Paylaş
Raporun içeriğine girmeden önce ICG’nin (International Crisis Group) 2019’da kaleme aldığı bir başka Suriye raporunda “ABD’nin Fırat’ın doğusunda bir devletçiğin doğumunu gerçekleştirdiği” tezini işlediğini hatırlatalım.
ICG’nin kısa bir süre önce yayımlanan “SDG Kuzeydoğu Suriye’de kalıcı bir istikrar arıyor” başlıklı son raporu, ABD’de seçimi kazanan Demokrat Başkan Joe Biden işbaşı yapmaya hazırlandığı bir sırada bu ülkenin Fırat’ın doğusundaki müttefiki SDG’nin bir sıkışmışlık içinde bulunduğuna işaret ediyor.
KOBANİ, PKK KADROLARINI KABULLENİYOR
Örgütün PKK ile bağlarının SDG’nin tepe yöneticisi Mazlum Kobani tarafından açıkça kabullenilmesi, bu raporun en çarpıcı yönlerinden biridir. ICG, Kobani’nin kendileriyle yaptığı görüşmede “Suriyeli olmayan PKK eğitimli kadrolar”ın Kuzeydoğu Suriye’deki varlığını ve oynadıkları rolü -geçmişe kıyasla bu kez daha açık bir şekilde- ele aldığına dikkat çekiyor.
Tabii, Kobani “Suriyeli olmayanlar” dediğinde, bunu büyük ölçüde SDG kadroları içindeki Türkiye kökenli PKK unsurları olarak anlamalıyız.
Bu yönüyle bakıldığında Kobani’nin bu sözleri, 2015 sonrasında SDG’yi Türk muhataplarına ısrarla terör örgütü PKK’dan ayrı bir kimlik olarak takdim etmeye çalışan ve bu nedenle Ankara ile sürekli bir şekilde çatışan ABD’li siyasetçi, asker ve diplomatların tezlerini geçersiz kılması bakımından kayda değer bir beyandır.
‘SURİYELİ OLMAYANLARI ÜLKEDEN ÇIKARTABİLİRİZ’
Kobani, Suriye dışından gelen kadroların varlığını o dönemde IŞİD’le sahada savaşma ihtiyacı çerçevesinde izah ediyor. Altı çizilmesi gereken bir ifadesi, SDG’nin denetimindeki sivil ve askeri yapılar içinde bulunan Suriye kökenli olmayan kadroların görevlerini bırakmaları ve sonunda Suriye’den çıkmalarını kabul ettiklerini belirtmesidir.
Bu pozisyonlarını Suriye’deki diğer (Barzani yanlısı) Kürt gruplarına ve ABD’ye bildirdiklerini anlatıyor Kobani. Bu konuda bir takvim belirlemediklerini, ancak sürecin başladığını söylüyor.
Kontrollerindeki bölgedeki sivil ve askeri kurumlar içinde 200 binden fazla “Suriyeli”nin görev üstlendiğini belirtmesi not edilmesi gereken bir noktadır.
Suriyeli olmayanların gönderileceğine ilişkin mesajın Türkiye’ye aktarılması için iletildiğini tahmin etmek güç değil. Zaten açıkça ABD’nin Türkiye ile aralarında arabuluculuk yapmasını, bu çerçevede hedefledikleri ateşkes için garantör rolünü üstlenmelerini istediklerini saklamıyor Kobani.
ANKARA’NIN GÜVENLİK KAYGILARINI KARŞILAMIYOR
ICG, Ankara’nın konuya bakışını da vermeye çalışıyor. Raporda, öncelikle, PKK kadrolarını Suriye’den çıkarma taahhüdünün Ankara’nın güvenlik kaygılarını gidermek açısından yeterli olacağı hususunda bir açıklık bulunmadığına dikkat çekiliyor. Rapora göre, buradaki sorun SDG içindeki PKK kadrolarının Kandil ile olan bağlarıdır.
ICG, ayrıca Ankara’nın Kobani’nin taahhüt ettiği adımı atmak konusunda gerçekten arzulu olduğuna ilişkin kuşkular taşıdığını anlatıyor. Rapora bakılırsa, Kobani istekli olsa bile bunu yapmaya muktedir olduğu hususunda Ankara’da benzer şekilde şüpheci bir bakış geçerlidir.
Rapordaki bir saptama, SDG ile Şam rejimi arasında yürütülen müzakerelerin bir sonuç getirmemiş olmasıdır. Buna göre, SDG, bölgede sahip olmak istediği hak ve yetki alanı konusunda Esad rejiminden beklediği ödünleri alamamıştır.
Bu durum SDG’yi ABD’nin garantörlüğü altında varlığını sürdürme arayışına itiyor. SDG, ABD’den Türkiye ile arasında arabuluculuk yapmasını talep ediyor, karşılığında bazı adımlar atabileceğini söylüyor. Bu arada, kendi beklentilerini de kayda geçiriyor; Türkiye’nin harekâtlarında yerlerinden olan insanların evlerine dönmeleri gibi...
ANKARA’DAN BIDEN’A: ‘YPG’YE DESTEĞİ KES’
Bu önerileri yapan Mazlum Kobani’nin Ankara’da İçişleri Bakanlığı’nın “Aranan Teröristler Listesi’nin “Kırmızı Kategorisi”nde Ferhat Abdi Şahin ismiyle yer alan bir PKK teröristi olduğunu hatırlarsak, Türkiye’nin ABD’nin böyle bir arabuluculuğuna sıcak bakmasını beklemek pek gerçekçi görünmüyor. Ankara, arabuluculuk bir tarafa, ABD’nin ana gövdesini PKK’nın Suriye uzantısı YPG’nin oluşturduğu SDG ile ilişkisini tümden kesmesini istiyor.
Nitekim Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, daha önceki gün Washington D.C. merkezli prestijli düşünce kuruluşu ‘The German Marshall Fund’ tarafından düzenlenen bir web konferansında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin Biden yönetiminden temel iki beklentisinin olduğunu belirterek, birincisini “Washington’ın Suriye’de YPG/PKK terör örgütüne destek vermeyi durdurması” olarak açıklamıştır. Diğer beklenti, ABD’deki FETÖ yöneticileri için Türkiye ile işbirliği yapılmasıdır.
ABD’nin terör örgütleri YPG ile PKK’yı birbirinde ayırma çabalarının “ontolojik olarak” (varoluşsal açıdan) mümkün olmadığını, “iki grubun aynı olduğunu” belirten Kalın, “ABD’nin bu konuda politikasının değişeceğini umuyoruz, çünkü uzun dönemde ABD-YPG/PKK ilişkileri Suriye kaynaklı birçok nedenden dolayı tıkanacaktır” diye konuşmuştur.
ABD TEMSİLCİSİ KOBANİ İLE GÖRÜŞTÜ
Ankara bu mesajları verirken, iki yönetim arasındaki geçiş dönemi sırasında ABD Dışişleri SDG ile üst düzey temasını sürdürmüştür. Çıktığı Ortadoğu turu çerçevesinde geçen hafta çarşamba günü Ankara’ya gelip Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı ve Sözcüsü İbrahim Kalın ile görüşen ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Suriye Özel Temsilcisi Joel Rayburn, geçen pazartesi günü Kuzeydoğu Suriye’ye geçmiştir.
ABD Dışişleri Bakanlığı’dan yapılan açıklamaya göre, Rayburn burada Deyrezor bölgesindeki aşiret reislerinin yanı sıra SDG’nin üst düzey yöneticileri ile de görüşmüştür. İsim verilmemesine karşılık Rayburn’ün görüştüğü kişiler arasında Mazlum Kobani’nin de yer aldığını tahmin edebiliriz.
Açıklamaya göre, Rayburn bu görüşmelerde insani ihtiyaçların karşılanması, istikrar ve güvenliğin inşası için ABD’nin taahhüdünü tekrarlamıştır.
Geçiş döneminin ardından 20 Ocak’ta Biden’ın başkanlığı üstlenmesiyle başlayacak yeni dönemde Türkiye ile ABD arasında S-400 dosyasından sonraki en dikenli konulardan biri ABD’nin Fırat’ın doğusunda SDG’ye ve Mazlum Kobani’ye verdiği destek olacaktır. Öncelikle, Başkan Biden’ın bu konudaki tutumuna açıklık kazandırmasını beklemek gerekecektir.
Paylaş