Paylaş
Cumhurbaşkanı, dünkü açıklamalarında bu söylemini tekrarlayarak, “Ben şu ana kadar Amerika’daki liderlerin hiçbiri ile böyle bir konum yaşamadım” diye konuştu.
Bu açıklamalardan anladığımız, devletler arasındaki ilişkilerin yanı sıra, iki ülkenin başkanları arasında şahsi düzeydeki çalışma ilişkisinin de Erdoğan açısından benzer bir olumsuzluk içinde seyretmekte oluşudur.
Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerini nasıl değerlendirmeliyiz? Türkiye ile ABD arasındaki işbirliği ve bununla iç içe geçmiş olarak Erdoğan ile Biden arasındaki ilişkiler nereye doğru gidiyor? Bu sorulara yanıt vermeye çalışırken, önce biraz geriye gidelim ve bugüne nasıl bir akış üzerinden geldiğimize bakalım.
1 HAZİRAN: ‘BIDEN İLE GÖRÜŞME TRAFİĞİMİZ RAHAT OLMADI’
Erdoğan, özellikle Biden ile ilişkisi hakkında ilk kez böyle konuşmuyor. Kendisinin Biden ile 14 Haziran’da Brüksel’deki NATO zirvesi sırasında yaptığı ikili görüşme öncesinde 1 Haziran tarihinde TRT’ye yaptığı açıklamalarını hatırlayalım.
Erdoğan, bu mülakatında ABD’nin yeni Başkanı Biden ile ilişkisinin seyrinden rahatsızlığını gizleme gereği duymayarak şunları söylemişti:
“Kendisiyle yapacağımız görüşmede Türkiye-ABD ilişkileri niçin böyle bir gerilim safhasında, bunu tabii soracağız. Yani biz sizden önce yine Demokratlarla çalıştık, böyle bir görünüm bizde olmadı. Yani Bush’la da çalıştık, Obama ile de çalıştık ve bunlar da demokrattı ama bunlarla böyle bir gerilimi ben yaşamadım. Ardından Cumhuriyetçi olarak Sayın Trump’la bir çalışma yaşadık ve hiçbir gerilimi onunla da yaşamadık. Tam aksine, yani telefon diplomasimizde çok huzurluyduk, çok rahattık. Ne yaparız, ne ederiz, yani şu toplantıda şöyle buluşuruz, uluslararası toplantılarda ilk durumları falan böyle yürüttük. Sayın Biden ile maalesef bu görüşme, buluşma trafiğimiz o kadar rahat olmadı...”
BIDEN’IN MESAFELİ POLİTİKASINA TEPKİ
Erdoğan’ın bu sözleri, önceki ABD Başkanları ile kurduğu yakın çalışma ilişkisini Biden’la tesis edememiş olmasından, hatta bir “gerilim”in yaşanmakta oluşundan duyduğu rahatsızlığın dışa vurulabilecek en açık ifadesiydi. Uzun yıllar ABD ile ilişkileri büyük ölçüde Beyaz Saray’da oturan başkanlarla kurduğu diyalog kanalı üzerinden bire bir yönetme alışkanlığını kazanmış olan Erdoğan, aynı modeli Biden’la henüz inşa edemediği için tepkiliydi.
Erdoğan’ın bu psikoloji içinde olmasında, Biden’ın seçildikten sonra kendisine mesafeli bir tutum sergilemesi önemli bir rol oynuyordu. 3 Kasım 2020 tarihinde başkan seçilip sancılı bir geçiş döneminden sonra geçen 20 Ocak’ta yemin ederek işbaşı yapan Biden, birçok müttefik ülkenin lideriyle temas kurduğu halde Erdoğan’la ilk telefon konuşması için tam üç ay beklemişti.
Biden, üstelik kendisini üç ay sonra ilk kez 23 Nisan’da aradığında, ertesi gün “Ermeni Soykırımı”nı resmen tanıyacağını bildirmişti. Nitekim, 24 Nisan’da bu yöndeki açıklamasını yaparak ikili ilişkilere ağır bir darbe indirmişti ABD Başkanı.
Biden’ın Erdoğan’a bu şekilde mesafeli davranması, ölçülmüş tartılmış bir siyasetin yansımasıydı. Biden yönetimi, Erdoğan ve Türkiye ile kurulacak yeni ilişkinin dengesini -kendi pozisyonlarını Türk tarafına kabul ettirebileceği bir noktaya çekebilmek için- bu hareket tarzına başvuruyordu. Bu davranışların gerisinde, muhtemelen taktik bir pozisyon olarak, Türkiye’ye artık vazgeçilmez görülmediği gibi bir mesaj verme çabası da vardı. Ayrıca, pek çok faktörün yanı sıra Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri almasının yarattığı tepkiler, bununla da bağlantılı olarak Kongre’deki olumsuz hava da kuşkusuz bu noktada önemli bir faktördü.
ERDOĞAN: ‘YENİ BİR DÖNEMİN KAPILARINI ARALAYABİLİRİZ’
Biden ile Erdoğan arasında 23 Nisan’daki telefon konuşmasında, iki liderin 14 Haziran’da Brüksel’deki NATO zirvesinde bir araya gelmeleri de kararlaştırılmıştı. Ardından gözler 14 Haziran buluşmasına çevrildi. Erdoğan, bu toplantı öncesinde Biden’la yeni bir başlangıç yapma arzusunu vurguladı. Örneğin, Biden’ın 24 Nisan açıklamasının yarattığı olumsuz havaya rağmen, Erdoğan 26 Nisan’da “Bu görüşmede bu konuları yüz yüze değerlendirerek yeni bir dönemin kapılarını aralayacağımıza inanıyorum. Muhatabımızla iki ülke ilişkilerini zehirleyen konuları bir kenara bırakarak artık bundan sonrasına bakmamızı sağlayacak bir anlayış birliğine varmayı umuyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanı, keza 26 Mayıs’ta yaptığı bir açıklamada “NATO zirvesinde gerçekleştireceğimiz görüşmenin yeni dönemin habercisi olacağına inanıyorum” diyerek yine olumlu bir beklenti yansıttı.
Bu arada, ABD’nin Afganistan’dan çekilecek olması nedeniyle Kabil Havalimanı’nın işletilmesinin Türkiye tarafından üstlenmesi ilişkilerin gündemine kritik bir başlık olarak yerleşti. İki ülke askeri makamları arasında bu konudaki görüşmelere geçildi. Kabil Havalimanı dosyası, birden Türkiye-ABD ilişkilerini içinde girdiği belirsizlikten çıkartacak, Türkiye’nin stratejik önemini ABD nezdinde yeniden teyit edecek bir kurtarıcı gibi algılanmaya başlandı.
14 HAZİRAN SONRASINDA ‘KONTROLLÜ İYİMSERLİK’ DÖNEMİ
Bu beklenti ortamı içinde Erdoğan ile Biden arasında Brüksel’deki 14 Haziran buluşması gerçekleşti. Önemli bir bölümü odadaki iki çevirmen hariç ikisi arasında baş başa geçen bu görüşmenin perde arkası tam olarak açıklık kazanmış değil.
İlginçtir ki Erdoğan, görüşme sonrasındaki açıklamasında “yeni bir dönemin” başlamasından söz etmedi, bununla birlikte “Karşılıklı saygı ve çıkara dayalı verimli bir işbirliği döneminin başlaması noktasında güçlü bir irade bulunduğunu görüyorum. Sayın Biden ile önümüzdeki dönemde bu hedefler doğrultusunda işbirliğimizi artıracağız” diye konuştu.
Biden da görüşmeyi “olumlu” ve “verimli” diye nitelendirerek, iki ülke heyetlerinin görüşmelere devam edeceğini belirtip, “Türkiye ile gerçek anlamda bir ilerleme sağlayacağımızdan eminim” dedi.
14 Haziran görüşmesi, yeni bir dönemi başlatmasa da ilişkilerin aylardır yaşadığı belirsizliğin ardından en azından diyaloğun tesis edildiği bir “kontrollü iyimserlik dönemi”ne girilmiş oldu.
KABİL DÜŞÜNCE HAVALİMANI PAZARLIĞI BOŞLUKTA KALDI
Yapılan açıklamalardan anlaşılan, yaz aylarında iki ülke heyetlerinin S-400 anlaşmazlığı ve aynı zamanda Kabil Havalimanı dosyası üzerindeki görüşmeleri sürdürmelerinin ardından sonbaharda duruma yeniden bakılacak olmasıydı. Resmi bir açıklama yapılmasa da, görüşmelerin olumlu bir şekilde seyretmesi halinde eylül ayında BM Genel Kurulu sırasında iki başkanın yeniden bir araya gelebilecekleri yönünde beklentiler belirmişti.
Taliban’ın bütün tahminleri altüst ederek ağustos ayının ortasında Kabil’e girmesi ve ABD’nin Afganistan’ı terk etmek konusunda büyük bir acelecilik içinde davranmasının yol açtığı kaos ortamı, Kabil Havalimanı meselesinde Türkiye ile ABD arasındaki müzakereleri birden gündemden düşürdü. Türkiye’nin karşısına bu kez muhatap olarak Taliban çıktı.
Havalimanı dosyasının ikili bir konu olarak Türkiye-ABD diyaloğunun gündeminden çıkması da, ilişkiler üzerinde oynayacağı düşünülen dengeleyici rolü ortadan kaldırmış oldu. Bununla birlikte Kabil’den tahliye operasyonu sırasında havalimanında Türk ve ABD askeri makamları arasında yakın bir işbirliğinin gerçekleştirilmesi, kısmen olumlu bir hava yarattı. Bu arada geçen süre içinde S-400 sorununda hiçbir ilerleme sağlanmadı.
NEW YORK’TA İKİLİ GÖRÜŞME OLMADI
Bu arka plan üzerinden Erdoğan geçen pazar günü New York’a hareket etti. Biden da pazartesi akşamı New York’a gelip BM Genel Sekreteri António Guterres ile görüştü. Beyaz Saray’ın web sitesine göre, Biden ertesi günü BM Genel Kurulu’na hitap ettikten sonra Avustralya Başbakanı Scott Morrison ve Irak’ın Kürt kökenli Cumhurbaşkanı Bahram Saleh ile görüştü ve ardından Washington D.C.’ye dönüp, aynı gün Beyaz Saray’da Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson’ı kabul etti.
New York’ta bulunduğu süre içinde Erdoğan ile Biden arasında ikili bir görüşme gerçekleşmedi. Türkiye ile ABD arasında New York’ta kurulan en üst düzey temas, iki ülkenin dışişleri bakanları Mevlüt Çavuşoğlu ile Antony Blinken’ın geçen salı günü görüşmeleri oldu. Bu arada, Cumhurbaşkanı’nın Başdanışmanı İbrahim Kalın, önceki gün New York’tan Washington D.C.’ye geçerek, burada Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile bir araya geldi.
BIDEN’A ELEŞTİRİ: ‘ÖNCEKİ BAŞKANLARLA İYİ ÇALIŞMIŞTIK’
Bu ortamda Erdoğan, geçen çarşamba günü New York’ta Türk gazetecilerle konuşurken, bir soru üzerine “Türk-Amerikan ilişkileriyle ilgili sağlıklı bir sürecin işlediğini söyleyemem” diyerek oldukça sert bir çakış yaptı Biden’a karşı. Ardından, S-400 ve F-35 konularına değinerek, ABD’nin Türkiye’ye karşı “dürüst davranmadığını” söyledi.
“Temennim odur ki, iki NATO ülkesi olarak birbirimize hasmane değil, dostane davranalım” dedikten sonra “Ama iki NATO ülkesi olarak şu andaki gidiş pek hayra alamet değil” diye konuştu Cumhurbaşkanı. Burada ilginç bir ifadesi de şu sözleriydi:
“Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak yaklaşık 19 yıllık yöneticilik hayatımda Amerika ile olan münasebetlerimde geldiğimiz nokta, maalesef iyi bir nokta değil. Ben oğul Bush ile iyi çalıştım, Sayın Obama ile iyi çalıştım, sayın Trump ile iyi çalıştım ama Sayın Biden ile iyi başladık diyemem.”
ERDOĞAN: ‘RUSYA’NIN YANLIŞINI GÖRMEDİK’
Erdoğan aynı açıklamaları sırasında, Rusya ile ilişkiler hakkında son derece olumlu bir tonda konuşmuştur. ABD’yi Türkiye’ye “dürüst olmamakla” suçlarken, aynı basın toplantısında Türkiye’nin kuzey komşusu için “Biz Rusya ile ilişkilerde şu ana kadar herhangi bir yanlış görmedik” demiştir Cumhurbaşkanı.
Keza Cumhurbaşkanı’nın Biden’ı kendisine karşı tutumu nedeniyle açık bir dille eleştirirken, Putin’in “devlet adamlığını” övmesi, ayrıca önümüzdeki hafta kendisiyle Soçi’de yapacağı görüşmeyi hatırlatarak “önemli bir karara varacaklarını” söylemesi, ardından “Türkiye-Rusya ilişkilerinde inşallah çok daha güçlü, çok daha farklı bir döneme girmiş olacağız” diye konuşması da dikkat çekicidir.
ABD’YE KARŞI RUSYA KARTI MI?
Erdoğan’ın sözlerini değerlendirirken, iki saptama yapmamız gerekiyor.
Cumhurbaşkanı’nın Biden’a ve ABD’ye dönük sözleri oldukça ağır eleştiriler içeriyor. Altı çizilmesi gereken bir nokta, özellikle önceki ABD Başkanları ile “iyi çalıştığı” yolundaki sözlerinin, aslında bu yazının başında alıntıladığımız kendisinin geçen 1 Haziran’da TRT’ye açıklamasıyla birebir örtüşmesidir. Erdoğan, Biden ile diyalog kuramamaktan dolayı 1 Haziran’da ve dört ay kadar sonra 23 Eylül’de de açıkça rahatsızlık belirtmektedir.
Bu yönüyle baktığımızda, birinci saptama olarak Türkiye-ABD ilişkilerinde 14 Haziran Brüksel buluşması öncesindeki belirsizlik dönemine döndüğümüzü söyleyebiliriz. Bu çerçevede Erdoğan’ın 14 Haziran’la birlikte Biden ile ilişkilerde yeni bir dönemi başlatma beklentisi de karşılıksız kalmıştır.
İkinci saptama, Türkiye’nin ABD ve Rusya ilişkileri ve aynı zamanda Erdoğan’ın karşılaştırmalı olarak Biden ve Putin ile ilişkilerindeki tezatlarda şekilleniyor. Erdoğan, bir taraftan ABD Başkanı kendisiyle diyaloğa girmekten kaçındığı için hoşnutsuzluğunu dile getiriyor. Bunu yaparken, Rusya liderinin “devlet adamlığını” överek onunla çalışma ilişkisinden hoşnutluğunu ifade ediyor.
Erdoğan’ın bu çıkışlarını, Biden’ın kendisine karşı tutumuna bir yanıt, aynı zamanda Beyaz Saray’ı etkilemeyi hedefleyen bir hamle olarak nitelemek mümkündür. Bu açıklamalar, Erdoğan’ın önümüzdeki hafta Putin ile yapacağı görüşmenin uluslararası alanda daha yakından büyüteç altına yatırılmasını da beraberinde getirecektir. Buradaki kritik soru, Biden’ın Erdoğan’ın bu hamlesini nasıl okuyacağı ve ne şekilde karşılık vereceğidir.
Paylaş