Paylaş
HİÇBİR gerekçe ve mazeret, herkesin gözü önünde meydana gelen bu hadisenin, buradan fotoğraf ve videolarda kayda geçen çıplak gerçeğin üstüne çıkamaz.
Karşımızdaki görüntülerde, isabet eden taşlar nedeniyle yüzleri, başları kanayan çocuklar, yaşlı insanlar var. Bir seçim otobüsünün kırık camları, otobüsün içine yayılmış cam parçaları bu görüntüleri tamamlıyor.
Otobüsün üstünde ise çaresizlik halinde taşlardan korunmak için açılan şemsiyeleri görüyoruz.
***
Erzurum’da önceki gün yaşananları burada tekrar anlatacak değilim. Buna ihtiyaç da yok. Ülkenin en büyük metropolünün büyükşehir belediye başkanı olan kişi, Ekrem İmamoğlu, seçim çalışması yapmak üzere gittiği Erzurum’da taşlı bir saldırıya hedef olmuş, bunun sonucu konuşmasını tamamlayamamıştır.
Bir bu kadar vahim olan, kendisini dinlemek üzere toplanmış vatandaşların da saldırıya maruz kalması, aralarında yaralananlar olmasıdır.
Ve çok düşündürücü görsellerden birinde, ellerinde taşlarla yürüyen mütecaviz gençleri polisin yanından geçerken gösteren bir fotoğrafla karşılaşıyoruz. Yani, vatandaşları her türlü saldırıdan korumakla görevli olan bazı polislerin olaya seyirci kaldıklarına tanıklık ediyoruz.
Farklı bir siyasi görüşe yakınlık duymak, ne zamandan beri devletin kolluk gücünün korumasından yararlanma hakkının kaybedilmesiyle sonuçlanıyor?
***
Neresinden bakılırsa bakılsın, Erzurum’da yaşanan ve hepimizin TV ekranlarında defalarca izlediği bu talihsiz olaylar, önümüzdeki pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Millet Meclisi seçimleri öncesinde ülkede son derece rahatsız edici bir durum yaratmış, zaten yükselmekte olan gerilimi daha da tırmandırmıştır.
Önümüzdeki seçimler, hangi yönde sonuçlanırsa sonuçlansın, aradan on yıllar geçtikten sonra tarihin kayıtlarında bu nahoş hadisenin gölgesiyle birlikte hatırlanacaktır.
Konunun düşündürücü bir yönü, Erzurum vakasının seçimin hemen öncesinde tetikleyebileceği muhtemel korku iklimidir. Bu yönde caydırıcı bir atmosferin uç vermesi, pekâlâ ülkemizin başka noktalarında vatandaşları ürküterek, seçim mitinglerine gitmekten, açık mekânlarda seçim çalışmalarına katılmaktan alıkoyabilir.
Özellikle kaba güç kullanmaya meyilli kesimlerin bulunduğu bazı yerleşimlerde siyasi görüşleri itibarıyla sayıca küçük bir grup oluşturduklarını düşünen insanlar, sokağa çıkmadan önce iki kez düşünmek zorunda kalabilirler.
Seçim kampanyasına katılacak vatandaşlarda “Acaba başıma bir şey gelir mi?” endişesinin belirmesi, bir demokraside hiç yaşanmaması gereken bir durumdur. Demokrasiler, insanların seçim çalışmasına dahil olabilmek için evlerinden sokağa korkmadan adım atabildikleri, özgürce meydanlarda toplanabildikleri, slogan atabildikleri, şarkı söyleyebildikleri, özetle kendilerini ifade edebildikleri rejimlerdir.
Demokrasi ve korku yan yana var olabilen kavramlar değil. Bu çerçevede taşlara da yer yok demokrasilerde. Şemsiyeler insanları yalnızca yağmurdan korumak için kullanılır, şiddetin diliyle konuşanların taşlarından korunmak için değil...
Bazı saldırganların taş atarak başkalarını susturabilme serbestisine sahip olduklarını düşündükleri, bu konuda ellerini serbest hissettikleri ortamlara demokrasilerde yer olmaması gerekiyor.
***
Erzurum’daki hadisenin arkasından, önceki akşam sıcağı sıcağına yapılan tartışmalar ve karşılıklı suçlamaların yarattığı toz bulutunun dağılmasının ardından daha sonraki aşamada iktidardaki AK Parti cenahından daha soğukkanlı ve eleştirel tepkilerin ortaya konduğunu görmek her şeye rağmen dikkat çekicidir.
AK Parti’nin Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in dün NTV’de kuvvetli bir çıkış yaparak bu hadiseyle partisi arasına mesafe koyma çabasına girmiş olmasının altı çizilmelidir.
Çelik, özetle şunları söylüyor: “Birincisi, prensip olarak biz her türlü şiddete, siyasete dönük her türlü şiddete karşı olduğumuzu ifade ediyoruz. Partimizin kurulduğu günden beri en önem verdiğimiz konu, siyasetin özgürce yapılabilmesidir. Herhangi bir şiddet olayı bizim açımızdan kesinlikle reddedilmesi gereken bir şey. Hiçbir şekilde onaylamayız, mazur görmeyiz... Siyasete ve siyasetçiye dönük bir şiddetin herhangi bir şekilde mazur görülmesi söz konusu olamaz.”
Çelik, açıklamaları sırasında mitingi Erzurum’da kendilerine gösterilen yerde yapmadıkları, böylelikle kurallara uymadıkları noktasında CHP’lileri de eleştiriyor. Böyle de olsa, Çelik’in yaptığı çıkışta şiddetle aralarına mesafe koyma saiki, bu eleştirilerden çok daha baskın bir vurgu alıyor.
Keza Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, önceki akşam Habertürk’teki açıklamaları sırasında miting alanının yer tercihi konusunda yine CHP’yi eleştirmekle birlikte, meydana gelen saldırıya karşı net bir dille tavır almıştır.
Kalın, “Seçim sürecine giderken herkesin can ve mal güvenliği bizim birinci önceliğimizdir; hangi partiden, hangi gruptan, hangi bölgeden olursa olsun... Ben herkese geçmiş olsun diyorum öncelikle” demiştir.
***
Bütün bu açıklamalar, CHP konvoyunun Erzurum’da hedef olduğu üzücü saldırı nedeniyle iktidar kanadının azımsanmayacak bir kesiminde de bir rahatsızlığın yaşandığını, bunu kamuoyu ile paylaşma ihtiyacının hissedildiğini ortaya koyuyor.
İbrahim Kalın, “Herkesin can ve mal güvenliği bizim birinci önceliğimizdir” diye konuşuyor. Ancak iktidarın bu önceliği, ne yazık ki önceki akşam Erzurum’da hayata geçirilememiştir. Bu durumdan sorumlu olan mülki idare ve kolluk kuvvetleri iktidarın denetimindedir.
Kuşkusuz, bu hadisenin daha başında önlenmesi sonradan yapılan bu gibi üzüntü beyanlarına ihtiyaç duyulmasını da önlerdi. En azından bundan sonraki aşamada, olayda yeterli güvenlik önlemlerinin alınmaması, saldırganların önlenmemesi gibi noktalarda kusuru olan herkesin -her kademede- sorumluluğunun ciddi bir şekilde soruşturulması, sorgulanması şarttır.
Şiddeti eleştiren beyanların toplum nezdinde inandırıcı olabilmesi bakımından özellikle gereklidir bu adımlar.
Burada önemli olan bir diğer nokta, Erzurum’da yaşananlardan gerekli derslerin çıkartılarak, vatandaşların sandığa gideceği önümüzdeki pazar gününe kadar geçecek süre içinde bu gibi hadiselerin tekrarının önlenmesidir. Seçimin huzurlu ve olaysız bir ortamda tamamlanabilmesi için daha dikkatli, daha sorumlu bir anlayışla hareket edilmesi gerekiyor.
Bunun sağlanabilmesinin yolu, devletin güvenlik güçlerinin ve aynı zamanda yargının bütün vatandaşlara ve seçime katılan bütün taraflara eşit mesafede ve adil bir şekilde davranmalarından geçiyor. Erzurum hadisesi bu ihtiyacı göstermek bakımından göz açıcı olmuştur.
***
Bu yazımı tamamlayıp dün akşam saatlerine doğru gazeteye göndermemden sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın öğleden sonra Edirne mitinginde yaptığı konuşmada, Erzurum olaylarını kastederek, “Kendi provakasyonlarıyla olay çıkarıp, ondan sonra da utanmadan şehirlerimizi karalamaya çalışıyorlar” diye konuştuğunu okudum. Erdoğan, muhalefetin böyle davranarak seçimde “yaşayacağı hezimete şimdiden kılıf aradığını” ileri sürüyor.
İlginçtir ki, dün akşam saat 18.00 sularında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın twitter hesabından yapılan bir paylaşımla, kendisinin Edirne’de sarf ettiği bu ifadeler yine Erzurum’un adı geçirilmeden aynen tekrarlanmıştır.
Erdoğan’ın sorumluluğu doğrudan CHP’ye atfeden bu ifadelerinin, Erzurum hadiseleri konusunda daha önce Cumhurbaşkanlığı ve AK Parti sözcüleri tarafından yapılan ve yazımızda konu ettiğimiz açıklamaların içeriğinden ve tonundan farklılık gösterdiği aşikar.
Bu aşamada AK Parti’nin Erzurum hadisesiyle ilgili kamuoyuna verdiği mesajlarda bir “ikili” durumun ortaya çıktığını belirtmekle yetiniyorum.
Paylaş