Cumhuriyet’in kültür değerlerini hatırlamak

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, geçen pazartesi günü İstanbul’da yeni Atatürk Kültür Merkezi projesinin tanıtımı amacıyla düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, Cumhuriyet döneminin kültür ve sanat alanındaki birikimine bir hayli ağır eleştiriler yöneltti.

Haberin Devamı

Konuşmasının ilgili bölümüne baktığımızda, “Kültür ve sanatı kendi tekelinde gören bir kesim”e dönük tepkili, kızgın bir bakışın kendisini dışa vurduğunu görüyoruz. Erdoğan, “Cumhuriyet’in kuruluşundaki muasırlaşma tercihinin altının doldurulamadığını”, Türkiye’nin taklit seviyesinin bile gerisinde bir kültür üretimine mahkûm edildiğini” söylüyor.

Cumhurbaşkanı, şöyle konuşuyor: “Ağızlarını her açtıklarında muasırlıktan, Batılılıktan Avrupalılıktan, modernlikten, çağdaşlıktan söz edenlere sorun bakalım, dünya çapında hangi eserleri ortaya koyabilmişler? Örneğin, dünya çapında bir opera, pop sanatçısı, bir aktör, bir gitarist yetiştirebilmişler mi? Nasıl dünya çapında kabul gören bir otomobil, uçak, bilgisayar, telefon işletim sistemi ortaya çıkartamamışsak, kültür ve sanat alanında aynı başarısızlığı ne yazık ki yaşadık. Çünkü bu ortam, iklim, zihniyet meselesidir. İklim çorak olunca bir taraf kavrulurken diğer taraf yeşermiyor.”

*

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamasıyla Cumhuriyet döneminde kültür ve sanat alanında ortaya konan eserlerin, elde edilen kazanımların ve bu katma değeri yaratan insanların haklarının teslim edilmediğini düşünüyorum.

Eğer dünya çapında başarılardan söz edeceksek, dünyanın en önemli opera mekânlarında sahneye çıkmış, La Scala’nın kadrosuna katılmış bir Leyla Gencer’i yok mu sayacağız?

İdil Biret’in, Güher ve Sühel Pekinel kardeşlerin uluslararası alandaki başarılarını anmamak olur mu? Her hafta dünyanın ayrı bir kentinde sahneye çıkan Fazıl Say’ı artık bir uluslararası müzik insanı olarak kabul etmeyecek miyiz?

Cumhurbaşkanı madem pop müzikten söz ediyor, Ahmet Ertegün’ün bir plak şirketinin sahibi, Arif Mardin’in de 10 Grammy ödüllü bir aranjör ve albüm yapımcısı olarak dünyada caz, rock ve pop müzik kategorilerinde var ettikleri sanatçıları, yaptıkları albümleri hatırlamamak olur mu?

Sinemaya geldiğimizde, sadece son 10 yıl içinde Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi, Semih Kaplanoğlu’nun Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’yı almasını dünya çapında başarılar hanesine yazmayacak mıyız?

*

Haberin Devamı

Dünyanın dört büyük müzesinden biri olan Londra’daki Tate Modern’da geçen 13 Haziran’dan 8 Ekim’e kadar bir Fahrelnissa Zeid koleksiyonunun sergilenmiş olması, bu sanatçımızın dünya çapında bir ressam olduğunun kanıtı değil midir? Yine dört büyük arasında yer alan New York’taki Museum of Modern Arts’ın koleksiyonuna eserleri alınan ressam Erol Akyavaş ve heykeltıraş İlhan Koman’ı uluslararası alanda temayüz etmiş sanatçılar olarak görmeyecek miyiz?

Paris Modern Sanatlar Müzesi’ndeki ressamlarımız Mübin Orhon ve Nejad Devrim’i unutacak mıyız? Keza, dünyada 33 ayrı müzede eserlerinin sergileniyor olması Alev Ebüziyya’yı dünya çapında bir seramik sanatçısı yapmıyor mu?

Haberin Devamı

Edebiyata gelirsek, Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmış olmasını dünya çapında bir büyük başarı olarak görüp gurur duymayacak mıyız? Başta Yaşar Kemal olmak üzere çok sayıda Türk yazarının kitaplarının bugün birçok dile çevrilip bütün dünya kitap fuarlarında, büyük kitapçılarda boy göstermesi çorak bir kültür ikliminin mi uzantısıdır?

*

Ayrıca, mesele illa dünya tarafından kabul görmek midir? Ülke sınırları içinde her alanda sanatlarını büyük başarıyla icra eden sanat insanlarımız salt dünyada tanınmadıkları için değerlendirme dışı mı sayılacaklar?

Daha da önemli nokta şudur: Türkiye’de Cumhuriyet ile birlikte tiyatrodan sinemaya, müzikten plastik sanatlara kadar kültür-sanatın her alanında binlerce, binlerce, binlerce insan yetişti. Konservatuvarlardan, güzel sanat fakültelerinden, sanat okullarından sayısız sanatçı çıktı. Binlerce sergi açıldı, binlerce tiyatro, opera ve bale eseri sergilendi.

Haberin Devamı

Bütün bu insanlar ölçülmesi zor bir büyük katma değer ürettiler; bu ülkeyi, bu toplumu zenginleştirdiler. Onların hizmetlerini, yarattıkları değeri, sergiledikleri emeği yok mu sayacağız?

Herkesin Anıtkabir’e koştuğu bir 10
Kasım gününün ertesinde bunları hatırlatmak, aynı zamanda Cumhuriyetimizin kurucusuna karşı da bir gönül borcunun ifadesidir.

 

Yazarın Tüm Yazıları