Paylaş
Yıldönümleri, kuşkusuz Cumhuriyet’in anlamı ve değeri üzerinde düşünmemiz için yararlı bir vesile oluşturuyor.
En başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Cumhuriyet’in kurucuları, bir cihan imparatorluğunun çöküşüyle birlikte bir dizi yenilginin ardından ‘yedi düvel’e karşı verdikleri ulusal kurtuluş savaşıyla yoklukların, imkânsızlıkların içinden bir mucizeyi gerçekleştirip yeni bir ülkeyi yarattılar. Cumhuriyet, her şeyden önce o mucizenin adıdır.
*
Cumhuriyet’i ve kazanımlarını değerlendirirken, meseleye öncelikle tarihin akışı içinde Türkiye’nin 20’nci yüzyıla nasıl girdiği ve ardından 21’inci yüzyıla nasıl bir kimlikle adım attığı soruları üzerinden bakmalıyız.
Bu muhasebede Türkiye’yi içinden geldiği İslam dünyasındaki konumu üzerinden okumak çarpıcı sonuçlar verecektir. Bu çerçevede Türkiye’nin bugün 57 üyesi olan İslam İşbirliği Örgütü bünyesinde hangi değerleri ve kurumlarıyla bir istisna oluşturduğu sorusu yeteri kadar açıklayıcı olmalıdır.
Bütün bu ülkeler içinde, Türkiye aynı anda demokrasiyi işletebilen, girişimciliğin önünün açıldığı bir pazar ekonomisini yürütebilen, açık bir toplum yapısını yaşatabilen, bilim, sanat ve kültür alanlarında kaydadeğer sıçramalar kat edebilmiş tek istisnadır.
Tabii istisna olmasına ilişkin tespitimi –yaşanan bütün sorunlara, sıkça karşılaşılan iniş çıkışlara ve giderilemeyen eksikliklere rağmen- diye tamamlayıcı bir ek cümleyle birlikte kayda geçirmem gerekiyor. Ancak burada önemli nokta, yine de Cumhuriyet’in söz konusu problemlerin varlığına rağmen karşılaştırmalı olarak ortaya koyabildiği farktır.
Bu yönleriyle Türkiye Cumhuriyeti, geride bıraktığımız yüzyılda İslam dünyasında gerçek anlamda modernite ile buluşabilen yegâne modeldir.
*
Yarattığı farkı Cumhuriyet’in getirdiği fikirlere ve kurumlara borçluyuz. Kurucular, yola koyulurken içinden çıktıkları imparatorluğunun hangi hataların sonucu çöktüğü meselesinin muhasebesini çoktan yapmışlardı. Kendi tecrübeleri, hayat öyküleri zaten bu muhasebenin içinde geçmişti. Ve bu hataların tekrarlanmaması, kurdukları yeni ülkenin geleceği yakalayabilmesi için hangi güzergâhtan gitmesi gerektiğini doğru okumuşlardı. Kurdukları Cumhuriyet bu hedefe yüzünü ancak bilime, eğitime, çağdaş uygarlığa çevirerek ulaşabilirdi.
Kuruluş öyküsünün daha başlangıcında, henüz milli mücadele başlarken yetkinin halkın iradesinin tecelli ettiği Meclis’te toplanmış olması Cumhuriyet’in en büyük kuvvet noktalarından biridir. Cumhuriyet, bu meşruiyet zemini üzerinde yükselmiştir. Egemenliğin artık tek bir hükümdarın, hanedanın elinde toplanmadığı, gücün halka geçtiği, vatandaşların kimsenin tebaası olmadığı, onların eşit, özgür birey kimlikleriyle var olabildikleri bir yönetim sistemi olarak yola koyulmuştur.
Cumhuriyet’in kuruluşunda üzerine inşa edildiği en önemli sütunlardan biri de, diğer bütün üstyapı reformlarının hayata geçirilebilmesini mümkün kılacak, köklü bir zihniyet ve yaşam tarzı değişikliğinin de önünü açacak olan laiklik ilkesidir.
Kadını çoğunluk hapsedildiği evden çıkartıp toplumda onu eşit bir insan olarak kabul etmesi Cumhuriyet’in belki de en hayati devrimidir. Ona saygı gösterip yüceltmiştir. Kadının yaratıcılığı ve dinamizmi bu şekilde ülkenin önemli bir kaynağı, itici gücü olarak seferber edilebilmiştir.
*
Geldiğimiz noktada Cumhuriyet’in en kritik başarılarından biri, içinden geçtiği bütün sarsıntılara rağmen muazzam bir dayanıklılık kazanmış olmasındadır. Bunu tamamlayan bir hasleti, modernite yönündeki dönüştürücü gücüdür. Bu yönü bir yüzyıla yakın bir süre boyunca kuşaktan kuşağa aktarılan çok kuvvetli bir genetikle şekillenmiştir.
Cumhuriyet, sorgulayan, soru soran, kendi hayatına sahip çıkan, düşüncesini ifade etme cesaretini kazanmış, özgürlüklerinin değerini bilen, bilimin ışığında yürüyen kuşaklar yetiştirmiştir ve yetiştirmeye devam etmektedir. Cumhuriyet’in en değerli güvencesi bu kuşaklardır.
Ayrıca, Cumhuriyet’i statik değil dinamik bir süreç olarak görmek gerekir. Cumhuriyet, kendisini değişen zamanın gereklerine uyarlayacak bir değişim kapasitesini de sergileyebilmelidir.
Örneğin, geçmişte çok partili demokratik hayata geçişte bu yeteneğini ortaya koyabilmiştir. Gelgelelim, demokrasi boyutu genellikle sancılı bir zeminde yürümüştür. Geçmişte Cumhuriyet’i koruma adına demokratik rejime yapılan askeri müdahaleler bu bağlamdaki ana sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor.
Her halükârda, 100’üncü yıldönümü yaklaşırken, Cumhuriyet, ancak hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygıyı gözeten çoğulcu bir demokrasiyle taçlandığı ve toplumsal barışı gözettiği sürece anlam taşır. Bu düşüncelerle Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.
Paylaş