Büyükelçiler krizinden sonra top bu kez Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin sahasında

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 30 Kasım’da yapacağı toplantıda Osman Kavala ile ilgili alması muhtemel karara vereceği tepkiyle ilgili bir soruya verdiği yanıt yorumcuları ikiye böldü.

Haberin Devamı

Bir grupta olanlar Cumhurbaşkanı’nın “Biz bildiğimizi okuruz” cümlesine odaklanırken, ikinci gruptakiler “Üzerimize düşeni yaparız” kısmının altını çiziyor.

Buradaki ikilemi değerlendirebilmek için önce geçen salı akşamı Azerbaycan ziyaretinden dönerken, uçakta gazetecilerle sohbeti sırasında Erdoğan’a yöneltilen bu konudaki soruya bakalım.

Bir meslektaşımız, sorusunun girişinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (AKBK) Kavala dosyasında Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal edip etmediği konusunda bir süreci başlatabileceğini belirtiyor.

Meslektaşımız, “Bununla ilgili değerlendirmeniz nedir?” diye sorduktan sonra “Çünkü eğer bu tarihe kadar Osman Kavala serbest bırakılmazsa AİHM’nin vereceği görüş belirleyici olacak herhalde. Beklentiniz nedir?” diye ekliyor.

Haberin Devamı

HEM KONSEY HEM DE AİHM’Yİ DİNLEMEK...

Erdoğan, soruya şu yanıtı veriyor:

Benim herhangi bir beklentim yok. Benim sadece tek beklentim var; biz bildiğimizi okuruz. Konsey bildiğini mi okur; okusun. Onlar ne okuyor; dinleriz, görürüz. AİHM’inkini de, Konsey’inkini de dinleriz; dinledikten sonra da biz üzerimize düşeni yaparız. Gereği neyse bunu yapacağız. Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak bu makamda bulunduğum sürece üzerime düşen görevi dört dörtlük yaparım. Acaba şu ne der, bu ne der; bunlara hiç bakmam. Benim aldığım terbiye bu, yetişme tarzım bu. Ölene kadar da aynen bu istikamette devam ederim, devam edeceğim.”

Görüleceği gibi Cumhurbaşkanı, önce “Bildiğimizi okuruz” diyor, hemen ardından -AİHM ve Konsey’i dinledikten sonra- “Üzerimize düşeni yaparız. Gereği neyse bunu yapacağız” diyor.

Nasıl bir hareket tarzının izlenebileceği sorusuna yanıt ararken en doğrusu, önce bu konuda ne gibi bir sürecin yaşanacağına, yani işin prosedürüne bakmak olmalıdır. Bunun ardından yakın tarihte Bakanlar Komitesi/AİHM ekseninde yaşanmış emsalleri göz önünde bulundurmak da fikir verici olabilir.

BAKANLAR KOMİTESİ GEÇEN EYLÜLDE NE KARAR ALDI?

Öncelikle, ortada 12 Mayıs 2020 tarihinde kesinleşmiş bir AİHM kararı var. Bu karar, Kavala hakkında hak ihlaline hükmederek, kendisinin derhal tahliye edilmesini öngörüyor.

Haberin Devamı

AİHM kararlarının uygulanmasını sağlamak, uygulamayı denetlemek Avrupa Konseyi’nin siyasi kanadı olan Bakanlar Komitesi’nin görevi. Bu komitede Konsey’e üye 47 ülkenin temsilcileri yer alıyor. Komite, belli aralıklarla bakanlar düzeyinde, daha çok da üye devletlerin Strasbourg’da Avrupa Konseyi nezdindeki daimi delegeleri düzeyinde toplanıyor.

İşte bu komite, geçen yıl eylül ayından geçen haziran ayına kadar tam yedi ayrı karar alarak, AİHM’nin Kavala hakkındaki kesinleşmiş kararının uygulanmasını, bu çerçevede kendisinin tutukluluğuna ivedilikle son verilmesini talep etti.

Türkiye AİHM kararını uygulamayınca, Bakanlar Komitesi geçen 16 Eylül tarihinde bu dosyadaki sekizinci kararını alarak kritik bir adım attı. Komite, 30 Kasım 2021 tarihine kadar Kavala’nın durumunda bir gelişme olmadığı takdirde, bu tarihte başlayacak olan toplantısında Türkiye hakkında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46’ncı maddesinin 4’üncü fıkrasında düzenlenen “ihlal prosedürü”nün işletilmesini kararlaştırdı.

Haberin Devamı

İHLAL PROSEDÜRÜ NE DEMEK?

Bu prosedürün işletilmesi, Avrupa Konseyi’nin siyasi kanadının, yani üye devletlerin Türkiye’nin AİHM kararını uygulamadığı hususunun tespiti için AİHM’ye başvurmaları anlamına geliyor. Gerisinde Sözleşme’nin 46’ncı maddesinin “Taraflar, Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler” şeklindeki birinci fıkrasındaki yükümlülük yatıyor.

AİHS 46/4’e göre, Bakanlar Komitesi, önce ilgili ülkeye “ihtarda bulunduktan sonra üçte iki oy çokluğuyla yükümlülüğün yerine getirilmediği meselesini AİHM’ye intikal ettirebiliyor.“ (Kavala dosyası komitede ulaştığı noktada AİHS 46/4 çerçevesinde ihtar sonrasındaki aşamaya gelmiş durumda.)

Haberin Devamı

AİHM de kendisine yapılan bu başvuru üzerine ilgili ülkenin (Türkiye) söz konusu kararın uygulanmasında AİHS 46’ncı maddeyi ihlal edip etmediği konusunda bir tespit yapıyor. Yükümlülüğün yerine getirilmediği tespiti yapılırsa bu kez bir dizi önlem alınması gündeme geliyor. Bu yaptırımlara karar verecek olan merci yine Bakanlar Komitesi.

İhlal prosedürü” çerçevesinde AİHM’ye gidilebilmesi için Bakanlar Komitesi’nde yapılacak oylamada üçte iki oy çokluğu aranıyor. Yani 47 ülkeden 32’sinin bu yönde oy kullanması gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında, Kavala’nın durumunda önümüzdeki bir ay içinde bir gelişme olmadığı takdirde, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye hakkında ihlal prosedürünü başlatmak konusunda bir karar almak durumuna girecektir.

Haberin Devamı

BUGÜNE DEK BİR KEZ İŞLETİLDİ

 Burada yine önemli bir noktanın altını çizelim. Sözleşme’nin 46/4’üncü maddesinde öngörülen “ihlal prosedürü” (infringement procedure) Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin tarihinde bugüne dek yalnızca bir kez, o da 2017 yılında Azerbaycan için işletildi. Bu dosyanın seyrine kısaca bakmak, sistemin işleyişini anlamak bakımından fikir verici olabilir.

 Muhalif bir siyasetçi olan ve bir internet sitesi de bulunan Ilgar Mammadov 2013 yılında tutuklanıp yedi yıl hapse mahkum olunca, AİHM 2014 yılında Azerbaycan hakkında hak ihlali kararına hükmediyor. İhlaller, hem tutuklanmasından dolayı özgürlük hakkından (AİHS/5. madde) hem de hak ve özgürlüklerin Sözleşme’de belirlenmiş amaçlar dışında sınırlandırılamayacağına ilişkin yasaktan (AİHS/18. madde) veriliyor.

 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin bu ihlal kararının uygulanması yönünde aldığı kararlara rağmen, Azerbaycan AİHM kararını uygulamıyor. Bunun üzerine Bakanlar Komitesi, 2017 yılında “ihlal prosedürü”nü işleterek, Mammadov dosyasını AİHM’ye götürüyor. AİHM, bu başvuru üzerine 2019 yılında Azerbaycan’ın AİHM kararını uygulamayarak AİHS’nin 46’ncı maddesindeki yükümlülüğünü yerine getirmediği tespitini yapıyor.

 Mammadov’un 2018 yılında tahliye edilmesi ihlal prosedürü sürecini durdurmuyor. AİHM’nin AİHS 46/4 çerçevesinde yaptığı bu tespit, Bakanlar Komitesi’ne geliyor. Komite, aldığı bir kararla Azerbaycan’dan bu kez 2014’teki ilk AİHM kararını uygulayarak “Önceki duruma dönülmesi, bu çerçevede Mammadov’a yönelik suçlamaların geri çekilerek davaların düşürülmesi ve adli kayıtların silinmesini” talep ediyor.

 Azerbaycan Anayasa Mahkemesi, bunun üzerine dosyayı inceleyip Mammadov hakkındaki ilk mahkeme kararını iptal edip adli kayıtlar silinince, Bakanlar Komitesi’nin istediği gibi başa dönülmüş oluyor. Bunun üzerine Bakanlar Komitesi, Mammadov dosyasıyla ilgili ihlal prosedürünü kapatmaya karar veriyor.

47 ÜLKEDEN 39’U ‘EVET’ KULLANDI

Mammadov dosyasının dikkat çekici yönlerinden biri, Bakanlar Komitesi’nde 5 Aralık 2017 tarihinde “ihlal prosedürü” çerçevesinde konunun AİHM’ye götürülmesi aşamasında yapılan oylamada yalnızca Azerbaycan ve Türkiye’nin karşı oy kullanmış olmasıdır. Gizli yapılan oylamada Rusya dahil sınırlı birkaç ülkenin ya katılmadığı ya da çekimser oy kullandığı anlaşılıyor.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 30 Kasım’da başlayacak olan toplantısının en kritik başlıklarından biri -bu tarihe kadar bir gelişme olmadığı takdirde- Kavala dosyası olacaktır. Bu takdirde 10 büyükelçinin ortak açıklamasıyla ilgili yaşanan büyük krizden sonra, Avrupa Konseyi’nde yapılacak olan toplantı kritik bir dönemeç oluşturacaktır. Bu toplantıdan tam dört gün önce de 26 Kasım tarihinde Osman Kavala’nın sanık olduğu davanın duruşması yapılacaktır.

Bekleyip görelim...   

Yazarın Tüm Yazıları