Paylaş
Anayasa Mahkemesi’nin bugün değineceğimiz kararına eşlik eden “Basın Duyurusu”nun “Olaylar” bölümünde şöyle aktarılıyor bireysel başvuruya konu olan 8 Ekim 2014 tarihli ölüm hadisesi:
Bu olaylar sırasında Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde de protesto gösterileri, eylemleri gerçekleştirilir. Başvurucu Kadir Kudin’in oğlu S.K., babasının uyarısı üzerine dışarı çıkarak evin önünde duran otomobillerini olası bir kargaşada zarar görmemesi için otoparka çeker. Eve doğru yürürken göstericilerin de evin bulunduğu sokağa doğru kaçması üzerine polis tarafından gözaltına alınır.
Hadiseyi evin balkonundan izleyen ablası Aynur Kudin, “Durun, kardeşimi bırakın, o suçsuz” diye seslenir. Polisler evin balkonuna biber gazı atar. Aile bireyleri yoğun biber gazına maruz kalır. Kadir Kudin, kızıyla birlikte oğlunun suçsuz olduğunu anlatmak için sokağa çıkar. Ancak polis ekipleri biber gazı kullanmaya devam eder. Aynur Kudin, yoğun gazdan etkilenerek hastaneye kaldırılır. Tedavisi sürerken dokuz gün sonra 16 Ekim 2014 tarihinde hayatını kaybeder.
Ölümün şüpheli olduğu yolunda yapılan bildirim üzerine Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılır. Başsavcılık, 26 Ocak 2018 tarihinde (üç yıl üç ay kadar sonra) kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Kadir Kudin’in bu karara yaptığı itiraz da Viranşehir’deki Sulh Ceza Hâkimliği tarafından reddedilir.
KONU AYM’NİN ÖNÜNE GELİYOR
Baba, kızının kolluk görevlilerinin müdahalesi sonucu ölmesi ve olayla ilgili olarak etkili ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle “yaşam hakkının ihlal edildiğini” ileri sürerek, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulunur. Tarih 25 Mart 2018.
AYM, dosyayı inceleyerek başvuru sahibini haklı bulmuştur.
Şimdi Resmi Gazete’nin 24 Aralık 2021 tarihli nüshasında yayımlanan 15 sayfa uzunluğundaki AYM kararına bakalım. AYM, bu kararında yürüttüğü inceleme sonucu Aynur Kudin’in ölümünden sonraki soruşturma sürecinde devletin bütün birimlerini tek tek büyüteç altına yatırarak, sorumluklarını sistematik bir şekilde ortaya koyuyor.
Kararın hemen girişinde, önce ailenin evinin bulunduğu sokakta Aynur Kudin’in polis tarafından gözaltına alınan kardeşi S.K.’nın üzerinde bir suç unsuruna rastlanmaması ve olayla ilgisinin olmadığının anlaşılması sonucu serbest bırakıldığı belirtiliyor.
AYM kararı üzerinden hangi devlet biriminin soruşturma sürecinde ne ölçüde sorumluluk taşıdığını şöyle özetleyebiliriz:
BAŞSAVCILIĞA BİR ÇOK NOKTADA GECİKME VE ÖZENSİZLİK TESPİTİ
Aynur Kudin, olay günü önce Viranşehir Devlet Hastanesi’ne götürülmüş, buradan Şanlıurfa’daki Balıklıgöl Devlet Hastanesi’ne nakledilmiş, 16 Ekim 2014 tarihinde bu hastanede ölmüştür. Otopsi, cesedin sevk edildiği Şanlıurfa Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nde yapılmıştır.
AYM’nin birinci tespiti, Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturmayı açmasının ardından ilgili sağlık kuruluşundan bu konudaki evrakı 2016 yılının ocak ayında, yani bir yıldan da uzun bir zaman sonra istemiş olmasıdır.
İkinci bir tespit, olay yeri krokisinin bu yazışmadan kısa bir süre sonra 8 Şubat 2016 tarihinde hazırlanmasıdır.
Üçüncü tespit, Kudin’in yakınlarının ifadelerinin de bundan bir ay sonra, yani 2016 yılı mart ayında alınmasıdır. “Olaya ilişkin bir tanık ve kamera kaydının olmadığı” tespiti de bu aşamada yapılmıştır.
Dördüncü tespite gelelim: Başsavcılık, olaya müdahale eden kolluk görevlilerinin bilgilerini Emniyet’ten 2017 başında talep etmiştir. Yani Aynur Kudin’in ölümü üzerinden iki yıldan da uzun süre süre geçtikten sonra.
Beşinci tespit hem Başsavcılık hem de sağlık kurumlarını ilgilendiriyor. Ölüm olayı ile aynı gün düzenlenen ölüm muayene ve otopsi tutanakları ile daha sonra istenen kimyasal tetkikler 2015 yılının ocak ayında hazır olmasına karşın ayrıntılı rapor bir buçuk yıl sonra 2016 yılı mayıs ayında düzenlenmiştir.
AYM kararında “sürece dair zaman çizelgesine bakıldığında” diye söze girilerek, bu işlemlerin genel olarak ölüm olayından -bir ile iki yıl sonra- yapılmasına dikkat çekiliyor. Bu bölümde gecikmeler için “...soruşturma makamlarının göstermesi gereken özen yönünden olumsuz bir izlenim oluşturmaktadır” şeklinde bir ifade kayda geçiriliyor.
ADLİ TIP RAPORUNDA BELİRSİZLİK VAR
AYM kararında, otopsi raporunu hazırlayan doktorlara yönelen tespitler de var. Otopsi raporuna göre Aynur Kudin, bir darbeye veya zehirlenmeye bağlı olarak ölmemiş, “patolojik beyin kanaması sonucu” vefat etmiştir.
Mahkeme, bu noktada raporu eksik bularak, hazırlayan doktorlara dönük şu eleştiriyi getiriyor:
“Halbuki yukarıda aktarılan tespit ışığında yaş, kronik hastalık öyküsünün varlığı gibi durumların gazın etki/sonuçlarını değiştirdiği de dikkate alınarak ölüm ile gaza maruz kalma arasında bu tür illiyet bağının bulunup bulunmadığının araştırılması, ölümün koşullarının aydınlatılması adına açık bir gerekliliktir. Buna karşın beyin kanamasına ve dolayısıyla ölüme asıl olarak neyin sebep olduğu -biber gazının doğrudan ya da dolaylı etki edip etmediği- hususu belirsiz bırakılmıştır.”
BİBER GAZI KULLANAN HERHANGİ BİR POLİS TESPİT EDİLEMEMİŞ
Şimdi çarpıcı bir başka duruma geliyoruz. Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılığı, takipsizlik kararını verirken Aynur Kudin’in hastaneye kaldırılmasına yol açan olayda polisin biber gazı kullandığını olgusal bir durum olarak kabul ediyor.
Ancak bu noktada bir tuhaflık var; şöyle ki... Başsavcılık, 4 Ocak 2017 tarihinde Viranşehir Emniyet Müdürlüğü’den Aynur Kudin’in kardeşi S.K.’yı yakalayan ve biber gazı kullanan kolluk görevlilerinin kimlik ve adres bilgilerini talep ediyor. Emniyet Müdürlüğü, 7 Şubat 2017 tarihinde olaya müdahale eden polislerin listesini iletiyor, ancak “olay günü biber gazı kullanan herhangi bir personel tespit edilemediğini” belirtiyor. Bu yazının Başsavcılık tarafından problemli görülmediği anlaşılıyor.
AYM, Başsavcılığın ciddi bir kusurunu daha tespit ediyor. Buna göre, Başsavcılık tarafından olayla ilintisi bulunan kolluk görevlilerinin tanık ya da şüpheli sıfatıyla ifadelerine başvurulduğu yönünde gerek bireysel başvuru dosyasında gerek UYAP üzerinden yapılan incelemede bir bilgiye/belgeye rastlamamıştır. Bundan, polislerin ifadelerinin alınmadığı sonucu çıkıyor.
POLİSTEN ‘MERDİVEN BOŞLUĞUNDA DÜŞTÜ’ RAPORU
Yeniden polisin tutumuna dönelim. AYM’nin bulduğu bir çelişki daha var. Olaydan çok sonra 21 Haziran 2015 tarihinde kolluk tarafından tutulan tutanakta “Çevreden A.K.’nin ikametinin merdiven boşluğunda düşerek yaralandığı şeklinde bilgiler alındığı” ifadesine yer veriliyor. Buna karşılık 28 Mart 2016 tarihinde düzenlenen ikinci bir kolluk tutanağında “Olayı gören, duyan, şahitlik eden hiç kimsenin bulunmadığı” tespiti yapılıyor.
Olayı gören yoksa Aynur Kudin’in apartman boşluğunda düşerek yaralandığına nasıl kanaat getirilebilir? Zaten AYM kararında iki tutanak arasındaki farklılığa dikkat çekilerek bu durum hakkında “bir tezat oluşturduğu izahtan varestedir” deniliyor. Ardından şu görüş belirtiliyor: “İki tespit arasındaki mevcut tutarsızlık soruşturmanın özensiz olarak yürütüldüğü izlenimine neden olabilecek bir emaredir.”
Bir ayrıntı daha verelim. Yakınları, verdikleri ifadede olaydan sonra hastaneye gittiklerinde doktorların “gazın kalbe ve beyne etkisinin olacağı” yönünde beyanda bulunduklarını aktarmıştır. Gelgelim, Başsavcılık bu doktorların ifadesi/beyanına da başvurmamıştır.
ADALET BAKANLIĞI:‘SORUŞTURMA AYDINLATICI’
Viranşehir Başsavcılığı, işte bu seyri izleyen soruşturma sonucunda 26 Ocak 2018 tarihinde “kovuşturmaya yer olmadığına” karar vererek dosyayı kapatmıştır. Kararda Adli Tıp raporundaki “ölüm nedeninin patolojik beyin kanaması olduğu” tespitine atıf yapılarak şöyle deniyor:
“Bu hali ile olay günü vuku bulunan müteveffanın ölümünün olay yerinde kullanılan biber gazının etkisi ile meydana geldiğini ve yaşanan olaylar arasında illiyet bağının mevcut olduğunu gösterir nitelikte bir bulguya rastlanılmadığı anlaşılmakla...”
Baba Kadir Kudin, Şanlıurfa Birinci Sulh Ceza Hâkimliği’ne başvurarak bu karara itiraz etmiş, “soruşturmanın yüzeysel yapıldığını ve gereğinden uzun sürdüğünü” belirtmiştir. Hâkimlik, 14 Mart 2018 tarihinde aldığı kararla “ölüm olayının tıbbi delillerinin bulunmadığına” hükmederek, “dolayısıyla ölüm olayında güvenlik güçlerinin kasıt veya taksirlerinin bulunduğuna dair kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşturacak delil bulunmadığını” bildirmiştir.
İlginç bir noktayı daha dikkate getirelim. AYM Adalet Bakanlığı’na bu dosyayla ilgili görüş sorduğunda, Bakanlık’tan “Başsavcılığın soruşturmayı olayı aydınlatacak şekilde yaptığı” yanıtını almıştır. Bir başka anlatımla, Bakanlık Viranşehir Başsavcılığı’nın arkasında durmuştur.
Anayasa Mahkemesi, yaptığı değerlendirme sonucunda Aynur Kudin hakkındaki dosyada “yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine” karar vermiştir. Hepsi Resmi Gazete’de yazıyor.
Paylaş