Paylaş
Bakan, bir süredir yaklaşık 153 binlik bir örneklem üzerinden sahada yürütülmekte olan ‘PCR’ ve ‘antikor’ testi çalışmalarının -yaklaşık yarısına dayanan- ön sonuçlarını açıkladı. Çalışmada her katılımcıya hem PCR hem de antikor testi yapılıyor.
Bu sonuçlar A) PCR testi ile ortaya çıkartılan, halen enfekte durumda, yani virüsü taşımakta olan insanlar ile B) Geçmişte enfekte olup atlatmış ve vücudunda atlattığını gösteren antikorlar geliştirdiği saptanan, yani bağışıklık kazanmış insan grupları hakkında bize fikir veriyor.
Şimdi bu iki grubu Dr. Koca’nın açıklamalarından yola çıkarak tek tek değerlendirelim. Önce PCR testiyle başlayalım.
TOPLUMDA 200 BİNİN ÜSTÜNDE TAŞIYICI VAR
Koca, PCR testlerinin “ön bilgileri”nden söz ederken, “Toplumda PCR ile yapılan numune sonuçlarında binde 2-2.5’larda olduğunu görüyoruz” dedi ve ekledi: “Yani çok yüksek olmadığını görüyoruz...”
Bakanın telaffuz ettiği bu oranı nüfusun bütününe teşmil ederek virüsün toplumdaki aktif yaygınlığını anlamaya çalışalım. Karamsar senaryo olarak binde 2.5 rakamını esas alalım. Türkiye’nin nüfusu 2019 sonu itibarıyla TÜİK’in resmi rakamına göre, 83 milyon. Araştırmanın sonucundan hareket edersek, 83 milyon nüfusun binde 2.5’inin şu an itibarıyla enfekte durumda olduğunu anlamamız gerekir. Bu da bizi yaklaşık 207 bin gibi bir rakama götürüyor.
Bu durumda 207 bin kişinin önemli bir bölümü, COVID-19 belirtilerini göstermeden, enfekte olduklarından habersiz bir şekilde yaşamlarını sürdürmektedir. Bununla birlikte, farkında olmasalar bile bu insanlar evlerinde, sokakta bulaştırıcı konumdadırlar.
BAKANA GÖRE YAYGIN TAŞIYICILIK YOK
İlginç bir duruma daha dikkat çekelim. Sağlık Bakanlığı’nın resmi açıklamalarına göre, önceki gün itibarıyla PCR testleri pozitif çıkan hastaların toplam sayısı 182 bin 727, tedavi sonrası iyileşmiş olanların sayısı ise 154 bin 640’tır. Bu sayıyı toplamdan çıkardığımızda devletin resmi kayıtlarına göre, halen 28 bin 87 kişi COVID-19 hastası olarak tedavi görmektedir.
Şimdi işin püf noktasına gelelim. Araştırma halen enfekte olmuş vatandaşların sayısını 207 bin dolayında gösteriyorsa, sağlık sisteminin radarında görünen 28 bin kişi ile araştırmadaki sayı arasında büyük bir fark beliriyor. Bunun önemli bir nedeni, virüse maruz kalanların çoğunluğunun virüs tehlikesini hiç belirti göstermeden ya da az belirti göstererek atlatmakta oluşudur.
Bu durumda enfekte olanların sayısı mevcut teyitli vakaların 7.5 kat fazlası olmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), zaten bu oranın genellikle ülkelerin test yapma kapasitesine göre 5 ile 10 kat arasında değiştiğini belirtiyor.
Ancak burada altını çizmemiz gereken nokta, bu insanların belirti göstermeseler de taşıyıcı olmalarıdır. Sağlık Bakanı Koca da, “Bizim hedeflediğimiz bir nokta toplumda gerçekten taşıyıcılığın oranını bilmekti. Toplumda yaygın bir taşıyıcılığın olmadığını buradan çok net söyleyebiliriz. Herkesin test yaptırmak için gayret içinde olmaması gerektiğini buradan anlamamız gerekiyor” diye konuşuyor.
Koca’ya göre binde 2-2.5 oranı çok yaygın bir taşıyıcılık olmadığına işaret ediyor. Buna karşılık, 200 bin dolayında insanın virüsü taşımakta oluşunu, salgının yayılma yeteneği bakımından yine de ciddi bir tehdit olarak hesaba katmak gerekiyor.
TESTLER SORUNLU İSE SAYI İKİ KATI OLMALI
Bu noktada Sağlık Bakanlığı bünyesindeki koronavirüsle mücadele için oluşturulan Bilim Danışma Kurulu’nun üyesi olan ve aynı zamanda Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nin başkanlığını da yürüten Prof. Pınar Okyay’a kulak verdiğimizde, denkleme dahil etmemiz gereken başka bir faktör daha beliriyor: Testlerin güvenilirliği...
Prof. Okyay, şöyle konuşuyor:
“Sahada çalışma ortamında örnek alma ile ilgili standardizasyon sorunları her zaman hastane ortamından daha zordur ve kolayca sağlanamayabilir. Bu nedenle, bu test (PCR) hastane ortamında ve klinik belirtisi olanlarda bile ancak yüzde 60-70 doğruluk oranıyla pozitif verirken, bu çalışmada bu oranın daha düşük olabileceği öngörülebilir. Bu nedenle, toplumda aslında 200 bin değil de 350-400 bin arasında bir kitlenin virüsü taşıdığını söyleyebiliriz. Bu kişiler hasta olduğunun farkında değiller, çünkü klinik bulguları yok. Bu nedenle de hastanede değiller, toplumda serbestler ve hastalık belirtisi olmayanlar da bulaştırma olasılığı biraz daha az olsa da, etrafa virüs bulaştırabilirler.”
Bir başka deyişle, Prof. Okyay, bulaştırma potansiyeli olan insanların sayısının 200 binin üstünde görülmesini istiyor. Prof. Okyay, ayrıca bu virüsü taşıyan insanların sayıca hangi yerleşimlerde yoğunlaştıkları sorusunun da önem taşıdığını, bunun bazı yerleşimleri virüsü bulaştırma bakımından daha tehlikeli bir konuma sokabileceğine dikkat çekiyor.
Sağlık Bakanı’nın İstanbul’da hâlâ 600’ün üzerinde günlük vaka açıkladığını hatırlatan Prof. Okyay, “Toplumda bulunan pozitiflikler açısından bakıldığında bulaştırıcılık potansiyeli olan kişi sayısının yüksek olduğunu söyleyebiliriz. İstanbul için yeni vakalardaki yerinin değerlendirilmesi başta olmak üzere özel bir ilgi ve önlemler paketinin düşünülmesinde yarar vardır” diye ekliyor.
BAĞIŞIKLIK ORANI DA YÜZDE 1.5’İN ALTINDA
Sağlık Bakanı’nın önceki akşamki bir diğer açıklaması, toplumun COVID-19’a bağışıklığını öğrenmek amacıyla yapılan diğer testin, antikor testinin sonucunu konu alıyordu. Koca, yine ilk sonuçlara dayanarak toplumun bağışıklığının “Yüzde 1.5’un altında olduğunun görüldüğünü” söyledi.
Avrupa’daki örneklere kıyasla bir hayli düşük görünen bu oranı nasıl yorumlamalıyız? Bu oran Türkiye’nin salgınla mücadele stratejisini nasıl etkileyecektir? Bu sorulara yarın yanıt arayalım.
Paylaş