Paylaş
Bakanlar Komitesi’nin geçen hafta Strasbourg’da yaptığı bu toplantıda, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararlarının yanı sıra, mahkemenin Alevi meselesinin muhtelif yönleriyle ilgili verdiği bir dizi kararın ne ölçüde hayata geçirildiği de bir bütün halinde değerlendirildi.
Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin daimi delegeler düzeyinde temsil edildiği Bakanlar Komitesi, bu değerlendirme sonunda, Türkiye’deki Alevilerin durumu hakkında verilen AİHM kararlarının uygulanmasında bir ilerleme sağlanmadığı tespitini yaparak, bu kararların gereğinin yerine getirilmesi çağrısında bulundu.
MASADA UYGULAMA BEKLEYEN DÖRT KARAR VAR
Bakanlar Komitesi kararı, AİHM’nin geçmişte muhtelif tarihlerde Alevilerle ilgili almış olduğu toplam dört kararın uygulamasına odaklanıyor. Ancak her birini değerlendirmeden önce AİHM’nin bu konuda Türkiye’ye bakışına dönük genel bir hatırlatma yapıyor. Bu çerçevede AİHM’nin Türkiye’deki “Devlet makamlarının Alevi topluluğuna, dini ibadetlerine ve ibadet yerlerine dönük tutumunun, devletin nötr ve tarafsız olma sorumluluğu ile dini toplulukların özerk bir şekilde var olma hakkı ile bağdaşmadığını” tespit ettiği vurgulanıyor.
Ele alınan AİHM kararlarından biri, AİHM’nin 2014 yılında aldığı “Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı/Türkiye Davası Kararı”dır ve cemevlerinin elektrik faturalarının devlet tarafından ödenmemesi nedeniyle Türkiye’ye verilen ihlalle ilgilidir.
AİHM’nin bir diğer kararı, 2007 tarihli “Hasan ve Eylem Zengin/Türkiye Davası Kararı”dır. AİHM, bu dosyada Alevi ailelerin çocuklarının zorunlu din derslerine sokulmasında ihlal bulmuştur. Bunun üzerine hükümetinin getirdiği bir düzenlemeyle -dini kimliğin beyan edilmesi koşuluyla- çocukların bu dersten muaf tutulmasının yolu açılmıştır. Ancak AİHM yapılan bir başvuru üzerine, bu kez 2014 yılında aynı başlıkta ikinci bir karar alarak (Mansur Yalçın ve Diğerleri/Türkiye Davası) “öğrenci velilerini dini veya felsefi inançlarını açıklamaya zorlamayacak koşulların geciktirilmeden oluşturulmasını” istemiştir. Mahkemenin Eylem Zengin ve Mansur Yalçın kararları birbirini tamamlayan metinlerdir.
Ve nihayet AİHM Büyük Dairesi, 2016 yılında aldığı “İzzettin Doğan ve Diğerleri/Türkiye Davası Kararı”nda meseleyi çok kapsamlı bir şekilde değerlendirmiştir. Büyük Daire, bu kararında Türkiye’de devletin Alevilere ayrımcılık yaptığını kayda geçirmiş, Alevilere Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden pay ayrılmasından cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasına kadar uzanan bir dizi adımın atılması beklentisini kayda geçirmiştir.
CEMEVLERİNİN ELEKTRİK FATURALARI İÇİN ÇÖZÜM BULUN
Bu çerçevede şimdi komitenin geçen haftaki kararını değerlendirelim. Komite, öncelikle cemevlerinin elektrik faturalarının mahkemelerin uygun bulması halinde ödenmesi şeklinde başlayan uygulamayı yetersiz bulmuştur. Komite, Alevi topluluğunun devletin dini alandaki sübvansiyonlarından ve vergi muafiyeti gibi diğer imkânlardan bir bütün halinde dışlanmış olmasını ayrımcılık olarak gördüğü yolundaki kanaatini tekrarlamıştır.
Komite, bu tespitin ardından Türk makamlarına daha kapsamlı adımlar atılarak, Alevi inancının eşit bir muamele görmesinin sağlanması için kapsamlı önlemler almaları ve cemevlerinin aydınlatma masraflarını ödemekten muaf tutulmaları için pratik çözümler bulmaları çağrısında bulunmuştur.
ON YIL ÖNCEKİ ÇALIŞTAY KARARLARI HATIRLATILDI
Komitenin son kararında zorunlu din dersleri de önemli bir başlığı oluşturuyor. Kararda din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri müfredatında 2018 yılında yapılan düzenlemenin AİHM’nin bütün kaygılarını gidermediği belirtiliyor. Kararda, Türk eğitim sisteminin devletin muhtelif din, mezhep ve inançlara karşı tarafsız ve nötr bir çizgide durmasının sağlanması isteniyor. Bu çerçevede çoğulculuk ve objektiflik ilkelerine saygı gösterilmesi beklentisi kayda geçiriliyor.
Komitenin beklentisi, çocuklarını zorunlu din derslerine sokmak istemeyen Sünni İslam inancı dışındaki dini ya da felsefi inanç sahibi aileler için -dini ya da felsefi görüşlerini açıklamak zorunda kalmayacakları- seçeneklerin geliştirilmesidir. Bu durumda Alevi aileleri bu zorunluluktan kurtaracak tek formül, zorunlu din derslerinin seçmeli hale getirilmesi olarak beliriyor.
Bakanlar Komitesi’nin 2010 yılında hükümet tarafından düzenlenen “Alevi Açılımı” çerçevesindeki çalıştaylar serisi sonucu alınan tavsiye kararlarını hatırlatmış olması dikkat çekicidir. Komite, spesifik yasal ve idari önlemleri içeren ve takvime bağlanmış kapsamlı bir “eylem planı”nın daha fazla gecikmeden hazırlanması çağrısında bulunuyor.
KOMİTE ‘ARA KARAR’ KARTINI DEVREYE SOKUYOR
Kararın en önemli unsurlarından biri, söz konusu davalardaki meselelerin uzun zamandır sürmekte oluşu ve bugüne dek ilerleme sağlanamaması karşısında, komitenin bundan sonrası için “ara karar” seçeneğini gündemine almış olmasıdır.
Buna göre, Mart 2023 tarihinde düzenlenecek Bakanlar Komitesi, bu alanda “olumlu bir değerlendirmeyi mümkün kılacak kapsamlı bir bilgilendirme yapılmadığı takdirde”, Türkiye hakkında bir “ara karar” almayı oylayacaktır. Komite, kararında Avrupa Konseyi sekreteryasına bu tarihe kadar bir ilerleme olmadığı takdirde bir ara karar taslağı hazırlaması görevini vermiştir.
Bakanlar Komitesi’nin bir ara karar alması, komitenin ilgili dosyadaki denetimini bir kademe daha ileri götürerek, Türkiye’nin Alevi dosyasındaki yükümlülüklerini yerine getirmediğini kuvvetli bir siyasi kararla ilan edip Türkiye üzerinde kararların uygulanması yönünde bir baskı yaratması sonucunu doğuracaktır.
Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Kararların Bağlayıcılığı ve İnfazı” başlığı altındaki 46’ncı maddesi, “Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler” hükmünü taşıyor. Bu çerçevede Türkiye’nin de AİHM’nin bu bağlayıcı kararlarını uygulamak yükümlülüğü bulunuyor.
Bakanlar Komitesi bu yükümlülüğünü hatırlatma yönünde bir hamle yapmakla birlikte bir sonraki gözden geçirme için Mart 2023 tarihini vermesi, Ankara’ya yaklaşık 15 ay gibi önemli bir zaman kazandırmıştır.
Her halükârda geçen hafta Strasbourg’dan çıkan sonuçla AİHM’nin Alevi dosyasında aldığı kararların uygulamasının önümüzdeki dönemde Türkiye ile Avrupa Konseyi arasındaki diyalogda daha ciddi bir nitelik kazanacağını söylemek mümkündür.
Paylaş