Paylaş
Geçenlerde BMGK’da ağustos ayı sonunda düzenlenen Suriye oturumunda yapılan, Türkiye ile PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG/PYD/SDG örgütü arasındaki çatışmaları konu alan önemli bir tespitle karşılaştım.
SDG’nin doğrudan Türkiye’ye saldırdığı yolundaki bir beyandı bu.
Bu beyanı yapan, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Suriye Özel Temsilcisi Norveçli diplomat Geir Pedersen’den başkası değildi.
Bir başka anlatımla, SDG’nin Türkiye’yi hedef aldığı, bizzat BM’nin Suriye konusundaki en yetkili şahsiyeti tarafından Güvenlik Konseyi’ne duyuruluyordu.
PEDERSEN’İN DEĞİNDİĞİ ÖRGÜT PKK’NIN UZANTISI OLUNCA
Pedersen’in sözlerine geçmeden önce kısaca terminolojiye açıklık getirelim. PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan örgüt, kısaca PYD denilen Demokratik Birlik Partisi. PYD’nin askeri kanadı ise YPG (Halk Koruma Birlikleri) adını taşıyor.
ABD’nin DEAŞ ile mücadele gerekçesiyle 2015 yılında oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adlı örgüt ise Kürt olmayan Arap ve Süryani gibi grupları da içermekle birlikte, komuta kademesi dahil ağırlıklı olarak YPG unsurlarından oluşuyor. SDG’nin ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu genel kabul gören bir olgudur.
YPG ve SDG kadrolarının azımsanmayacak bir bölümü de PKK kökenli olup Türkiye’de arananlar listesinde yer alan isimlerdir. Örneğin, SDG’nin komutanı durumundaki Mazlum Kobani (Abdi), İçişleri Bakanlığı tarafından hakkında kırmızı bülten çıkartılmış, aranmakta olan PKK’lı bir teröristtir.
İşte Türkiye ile ABD arasında son yedi yıldır sürmekte olan ve ilişkileri ciddi bir şekilde kilitleyen gerginliğin temelinde, ABD’nin, SDG’nin PKK’dan farklılık gösteren, çok kimlikli ayrı bir yapı olduğu yolundaki iddiası geliyor. ABD, SDG’nin Türkiye’yi hedef almadığını, DEAŞ ile mücadeleye odaklı bir askeri güç olduğunu ileri sürüyor. Türkiye ise bu tezi kategorik bir şekilde reddediyor. Türk makamları, PKK, YPG ve SDG’nin hepsini bir tutuyor, aynı örgüt olarak görüyor.
PEDERSEN: ‘SDG TÜRKİYE’Yİ VURDUĞUNU KABUL EDİYOR’
Şimdi BMGK’nın 29 Ağustos tarihli oturumuna dönelim. Toplantının önemi, BM’nin Suriye Özel Temsilcisi Pedersen’in Suriye’deki gelişmelerle ilgili verdiği brifingde, SDG’nin -DEAŞ dışında- doğrudan Türkiye’yi hedef alan bir saldırısını Konsey üyelerinin önünde kayda geçirmesidir.
Pedersen, önce Suriye’de son aylarda sahada çatışmaların yeniden patlak vermesinden duyduğu kaygıları ifade ediyor, bir dizi bölgede birçok aktörü içeren bir tırmanmanın gözlendiğini anlatıyor.
İlginç bir ifadesi, Pedersen’in “Suriye Demokratik Güçleri’nin 11 Ağustos tarihinde sınırın Türkiye toprakları tarafında kalan kesiminde Türk askerlerini öldürdüğünü açıkça kabul ettiğini” belirtmesidir.
BM temsilcisi, SDG’nin açıklamasında “Saldırının Türkiye’nin insansız hava araçları ve topçu ateşiyle düzenlediği saldırılarının artmasına bir karşılık olduğunu belirttiğini” de kaydediyor.
SDG’nin sosyal medya hesaplarına bakıldığında 11 Ağustos’taki bir paylaşımda, sınır hattının hemen arkasında tel örgülere bitişik bir kulübenin yanında duran bir askeri araca düzenlenen ve hedefe isabet kaydedilen bir roket saldırısının videosunun yer aldığı görülüyor. Görüntüyü tamamlayan Kürtçe yazıda, bunun Mardin sınır hattında Türk askerlerine dönük bir “intikam eylemi” olduğu ileri sürülüyor.
Pedersen, konuşmasında daha sonra “Türkiye’nin de güvenlik kaygılarını ifade ederek, Suriye’de yeni bir askeri harekât düzenleyeceği yolunda tehditlerde bulunduğunu” kayda geçiriyor.
SDG’NİN MESAJINDAKİ ABD’Lİ KORGENERAL
SDG’nin bu videonun izlenebildiği Twitter hesabında önceki mesajlara gidildiğinde, SDG kadrolarının ABD’li askerlerle birlikte katıldıkları faaliyetlere ilişkin paylaşımlar da var. Bunlardan biri, 1 Ağustos 2021 tarihli bir paylaşım. Üniformasının üstünde “US Army” (ABD Kara Kuvvetleri) yazılı bir generali SDG Komutanı Mazlum Kobani ile birlikte gösteriyor.
ABD’li askerin üniformasının üstündeki isimlikte “Calvert” yazıyor. Bu, herhalde ABD Merkez Komutanlığı’na bağlı olarak Irak ve Suriye’de DEAŞ ile mücadele amacıyla kurulan Doğal Kararlılık Harekâtı Birleşik Ortak Görev Gücü’nün bir önceki komutanı Korgeneral Paul Calvert olmalıdır.
Düşündürücü nokta şurada: Aynı sosyal medya hesabına bakarken, önce SDG’nin Türk askeri hedefine dönük olduğunu öne sürdüğü saldırısını görüyorsunuz. Mesajları taramaya devam ettiğinizde, üstlenilen bu saldırıyı düzenleyen SDG’nin komutanı, ABD’li bir korgeneral ile birlikte karşınıza çıkıyor.
TÜRK BÜYÜKELÇİ: ‘DEAŞ İÇİN VERİLEN SİLAHLAR BİZİ VURUYOR’
Pedersen’in brifing verdiği BMGK oturumuna ilişkin tutanaklara göre, Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu da görüşmelerin sonunda söz alıp söz konusu sosyal medya paylaşımını kastederek, isim vermeden ABD’ye dönük eleştirel bir konuşma yapıyor.
Konuşmasında hem PKK/YPG hem de DEAŞ’ın yarattığı tehdidin ortak bir çabayı gerektirdiğini belirtiyor Sinirlioğlu. Ardından “PKK/YPG, kendilerine DEAŞ’la savaşmaları için sağlanan aynı silahlarla hem Suriyeli sivillere hem de sınırlarımızın içinde bizim vatandaşlarımıza saldırmaya devam etmektedir” diye konuşuyor.
Sinirlioğlu, “Aslında PKK/YPG’den başka bir şey olmayan sözde Suriye Demokratik Güçleri kuzey Suriye’de her ay ortalama 100 dolayında terör saldırısı gerçekleştirmektedir” diye devam ediyor. Sinirlioğlu’nun verdiği bilgiye göre, geçen iki yıl içinde SDG’nin saldırılarında ölen Suriyelilerin sayısı 500’dür.
Büyükelçi, daha sonra son iki yıl içinde Türkiye’nin sınırlarının 10’dan fazla saldırıya uğradığını anlatıyor. Bu arada, 16 Ağustos tarihinde Şanlıurfa’da iki Türk askerinin havan saldırısında öldürüldüğünü hatırlatıyor. “Bu saldırılar SDG’nin kontrolü altındaki bir bölgeden düzenlenmiştir” diye ekliyor Türkiye’nin BM Daimi Delegesi.
SİNİRLİOĞLU’DAN ABD’YE YÖNELEN SORU
Konuşmanın en dikkat çekici kısmı bundan sonra geliyor. “Hiç kimse bizim bu saldırılara kayıtsız kalmamızı beklemesin” dedikten sonra şöyle sesleniyor Sinirlioğlu:
“Şu an bu salonda olanlar da dahil PKK/YPG/SDG’yi destekleyen ülkeler, bu terör örgütlerinin asıl amacının DEAŞ’la mücadele etmek değil Suriye ve Türkiye’de ayrılıkçı terörü desteklemek olduğunu anlamalıdırlar.”
Türk Büyükelçi, ardından “SDG’nin sosyal medya hesaplarında paylaştığı görüntülerin DEAŞ’a karşı yapılan savaş değil, Türk güvenlik güçlerine düzenlenen saldırıları gösterdiğine” dikkat çekiyor. Bu görüntülere “nefret ve husumet ifadelerinin eşlik ettiğini” vurguluyor.
Bu bölümün sonunda şöyle diyor Sinirlioğlu:
“Bu görüntülerin bizim açımızdan hiçbir şaşırtıcı yanı yoktur. Ama bizim merak ettiğimiz, PKK/YPG/SDG destekçilerinin bunlara bir karşılık verip vermedikleri, verdilerse nasıl bir karşılık verdikleri sorusudur.”
Türk Büyükelçi bu konuşmayı yaptığı sırada, mesajın doğrudan adresi olan ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield de Güvenlik Konseyi salonunda dinliyor.
SİLAHLARI ABD’Lİ VERGİ MÜKELLEFLERİ FİNANSE EDİYOR
Tabii bütün bu hadiselerden sonra geçen 8 Eylül’de SDG unsurları ile ABD’li askerlerin Suriye’nin kuzeyinde Haseke ilinin kuzeydoğusunda Suriye-Irak-Türkiye sınır üçgeni yakınlarındaki el-Malikiye (Derik) kırsalında gerçek mühimmatla icra ettikleri ortak askeri tatbikatı da son bir gelişme olarak bu akışa ekleyebiliriz.
Bütün bu anlattıklarımdan aslında tek bir sonuç çıkıyor. Her ikisi de NATO üyesi olan Türkiye ile ABD, son dönemde Yunanistan üzerinden ciddi bir gerilim yaşarlarken, diğer taraftan Suriye’nin kuzeyinde de bir çatışma hattında karşı karşıya gelmektedirler.
Suriye’de ABD’nin silahlandırdığı, dolayısıyla ABD’li vergi mükelleflerinin finanse ettiği, PKK soyağacından çıkan bir askeri örgüt, Türkiye’nin sınırlarının içine saldırabilmektedir. Türkiye de hem Suriye hem de Irak’ta düzenlediği nokta operasyonları ile bu örgüte sert bir karşılık vermektedir.
Sahada yaşanmakta olan durumun ne anlama geldiğini zaten yazının başlığında ifade etmiştim.
Paylaş