Paylaş
Bundan çeyrek asır önce meydana gelmiş bir hadisenin Avrupa Konseyi’nde hâlâ masada duruyor olması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği ihlal kararlarının uygulanmadıkları sürece gündemden düşmediğini göstermesi bakımından önem taşıyor.
***
AİHM’nin 2006 yılında Türkiye’ye ihlal vermesine yol açan bu hadise, 12 Temmuz 1991 tarihinde İstanbul’un dört ayrı noktasında Dev-Sol militanlarına karşı gerçekleştirilen, toplam 10 kişinin öldüğü bir baskını konu alıyor.
Bu konudaki hukuki süreç, baskında ölenlerin yakınlarının operasyonu icra eden polis görevlileri hakkında şikâyette bulunmasıyla başlıyor. İki ayrı mahkemede yürüyen kovuşturma süreci polislerin beraatıyla sonuçlanıyor, ardından Yargıtay’dan da 1997 ve 1999 yıllarında olmak üzere iki ayrı onama kararı çıkıyor.
Bunun üzerine konu, ölenlerin yakınları tarafından AİHM’ye götürülmüştür. Beş şikâyetçinin bulunduğu dosya ölenlerden İbrahim Erdoğan’ın babası Hüseyin Erdoğan’ın adıyla “Erdoğan ve diğerleri/Türkiye” davası olarak adlandırılıyor.
Şikâyette, polisin ölen kişileri canlı yakalamak gibi bir amaç gütmediği, baskının doğrudan hedef kişileri öldürmek amacıyla düzenlendiği ileri sürülmüştür.
***
Strasbourg’daki mahkemenin ihlal kararında dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Mehmet Ağar’ın olaydan sonra operasyona katılan polis görevlilerini kutladığı vurgulanıyor.
AİHM, inceleme sürecinde polisin baskından önce uyarı yapıp yapmadığı, ilk önce hangi tarafın ateş açtığı, polisin meşru savunma hakkı çerçevesinde silah kullanırken ateş gücünün durumun gerektirdiğinden fazla olup olmadığı gibi sorulara yanıt aramıştır.
Mahkeme, yaptığı inceleme sonucunda operasyonun yürütülme şeklini “endişe verici” bulmuş, olayların akışında “belirsizlik” görmüştür. Mahkeme, 2006 yılında altıya bir oyla, Türkiye’nin ölen kişilerin “yaşam hakkı”nı ihlal ettiğine karar vermiş, aynı kararda operasyona katılan polis görevlilerinin ölüme yol açan fiilerinin etkili bir şekilde soruşturulmadığı gerekçesiyle ikinci bir “ihlal” vermiştir.
Bitmedi. AİHM, başvuru sahiplerinin akrabalarının ölümüne ilişkin etkili bir hukuk yolundan yoksun bırakıldıklarına kanaat getirerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Etkili itiraz hakkı”na ilişkin 13’üncü maddesinden de ihlal vermiş, ayrıca her bir başvurucuya 30 bin Euro tazminat ödenmesine hükmetmiştir.
***
İş burada da kapanmamıştır. Bu karar geçen 11 yıl içinde uygulanmadığı için AİHM kararlarının uygulamasını denetleyen Avrupa Konseyi’nin gündeminden düşmemiştir. Söz konusu karar kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanımına ilişkin benzer içerikteki dosyalarla birleştirilerek “Erdoğan ve Diğerleri ve Kasa Grubu” şeklinde toplam 38 kararın bulunduğu bir küme haline getirilerek, topluca gözetim altına sokulmuştur. Son olarak 5-7 Aralık’taki komite toplantısında bu kümedeki kararların gereğinin yerine getirilip getirilmediği gözden geçirilmiştir.
Adalet Bakanlığı, toplantı öncesi Bakanlar Komitesi’ne “eylem planı” sunmuş,
bu gruptaki kararlarla ilgili ne gibi önlemler alındığına ilişkin bilgi vermiştir. Gelgelelim, bu bilgilendirmenin Bakanlar Komitesi tarafından tatmin edici bulunmadığı anlaşılıyor. Komite, aldığı kararda, bu başlıkta Mart 2016 toplantısından bu yana hiçbir önemli ilerleme kaydedilmediği hususunda “kaygı” belirtmiştir.
Daha önemlisi, komitenin, bu kararlara konu olan hadiselerle ilgili kapatılmış bütün eski dosyaların yeniden soruşturulmasını talep etmesi, ayrıca bekleyen soruşturma dosyalarının bir an önce sonuçlandırılması konusunda Türk makamlarının daha fazla çaba göstermeleri beklentisini vurgulamasıdır.
Burada önem taşıyan husus, komitenin önünde “Erdoğan grubu kararları” gibi farklı alanlara yayılan pek çok uygulama bekleyen kararın bulunmasıdır. Toplanma ve gösteri düzenleme hakkından Alevilerle ilgili konulara, ifade özgürlüğünden keyfi tutuklamalara kadar uzanan çok geniş bir yelpazede 1.400’e yakın ihlal kararı uygulama bekliyor.
Bu dosyaları zamana bırakmak, ötelemek meseleyi çözüme kavuşturmuyor.
Paylaş