Paylaş
Bugün projektörlerimizi Avrupa Konseyi ve bu sistemin bir parçası olan AİHM’nin merkezinin bulunduğu Strasbourg’a çevirelim. Türkiye’nin de kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin siyasi kanadında yer alan Bakanlar Komitesi’nin en önemli görevlerinden biri, AİHM’nin verdiği ihlal kararlarının uygulanma durumlarını izleyip bu süreçlerin denetimini yapmaktır.
Avrupa Konseyi içinde kurulan özel bir bölüm, uygulamayı yakından izleyerek Bakanlar Komitesi’ne raporluyor. Bu direktörlüğün web sayfasına (https://www.coe.int/en/web/execution) girdiğinizde, ülkelerin aldıkları ihlal kararlarının uygulanma durumlarını gösteren bilgi notlarına göz atabilirsiniz.
Bu belgelerde “Bakanlar Komitesi’nin önündeki başlıca konular” üst başlığının altında komitenin gereğinin yerine getirilmesini beklediği ihlal kararları ana başlıklar itibarıyla sınıflandırılıyor. Türkiye raporunda “Toplantı ve Dernek Kurma Özgürlüğü” başlığı adı altında, “Barışçıl gösterileri dağıtmak amacıyla aşırı güç kullanılması ve/ya da kötü muamele suçlamalarının yeterli bir şekilde soruşturulmaması...” şeklinde tanımlanan bir bölüm var.
Bu bölümün hemen karşısında “Oya Ataman Grubu” yazılıdır ve “Yakından Gözetim” (Enhanced Supervision) notu düşülmüştür.
BAKANLAR KOMİTESİ 13 YILDIR ADIM BEKLİYOR
Oya Ataman, AİHM’nin 2006 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü” başlığı altındaki 11’inci maddesinden Türkiye’ye ihlal verdiği ve 5 Mart 2007 tarihinde kesinleşmiş olan bir davanın başvurucusudur. Türkiye’ye bu maddeden ihlal çıkan ve uygulanması beklenen bütün kararlar ‘Oya Ataman pilot davası’ altında toplanmıştır.
Bakanlar Komitesi’nde ya da onun bir altındaki Daimi Delegeler Komitesi’nde her yıl düzenli bir şekilde yapılan gözden geçirme toplantılarında, Türkiye’de gösteri hakkı alanında gündeme gelen ihlal dosyaları bu pilot dava üzerinden ele alınmaktadır. Komitede geçen yıl yapılan bir toplantıda bu gruptaki davaların sayısı 67 olarak görünüyordu.
Komitede alınan kararlarda Türkiye’de toplantı özgürlüğüyle ilgili yasal çerçevenin AİHM ve AYM’nin içtihatlarıyla uyumlu hale getirilmesi çağrısı tekrarlanıyor. AİHM, ihlal kararı verdiğinde, ilgili ülke bu kararı uygulamakla yükümlüdür. “Genel önlemler” başlığı altında beklenen, ihlali doğuran nedenlerin ortadan kaldırmasıdır. Türkiye’den de ulusal mevzuatını AİHM ve aynı zamanda AYM içtihatlarına uyarlaması beklenmektedir.
Bu beklenti, yaklaşık 13 yıldır Bakanlar Komitesi’nin önünde durmaktadır. Komite’nin belgelerinde bu başlıktaki ihlaller “Yapısal problem” olarak nitelendiriliyor.
GÖSTERİDE ŞİDDET YOKSA DEVLET HOŞGÖRÜ GÖSTERMELİ
Bakanlar Komitesi’nde açık duran Oya Ataman davasının öyküsü nedir? Dava 22 Nisan 2000 tarihinde F tipi cezaevlerini protesto etmek üzere İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda düzenlenen bir gösteri ile ilgilidir. Yaklaşık 50 kişi izinsiz gösteri yaptıkları, kamu düzenini bozdukları ve dağılmaları yolundaki uyarılara uymadıkları gerekçesiyle biber gazı sıkılarak dağıtılmış ve ardından göstericilerden 9’u gözaltına alınmıştır.
AİHM’nin bu davada verdiği içtihat niteliğindeki kararın dayandığı ölçütler şöyle özetlenebilir:
Birincisi, mahkeme, toplanma özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların “demokratik toplum açısından gerekli” ve “orantılı olma” ölçütlerine dayanması gerektiğini vurgulamıştır.
İkincisi, kararda “Vatandaşların toplanma hakkını etkin bir şekilde kullanılabilmeleri için devletin pozitif yükümlülüğü bulunduğu” belirtiliyor, yani bu hakkın kullanılabilmesi için devletin aktif olması da talep ediliyor.
Üçüncüsü, AİHM’nin gösterinin izinsiz yapıldığı ve göstericilerin ilgili makamlara önceden bildirimde bulunmadıkları yolundaki gerekçelere itibar etmemesidir. Mahkemeye göre, Oya Ataman ve arkadaşları gerekli olan bildirimi yapmamış olsalar bile, “Bu düzenlemeler AİHS tarafından korunduğu şekliyle toplantı yapma özgürlüğüne bir gizli engel oluşturmamalıdır”.
Yani devlet güçlerine “Bildirimde bulanmadılar diye gösteriyi engelleyemezsin” diyor AİHM.
Dördüncüsü, kararın en çarpıcı bölümü şu ifadelerde karşımıza çıkıyor: “AİHM için göstericiler şiddet içeren faaliyetlerde bulunmadığında, kamu güçlerinin AİHS’nin 11. maddesi tarafından güvence altına alındığı şekliyle toplantı özgürlüğünün geçerli olabilmesi için, barış yanlısı toplanmalara hoşgörüyle yaklaşması önem arz etmektedir.”
Sonuçta AİHM, polisin zor kullanarak müdahalesini orantılı bulmamış, kamu düzeninin korunması için gerekli bir tedbir oluşturmadığına kanaat getirerek Türkiye’ye ihlal vermiştir.
BARIŞÇI GÖSTERİ CEZA ALMAMALI
Bu içtihat AİHM’nin toplanma hakkıyla ilgili hemen hemen her kararında karşımıza çıkıyor. Mahkemenin 27 Kasım 2012 tarihli DİSK/KESK kararı bu doğrultudaki bir başka önemli örnek olarak gösterilebilir.
Özetlersek, AİHM, bir gösteri şiddet içermediği, barışçı bir nitelik taşıdığı sürece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11’inci maddesinde güvence altına alınmış olan gösteri özgürlüğünün hayata geçirilmesi hedefinin, ülkelerin ulusal yasalarının ve bu yasalarda getirilen sınırlamaların üstünde tutulması gerektiğine dikkat çekiyor.
Temel ilke, barışçıl bir gösterinin cezai yaptırımla karşılaşmamasıdır.
Ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, “Mevzuatınızı buna göre değiştirin” mesajını veriyor.
Aslında değiştirmeye gerek de yok. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerle ulusal yasalar arasında farklı hükümler olduğu takdirde zaten uluslararası sözleşmelerin esas alınacağını öngörüyor.
Yarın da Anayasa Mahkemesi’nin bu konudaki örnek kararlarına bakalım.
Not: AİHM’nin gösteri özgürlüğüyle ilgili içtihatları konusunda 2-6 Temmuz 2013 tarihleri arasında yayımlanan “AİHM ve Gösteri Özgürlüğü” başlıklı beş gün süren yazı dizimize de bakılabilir.
Paylaş