Paylaş
Ancak bunun kolay ve yumuşak bir dönüş olacağını düşünmek yanıltıcı olur. Yine de Türkiye’nin ‘Zeytin Dalı’ harekâtıyla 20 Ocak’tan bu yana sahada müdahil olduğu Afrin denkleminde yepyeni bir durumun ortaya çıktığını kabul etmeliyiz.
Bir kere, Türkiye’nin rejim güçlerinin Afrin’e girmesine hemen tepki göstermesini gerektiren bir durum yok.
Türkiye’nin bundan sonraki hareket tarzı açısından buradaki kilit nokta, Afrin’de konuşlanmış olan PKK uzantısı PYD/YPG unsurlarının rejim güçleri bölgeye girdikten sonra ne olacağı meselesidir.
Kritik soru, Türkiye’nin müdahalesinin ana gerekçesini oluşturan terör tehdidinin ortadan kalkıp kalkmayacağıdır. Türkiye, tutumunu herhalde iki kritere bakarak belirleyecektir. Birincisi, YPG unsurlarının Afrin’den çıkıp çıkmayacağıdır. İkincisi, daha az önemli değildir: YPG unsurlarının sahip oldukları silahlar ne olacaktır?
Ayrıca, her iki kriterin karşılanmasına ilişkin süreçlerin denetlenebilir olması gerekir. Bu da “Denetlemeyi kim yapacak” sorusunu gündeme getiriyor.
***
Burada bir dizi senaryo karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin tutumu her bir senaryoya göre farklılık gösterebilir.
Türkiye açısından ideal senaryo, YPG unsurlarının Afrin’den topluca tahliye edilerek Fırat’ın doğusuna çekilmesidir. Böyle bir senaryonun gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin Afrin’e müdahil olma, burada asker bulundurma gerekçesi önemli ölçüde ortadan kalkacaktır.
Sıkıntı yaratabilecek bir senaryo, rejim güçlerinin Türk birlikleri ile YPG/PYD unsurlarının arasına tampon olarak yerleşmesidir. Bu senaryoda YPG Afrin’de varlığını sürdüreceği için Türkiye’nin müdahale gerekçesi masada duracaktır. Bu, Türkiye’nin hem YPG hem de rejim ile karşı karşıya gelebileceği, dolayısıyla risklerin artacağı bir kriz ortamı yaratacaktır. Böyle bir durum, güneyde İdlib bölgesinde Esad rejimi ile muhalefet grupları arasında tampon olarak gözlem noktalarında görev yapan Türk birlikleri açısından da risk oluşturabilir.
Türkiye açısından sıkıntılı görünen bir diğer senaryo, YPG unsurlarının bir bölümünün Afrin’den çıkması, kalan unsurların ise burada sivil halkın arasına karışmasıdır. Bu durumda tehdit belli ölçülerde ortadan kalkmış olacak, ancak geleceğe dönük bir tehdit potansiyeli de devam edecektir.
Problemli bir başka senaryo, YPG unsurlarının tümü olmasa bile en azından bir bölümünün Suriye ordusunun ya da rejimin komutasındaki milis kuvvetlerin çatısı altına girmesidir. Bu takdirde Türkiye açısından yine baş ağrıtan bir tablonun yaşanacağını tahmin etmek güç değildir.
***
Şu an itibarıyla fotoğrafı net olarak görebilmemiz mümkün değil. Afrin’le ilgili ortaya çıkan yeni durumun daha çok başındayız. Sıraladığımız bütün olasılıklar, doğaldır ki, Türkiye’nin yeni durumu ihtiyatla karşılamasına, çok dikkatli bir şekilde hareket etmesine yol açacaktır.
Esad rejiminin bu kadar stratejik bir hamleyi Rusya’nın bilgisi dışında yapmış olması gerçekçi gözükmüyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin Rusya ile çok yakın bir istişare yürütmesi kaçınılmazdır. Eğer plan Ankara’nın beklentilerine uygun bir şekilde uygulamaya konabilirse, süreçlerin denetlenmesinde Rusya da belirleyici bir rol oynayabilir. Keza Astana sürecinde birlikte hareket ettiği İran’la da yakın bir istişare süreci gerekecektir.
Bütün bu gelişmeler Türkiye’nin Afrin’de kontrolüne aldığı bölgelerde kalıp kalmayacağı meselesini de tartışmaya açacaktır. Ancak güvenlik kaygılarının karşılanacağı konusunda kuvvetli güvenceler almadan, bu güvencelerin yerine getirildiğini sahada gözüyle görmeden Türkiye’nin bu bölgelerden çekilmesini beklememek gerekir.
Bununla birlikte, son gelişmelerin muhtemel bir sonucundan da söz etmek mümkündür. Bu ihtimal, TSK’nın on binlerce sivil insanın da yaşadığı Afrin kent merkezine birliklerini sokarak burada YPG ile bir şehir savaşına girmesi yönündeki niyetlerin, sahadaki durum netleşinceye kadar beklemeye alınması olabilir.
Kuzey Suriye konusunda son günlerde ABD ile ilişkilerde girilen normalleşmeyi de dahil ederek, bütün gelişmeleri yan yana koyduğumuzda şu yönelişin uç vermekte olduğunu söyleyebiliriz: Gelişmeler, sanki A) Afrin’in rejime bırakılacağı, B) Menbiç’in Türkiye ile ABD’nin kontrolüne geçeceği ve C) PYD/YPG güçlerinin büyük ölçüde Fırat’ın doğusunda toplanacağı bir formata doğru evriliyor.
Paylaş