ABD ve Fransa Suriye’de ne yapmak istiyor

ABD Başkanı Donald Trump’ın önceki gün Ohio’daki bir konuşması sırasında sözü Suriye’ye getirip “ABD askerlerini yakında bu ülkeden çekeceklerini” Amerikan halkına bir müjde havası içinde duyurması, Suriye’yi izleyen bütün çevreler için sürpriz oldu. Bu açıklama özellikle kendi yönetiminde bir şoka yol açtı.

Haberin Devamı

Şok, çünkü Trump’ın bu beyanı, kendi yönetiminin dış siyaset ve savunma alanındaki bütün üst düzey kadrolarının bugüne kadar ABD adına açıkladıkları Suriye politikasıyla taban tabana zıt bir anlayışı yansıtıyor.

Gelgelelim bu açıklamadan yola çıkarak Trump’ın önerdiği gibi ABD’nin hemen Suriye’den çıkmasını beklemek de çok gerçekçi değil.

Öncelikle, Başkan Trump’ın, yönetimi ile istişare etmeden kendi başına ABD’nin resmi politikasından ayrılan bir tutum alması keyfiyeti bir ilk değil. Trump’ın kendi bakanlarını, yakın çalışma ekibi de dahil olmak üzere ABD’nin dış politika ve güvenlik sistemini ters köşeye yatırdığı buna benzer pek çok çıkışı oldu.

*

Sonuçta Trump’ın bu düşüncesinin bizzat kendi yönetiminin kuvvetli bir direnciyle karşılaşacağını tahmin etmek güç değil. Çünkü resmi açıklamalara göre, ABD’nin Suriye’de askeri güç bulundurma niyeti, yalnızca DEAŞ’la mücadele etme çabası ile sınırlı değil. İran ve Rusya’nın Suriye üzerindeki artan nüfuzunu dengelemeye çalışmak ve Suriyeli Kürtleri bu çerçevede kullanmak arayışı da bu politikada rol oynuyor.

Haberin Devamı

Ancak uygulandığı takdirde, bu yönelişin en önemli sonucu, Esad rejimi, Rusya ve İran’ın Suriye’de geniş bir hareket serbestisi kazanacak olmasıdır. Keza Türkiye de Suriye’nin kuzeyinde PKK-YPG’ye karşı yapacağı hamlelerde her seferinde -Menbiç örneğinde olduğu gibi- ABD ile karşı karşıya gelmeyecektir. ABD ordusu Suriye’den çıkmasa da, bu niyetin telaffuz edilmiş olması bile ABD’nin Suriye denklemindeki güç algısını zayıflatmıştır.

Türkiye’nin Afrin’deki harekâtı sırasında Batı dünyasından beklediği desteği bulamamış olan PKK/YPG çizgisindeki Kürt hareketinin, Trump’ın açıklamasından sonra kendisi açısından gerekli sonuçları çıkartması gerekiyor. Muhtemeldir ki, daha geniş ölçekteki büyük Kürt coğrafyası içinde “Batı, Kürtleri bir kez daha kullanıp ortada bıraktı” düşüncesi pekişecektir.

*

ABD’nin çekilmesinin Suriye’de yaratacağı boşluğu Fransa’nın doldurmasını beklemek de gerçekçi görünmüyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un önceki gün Elysee Sarayı’nda aralarında YPG temsilcilerinin de bulunduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) heyetini kabul etmesi bu tespiti değiştirmez.

Haberin Devamı

Macron, Elysee Sarayı’na yerleştikten sonra Fransa’yı geçmişte olduğu gibi uluslararası alanda yeniden güçlü bir aktör konumuna getirme arayışı içinde. Bunun uzantısı olarak Ortadoğu’da ve Fransa’nın eski nüfuz bölgesi Suriye’de daha kuvvetli bir profil ortaya koymaya çalışıyor.

Fransa Cumhurbaşkanı’nın bu çerçevede Kürtlerin hamiliğine soyunarak Suriye denklemine yerleşmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Tabii, bunu yaparken kendi kamuoyundan ve siyaset kesiminden gelen Afrin’deki Kürtlere sahip çıkmadığı yolundaki eleştirilere de tepkisiz kalmamış oluyor.

Burada önemli bir nokta, önceki gün Macron ile görüşen Kürt temsilcilerin “Fransa’nın Menbiç’e takviye asker göndereceği” yolundaki açıklamalarının ardından Elysee Sarayı’nın dün bu haberleri tekzip etmesidir. Fransa’nın Menbiç’te Türkiye ile askeri düzlemde karşı karşıya gelmek gibi bir riske girmek istemediği anlaşılıyor.

Haberin Devamı

Ancak her halükârda Suriye’deki YPG faktörü nedeniyle ABD ile yaşanan gerilimin Avrupa cephesinde Türkiye’nin Fransa ile ilişkilerine de yayılmakta olduğunu söyleyebiliriz.

*

Altını çizmek istediğimiz önemli bir husus var. O da Elysee’nin açıklamasında “siyasi bir çözüm” yoluyla “kapsayıcı ve dengeli bir yönetim şekli çerçevesinde özellikle Suriye’nin kuzeydoğusundaki güvenlik bölgesinin istikrara kavuşması” hedefinin vurgulanmasıdır. Buradaki özellikle Suriye’nin kuzeydoğu bölgesi” ifadesine dikkat...

Bu vurgu, muhtemelen Menbiç’in de önümüzdeki günlerde bir şekilde Türkiye’nin kontrol alanına girmesi durumunda gündeme gelecek kritik meseleye işaret ediyor. Bu mesele, Fırat’ın doğusundan Irak sınırına kadar uzanan 400 km uzunluğundaki Türkiye sınırının hemen altındaki geniş coğrafyada yaşayan Kürtler için nasıl bir yönetim modelinin ortaya çıkacağı sorusunun yanıtı ile ilgilidir.

Haberin Devamı

Türkiye ile Batı arasındaki asıl çekişme, muhtemeldir ki, bu bölgede yaşayan Kürtlerin sahip olacağı statünün niteliği üzerinde karşımıza çıkacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları