Paylaş
ABD Dışişleri’nin bu adımı Ankara cephesinde ilk bakışta olumlu karşılanmakla birlikte, pek çok kesimde bir kafa karışıklığına da yol açtı ve arkasında ne gibi saikler yattığı hususunda canlı bir tartışmayı da beraberinde getirdi.
PKK’yı 1997 yılında ‘yabancı terör örgütü’ olarak kabul eden, Abdullah Öcalan’ı 1999 yılı başında Türkiye’ye teslim eden ABD’nin bu adımı atmak için neden yaklaşık yirmi yıl beklediği de kuşkusuz bu konudaki tartışmalara yeni bir soru olarak ekleniyor.
Bu sorulara yanıt ararken belki de en doğrusu, bu hamlenin ABD yönetiminin hangi kanadından kaynaklandığına dönük bir tespitle yola çıkmaktır. Öncelikle, ABD Savunma Bakanlığı’na (Pentagon) bağlı askerlerin PKK’nın Suriye’deki uzantısı YPG ile -Türkiye’nin sinir uçlarına basacak şekilde- Suriye sınırında ortak devriyeye çıktığı bir sırada, bu kararın ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından duyurulduğu olgusunun altını çizelim. O zaman bunu Pentagon’un dışından gelen bir hamle olarak kabul edebilir miyiz? Her halükârda ABD Dışişleri’nin de böyle bir açıklamayı Beyaz Saray’ın onayını almadan yapabilmiş olması düşünülemez.
*
Şimdi kararı tetikleyen nedenlere geçelim. Birincisi, Washington’da Türkiye hakkındaki bazı kaygılarla ilgili olabilir. Atılan adım, Türkiye’nin son dönemde Rusya ile girdiği yakınlaşmayla birlikte Batı’dan uzaklaştığı ve kuzey komşusuyla kalıcı bir kader ortaklığına yöneldiği yolundaki kaygıların iyice su yüzüne çıktığı bir zamanlamaya rastlıyor. ABD ile ilişkilerin her alanda kötüleştiği, Türk kamuoyundaki ABD algısının dibe vurduğu bu dönemde Türkiye ile girdiği işbirliğinden zemin kazanarak yükselen aktör Rusya oldu.
Muhtemeldir ki, Türkiye’yi kaybetmeme ve ilişkilerin bu kötü gidişine son verme saiki baskın bir siyaset kararına dönüştü. Belli ki bu karar vericiler, Amerikan çıkarları açısından bir noktada frene basma ihtiyacını hissettiler.
Ayrıca, bu gelişmenin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasında önümüzdeki pazar günü Paris’te yapılması beklenen görüşmenin hemen öncesine denk gelmesi de önemlidir. ABD Dışişleri, hafta başında da Türkiye’nin İran’a uygulanacak yaptırımlardan muaf tutulacağını açıklamıştı. Her ikisi birlikte değerlendirildiğinde, Amerikan tarafının ilişkilerde bir normalleşmenin önünü açmak, bu çerçevede Paris görüşmesinin başarısı için ortamı hazırlamak istediği vurgulanabilir.
*
Kararla ilgili şu hususu da belirtmeden geçemeyeceğiz. ABD’nin Murat Karayılan’ın nerede olduğunu tespit edebilmek için başta CIA olmak üzere elindeki çok güçlü istihbarat imkânlarından yararlanmak yerine, üçüncü kişileri bu misyona teşvik etmek üzere para ödülü koyması, işin inandırıcılığıyla ilgili tereddütlere yol açıyor. Meselenin bu yönü, kararın gerisinde psikolojik yönü öne çıkan bir halkla ilişkiler boyutunun bulunabileceğini de akla getiriyor.
Böyle de olsa bu kararın alınmış olmasının bir değer taşımadığını ileri sürmek haksızlık olur. Neresinden bakılırsa bakılsın, açıklamanın Kandil’deki PKK yönetici kadrolarının hareket serbestisi üzerinde ciddi bir baskı yaratmaması düşünülemez.
Bu noktada Nihat Ali Özcan gibi önde gelen bir terör uzmanının değerlendirmesine de kulak vermek gerekir. Özcan, dün Milliyet’teki değerlendirmesinde, ABD’nin adımını Suriye’deki YPG varlığı ile PKK’nın merkezi emir komuta sistemi arasındaki ilişkiyi kesme girişimi olarak değerlendiriyor. Bir başka anlatımla, ABD’nin PKK merkezi ile YPG kadroları arasında bir ayrışma yaratmayı hedeflediğini ileri sürüyor.
*
Ancak ayrıştırma stratejisi izleniyorsa, şu gerçeği de göz ardı etmemek gerekiyor. PKK ile onun Suriye’deki kolu YPG arasındaki bağlantı organik bir ilişkiye dayanıyor. YPG, Abdullah Öcalan’ın talimatıyla kurulmuş bir örgüttür. PKK ve YPG, yine Öcalan’ın talimatıyla 2005’te kurulan KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) çatı organizasyonu içinde aynı bütünün parçalarıdır. YPG’nin komuta kadroları arasında Kandil’de PKK kamplarında eğitim almış Türkiye kökenli PKK’lılar da bulunuyor.
ABD yönetiminin Suriye’de sahada YPG ile askeri ittifak kurarken, YPG’yi talimatlarıyla yönlendirme yetkisine sahip olan Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan gibi lider kadronun başı için ödül koymasında bir gariplik yok mu?
Son tahlilde ABD ordusu YPG ile sahada çalışmaya devam ettiği sürece bu gölgenin Türkiye-ABD ilişkisi üzerinden kalkabilmesi mümkün değildir.
Paylaş