Paylaş
ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan’ın geçen perşembe günü Türk mevkidaşı Hulusi Akar’a gönderdiği bir mektupla Rus yapımı S-400 hava savunma sistemini aldığı takdirde Türkiye’nin F-35 savaş uçağı programından çıkarılacağını, karar değişmezse 31 Temmuz tarihinde buna ilişkin bir eylem planını uygulamaya başlayacaklarını bildirmesi...
Ardından ABD Temsilciler Meclisi’nin önceki gün Türkiye’nin S-400 alım kararını kınayan ve bu nedenle yaptırım uygulanmasını öngören bir karar tasarısını oybirliğiyle kabul etmesi...
ABD’de Arizona’daki Luke Hava Üssü’nde F-35 eğitimi gören Türk pilotlarının programlarının -Shanahan’ın mektubunda telaffuz edilen 31 Temmuz tarihi bile beklenmeden- durdurulduğu yolunda haberlerin çıkması...
Hepsini yan yana sıraladığımızda Türk-ABD ilişkilerinde yaklaşmakta olan büyük bir krizin uğultusunu şimdiden duyar gibi oluyoruz.
*
Herhangi bir krizin önlenebilmesinin yollarından biri taraflardan birinin geri adım atmasıdır. Gelgelelim iki taraf da kendisini aldığı pozisyonlara kuvvetli bir şekilde bağladığına göre krizin bu yoldan aşılabilmesi artık çok zor görünüyor.
Krizden bir diğer çıkış şekli tarafların her ikisinin de esneklik göstererek bir orta yol formülü bulmaları olabilir. Ancak Ankara ve Washington’ın tutumlarına bakıldığında, üzerinde bir uzlaşı formülünün geliştirilebileceği bir esneklik payının da kalmadığı anlaşılıyor.
O zaman S-400’lerin envantere girdiği ve karşılığında Türkiye’nin F-35 programından çıkartıldığı muhtemel bir senaryoda Türk-ABD ilişkilerinin sert bir türbülansa girmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Bu durumda izlenecek gerçekçi hareket tarzı, tarafların ortaya çıkacak hasarın mümkün olduğu kadar aşağı çekileceği bir çerçeve içinde hareket etmeleri, yani hasar kontrolü yapmalarıdır.
Kabul edelim ki, bu hiç de kolay bir hedef değildir.
*
Kaldı ki, Türkiye’nin yeni nesil savaş uçağı F-35 programından çıkartılması seçeneği de sıkıntısız görünmüyor. Bunun nedeni ortak üretim süreci için çok önceden yapılan işbölümünde Türkiye’nin F-35’in birçok parçasını üretme sorumluluğunu üstlenmiş olmasıdır. ABD Savunma Bakanlığı’nda geçenlerde düzenlenen brifingde yapılan açıklamaya bakılırsa, F-35’in toplam 937 parçası Türkiye tarafından üretiliyor.
Dolayısıyla, ABD Türkiye’yi programdan çıkartırken F-35’in üretim planlarını da gözden geçirip yeniden düzenlemek zorunda kalacaktır. F-35’in üretim ve bu çerçevede alıcı ülkelere teslim planlarında bir aksamanın, gecikmenin yaşanması muhtemeldir.
Bir başka deyişle, ABD’nin Türkiye ile ilgili F-35 kararının uygulamasına gelindiğinde bunun süratli ve sıkıntısız bir ‘boşanma’ olmayacağını söyleyebiliriz. Taraflar, uygulamanın teknik detayları üzerinde de çetrefil bir müzakere süreci yürütmek zorunda kalacaklardır. İşin bu boyutu kuşkusuz Ankara’ya da ABD karşısında kullanabileceği bazı kartlar veriyor.
*
Son açıklamaların ve yazışmaların gösterdiği önemli bir durum da şudur. ABD, yaptığı hamlenin bütün ciddi sonuçlarına rağmen Türk tarafıyla köprüleri tümüyle atmaktan da kaçınan bir tutum içindedir. Örneğin, Shanahan’ın Akar’a mektubu bir taraftan ‘muhtıra’ boyutu içerirken, diğer taraftan Türkiye ile “diyaloğa ve stratejik ortaklığa büyük değer verildiğini” de vurguluyor. Keza, mektubun sonunda iki ülke arasındaki “derin güvenlik işbirliğinin diğer yönlerinin korunması” ihtiyacından da söz edilmesi, ABD’nin her şeye rağmen Türkiye’deki büyük çıkarlarını bir kalemde silmek istemediğine işaret ediyor.
Mektubun ağır tonuna rağmen Ankara’nın da bu hamleye şu ana kadar sert bir tepki vermekten uzak durması, ABD cephesindeki siyasi ve ekonomik çıkarların hesaba katıldığını gösteriyor.
Bu noktada önümüzdeki dönemde başlıca güçlüklerden biri Kongre’de beliriyor. Trump yönetimi ve Ankara, Türkiye’nin F-35 programından ayrıldığı bir senaryoda ilişkileri bu yeni duruma uyarlama seçeneğine yönelseler bile, yaptırımlar konusunda ısrar edecek Kongre’nin zapt edilebilmesi kolay olmayacaktır.
Muhtemeldir ki Ankara, ABD yönetiminin en kötü durumda bile Türkiye’den vazgeçemeyeceği ve Başkan Donald Trump’ın Kongre’nin dizginlenmesi için bütün ağırlığını koyacağı, hatta Kongre’yi baypas edeceği hesabını yapıyor. Ancak bu hesabın tutması da Trump’ın Kongre karşısındaki siyasi gücüne ve Türkiye dosyasına ne kadar sahip çıkacağı sorularına bağlıdır.
Neresinden bakılırsa bakılsın, Türk-ABD ilişkilerinin oldukça uzun bir süre çalkantı içinde seyredeceği, yüksek risklerin söz konusu olduğu sıkıntılı bir döneme giriyoruz.
Paylaş