Paylaş
Biden yönetiminin işbaşı yapmasından sonra Transatlantik ilişkinin yeniden tanımlandığı bir döneme girilirken, yürütülen her önemli temasın gündemi içinden bir şekilde Türkiye de çıkıyor.
Türkiye, bazen Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri alımı nedeniyle tartışıldı. Bazen Doğu Akdeniz’de gerilimin aşağı çekilmesi arayışları içinde gündeme girdi. Ama en sık adının geçtiği tartışma alanlarından biri insan hakları ve hukukun üstünlüğüne ilişkin sorunları konu aldı.
Bunu örneklerle göstermeye çalışalım. Geçen haftanın önemli bir olayı Başkan Joe Biden’ın 25 Mart günü videokonferans yöntemiyle düzenlenen AB zirvesine Washington D.C.’den bağlanıp Avrupalı liderlerle bir araya gelmesi, onlara seslenmesiydi. Başkan Donald Trump’ın Avrupa’ya meydan okuyan çatışmacı tavırlarından sonra zirveye katılıp kendilerine işbirliği ve dayanışma mesajları veren bir ABD Başkanı, kuşkusuz Avrupa açısından son derece ferahlatıcı, bambaşka bir gerçeklik anlamına geliyor.
BIDEN’DAN AB’YE TÜRKİYE MESAJI
Beyaz Saray’ın açıklamasına göre, Biden, konuşmasında ABD ile AB arasındaki ilişkilerin yeniden canlandırılması taahhüdünü tekrarladı. Güçlü bir AB’nin ABD’nin de çıkarlarına olduğunu belirterek, “ortak demokratik değerleri” vurguladı. AB’ye yakın işbirliği yapma çağrısında bulunduğu ortak sınamalar arasında COVID-19’la mücadele, iklim değişikliği, ekonomik bağların derinleştirilmesi ve “kuralların otokrasiler değil demokrasiler tarafından belirlenmesi” hedefini sıraladı.
ABD Başkanı, ardından dış politikada ortak çıkarların bulunduğu alanlarda AB ile yakın çalışma arzusunu ifade etti. Bu çerçevede en başa Çin Halk Cumhuriyeti ve Rusya’yı koydu. Biden, ardından Türkiye, Güney Kafkasya, Doğu Avrupa ve Batı Batı Balkanlar üzerinde ABD ile AB arasında süreklilik içinde yakın bir şekilde çalışmaya ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Biden’ın dış politika başlıkları sıralamasında Türkiye, Çin ve Rusya’dan sonra üçüncü geliyordu.
ABD İLE AB ARASINDA TÜRKİYE KONUSUNDAKİ BRÜKSEL MUTABAKATI
Yine geçen hafta Brüksel’de gerçekleşen önemli bir temas, NATO dışişleri bakanları toplantısına katılmak üzere burada bulunan ABD’nin yeni dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi İspanyol Josep Borrell ile buluşmasıydı. Bu buluşmanın ardından ABD ile AB’nin yeni dönemde uluslararası alanda yapacakları işbirliğinin ana esaslarını çizen ayrıntılı bir ortak açıklama yayımlandı.
Bu açıklamadan dış politika, güvenlik ve ekonomi, ayrıca COVID-19 ve iklim değişikliği gibi küresel sınamalara karşılık verilmesinde ABD ile AB arasında yakın bir koordinasyonun sürdürülmesi hususunda kuvvetli bir mutabakat çıktı. Bu küresel sınamalara demokratik değerler ve temel özgürlüklere sahip çıkılması da dahil edilmişti.
ABD-AB ortak açıklamasında işbirliği alanları tek tek sıralanıyor. Bu başlıkları Çin Halk Cumhuriyeti, iklim değişikliği, COVID-19, İran, Rusya, Kafkasya, Balkanlar, Doğu Akdeniz ve Türkiye gibi bir sıra izliyor.
Burada Türkiye ile ilgili paragrafta aynen şöyle deniliyor:
“Blinken ve Borrell, ABD ve AB’nin Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortamın hâkim olmasında stratejik bir çıkarlarının bulunduğu ve gerginliğin düşürülmesi halinin sürdürülmesi için birlikte çalışacakları hususunda mutabıktırlar. ABD ve AB, Türkiye ile hukukun üstünlüğü ve temel haklara saygı temelinde, işbirliği ve karşılıklı yararlara dönük bir ilişkinin geliştirilmesi konusunda isteklidirler.”
Özetle, gerek Biden’ın AB zirvesinde verdiği mesajlara, gerek Blinken-Borrell mutabakatına baktığımızda, Türkiye konusunda ABD ile AB arasında yeni dönemde yakın bir işbirliği ve danışma mekanizmasının işleyeceğini söyleyebiliriz.
Türkiye ile ilişkide Doğu Akdeniz ile hukukun üstünlüğü ve temel haklar konuları ön plana çıkartılıyor. Hatta hukuk/temel haklar başlığı ilişkinin merkezine yerleştiriliyor. Bununla birlikte, Türkiye ile geliştirilmek istenen ilişkinin gündeminin ABD-AB işbirliğini ilgilendiren Rusya’dan Kafkasya’ya, oradan Libya’ya doğru birçok kriz alanına da uzanması kaçınılmazdır.
AB’DEKİ DEĞİŞİKLİĞİN ARKASINDAKİ FAKTÖRLER
Aslında AB, daha geçen aralık ayındaki zirve toplantısında, Türkiye ile ilgili konuları ve Doğu Akdeniz’deki durumu artık ABD ile istişare edeceğini açıklayarak, çok daha önceden bu işbirliğine kapıyı açmıştı.
Burada altını çizmemiz gereken bir durum var. AB’nin bundan önceki ekim ve aralık zirvelerinin kararlarında Türkiye ile ilgili insan hakları ve hukuk konularına hiçbir şekilde girilmeyip ağırlıklı olarak Doğu Akdeniz’deki meselelere odaklanılmıştı. Oysa, geçen haftaki zirvede bu tutum terk edilerek, duyurulan açıklamada Doğu Akdeniz yine önemli bir yer tutmakla birlikte, bu kez Blinken-Borrell mutabakatında olduğu gibi, “hukukun üstünlüğü ve temel haklara” vurgu yapılıp bu alandaki kaygılara da değinilmiştir.
Keza, “kadın hakları” ve “siyasi partilerin hedef alınması” gibi vurguların da yer aldığı açıklamada, bu gibi konular üzerindeki diyaloğun “AB-Türkiye ilişkisinin ayrılmaz bir parçası olduğu” belirtiliyor.
AB’nin tutumundaki bu değişimin gerisinde bir dizi faktörün rol oynadığını düşünebiliriz. Türkiye’de son haftalardaki gelişmelerin Avrupa’da yol açtığı tepkiler bu faktörlerden biridir. Ayrıca, bir süredir Avrupa Parlamentosu gibi kurumlardan AB’nin karar organlarına Türkiye’deki gelişmelerle ilgili giden “Sessiz kalıyorsunuz” şeklindeki eleştirilerin etkisini de hesaba katmalıyız.
Bütün bunlara ek, küresel ölçekte demokrasinin güçlendirilmesini dış politikasının öncelikli hedeflerinden biri yapan ABD’deki Demokrat yönetimin yeni bir faktör olarak denkleme girmesinin etkisini de görmemiz gerekir.
WASHINGTON BİZZAT BRÜKSEL’E GELİNCE
Her halükârda ABD ile Avrupa arasında Transatlantik ilişkinin çerçevesi yeniden tanımlanırken, Türkiye de bu diyaloğun içinde kritik bir başlık olarak beliriyor.
Kasım ayındaki ABD başkanlık seçimini izleyen aralık ayındaki AB zirvesinden sonra kaleme aldığımız bir değerlendirmeye “Yoksa Brüksel’e giden yollar artık Washington’dan mı geçiyor” başlığını atmıştık.
Yaklaşık üç ay sonraki tabloya baktığımızda, yöneltilen bu sorunun yola çıktığı kabulün geçen süre zarfında önemli ölçüde kuvveden fiile çıkmakta olduğunu teslim etmek durumundayız. Galiba daha fazlasını da gördük geçen hafta. Washington’ın bizzat Brüksel’e gelip yolu bir hayli kısalttığına tanıklık ettik.
ABD ile AB arasındaki koordinasyonun önümüzdeki dönemde daha da sıklaşmasına hazırlıklı olmak gerekiyor. Bunun sonuçları şimdiden ortaya çıkmaya başlamıştır. Türkiye, Batı dünyası karşısındaki politikasında bu yönelişi dikkate almak durumundadır.
DÜZELTME: Geçen cumartesi günü yayımlanan yazımızda AB’nin Suriyeli mülteciler için tahsis ettiği 6 milyar Euro tutarındaki mali yardımın şu ana kadar kullanılabilen miktarı sehven 4 milyon Euro şeklinde yazılmıştır. Doğrusu 4 milyar Euro olacaktır.
Paylaş