Paylaş
Borrell’in ilk kez geçen pazartesi günü Brüksel’de düzenlenen AB Dışişleri Bakanları Toplantısı’na sunduğu raporu, Türkiye cephesinde önce olumlu görülen bir dizi gelişmeye, ardından da olumsuz bazı yönelişlere birlikte yer veriyor. AB Temsilcisi, özellikle Doğu Akdeniz’de geçen yaz sonu ve sonbaharda yaşanan gerginliklerin ardından bugün gelinen noktada ciddi bir rahatlamadan söz ediyor, bu çerçevede -bazı koşullara bağı olmak kaydıyla- Türkiye’ye belli açılımların yapılmasını öneriyor.
Bütününe baktığımızda, AB’nin Türkiye ile ilişkisinde “pozitif gündem”e dönük kontrollü bir hareketlenmenin artık başlaması gerektiği mesajının raporda ağırlık kazandığını söyleyebiliriz. Ancak bu süreç yakından izlemeye alınacaktır.
EKİM AYINDAKİ ELEŞTİRİLER TEKRARLANDI
Rapor, Doğu Akdeniz’deki gerilimden Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin durumuna, gümrük birliği anlaşmasının yenilenmesinden vize muafiyetine kadar ilişkilerin bütün yönlerini geniş bir şekilde ele alıyor. Raporun dikkat çekici bir yönü, bunu yaparken “Katılım müzakereleri ve kriterler” başlığı altında fiilen durmuş olan tam üyelik müzakerelerinin durumunu, özellikle siyasi kriterleri de değerlendirmiş olmasıdır.
Bu bölümde dile getirilen görüşler, aslında Avrupa Komisyonu’nun geçen ekim ayında açıklanan “Türkiye İzleme Raporu”nda yer verilen eleştirilerin önemli ölçüde güncellenmiş bir özetidir. Borrell’in raporundaki ana bakış, katılım sürecinin temel alanlarında reformlarda geriye gidişin devam ettiği tezini esas alıyor. Bu çerçevede, hukukun üstünlüğü ile insan hakları ve yargı bağımsızlığına saygı alanlarında “kötüye gitme” yönelişinin sürdüğü belirtiliyor.
Raporda, Türkiye’deki demokratik sistemin denetim ve dengeleme mekanizmalarının başkanlık sisteminden olumsuz yönde etkilendiği, devlet kurumları ve kamu kurumlarının bağımsızlıklarının zayıfladığı, parlamentonun rolünün gerilediği gibi eleştiriler de göz çarpıyor.
Türkiye’nin yönetim sistemine de yönelen bu eleştiriler, geçen ekim ayındaki “Türkiye İzleme Raporu”nda yer aldığında, Dışişleri Bakanlığı’nın sert bir tepkisiyle karşılaşmıştı. Dışişleri’nin açıklamasında rapor için “önyargılı”, “haksız ve orantısız”, “objektiflikten uzak” gibi nitelemeler kullanılmıştı.
AİHM KARARLARININ UYGULANMAMASI MESELESİ
Borrell’in raporunda, ayrıca savcı ve hâkimler üzerindeki siyasi baskıların yargı bağımsızlığını önemli ölçüde olumsuz yönde etkilediği, gazetecilerin, öğrencilerin, avukatların, muhalif siyasetçiler, aktivistlerin çok geniş tutulan terörizm suçlamaları üzerinden soruşturmaya uğradıkları, tutuklandıkları ve mahkum oldukları gibi eleştiriler de var. Keza, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’la ilgili tahliye yönündeki kararlarının uygulanmaması da Borrell tarafından bir eleştiri olarak kayda geçiriliyor. Bu arada, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın geçen hafta HDP hakkında açtığı kapatma davasının da rapora girdiğini belirtelim.
Rapordaki bir diğer kritik nokta, bu ayın başında açıklanan “İnsan Hakları Eylem Planı”nın insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarındaki başlıca kusurlara, eksikliklere çözüm getirmediğinin kaydedilmesidir.
Borrell’in dikkat çeken bir başka ifadesi, Türkiye ile bazı AB ülkeleri arasındaki ikili ilişkilerin gergin olduğundan söz ederken, bu durumun aynı zamanda Türk makamlarının zaman zaman başvurdukları “agresif söylem” ile iç politika kararlarına karışmaya dönük girişimlerden de kaynaklandığını belirtmesidir. Bir başka anlatımla, Türkiye, bazı AB ülkelerindeki siyasi süreçlere müdahale etmekle suçlanıyor.
SÜRECİN GİDİŞİNİ TEST ETME EĞİLİMİ
Raporun “Sonuç” bölümünde, Borrell, Türkiye’nin geçen aralık ayından bu yana bazı AB ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmek de dahil olmak üzere birçok konuda yapıcı bir tutum sergilediğini, bu adımların olumlu karşılanması gerektiğini vurguluyor.
Böyle olmakla birlikte, AB yetkilisi, (Doğu Akdeniz’deki) gerilimin aşağı çekilmesine dönük süreci “kırılgan” olarak nitelendiriyor ve “Bunun sürdürülebilir ve inandırıcı olup olmayacağını, kalıcı sonuçlar doğurup doğurmayacağını değerlendirebilmek bakımından, aynı zamanda Türkiye’de kötüleşmekte olan iç durumun da ışığında biraz daha zamana ihtiyacımız var” diye konuşuyor.
Borrell, mevcut hareketliliğin derinleştirilmesi ve AB-Türkiye ilişkilerinde her alanda yakınlaşmanın teşvik edilmesi için, AB’nin bir dizi işbirliği alanını masaya koymasını öneriyor. Bu şekilde “İlerlemeye dönük, orantısal ve geri alınabilir bir yaklaşım”ın izlenebileceğini söylüyor. Bir anlamda, AB’nin Türkiye’nin hareket tarzını gözleyerek adım adım ilerleyeceği bir strateji öneriyor.
Burada ilginç olan nokta, Borrell’in bu stratejiyi önerirken ve biraz daha zaman isterken, Türkiye’nin içteki gelişmelerini de izlenmesi gereken konuların kapsama alanı içine almasıdır. Borrell’in bu bakışının önemi, Komisyon’un -yıllık izleme raporları istisna tutulursa- uzun bir zamandan sonra ilk kez Türkiye’de insan hakları ve yargı alanındaki sorunları yüksek sesle telaffuz ederek, ilişkilerin ilerlemesindeki faktörlerden biri olarak tanımlamış olmasıdır.
BORRELL: HEM OLUMLU, HEM OLUMSUZ GELİŞMELER VAR
Borrell’in daha geçen pazartesi günü raporunu AB dışişleri bakanlarına sunduktan sonra düzenlediği basın toplantısı da bu yaklaşımını yansıtmıştır. Borrell, “Türkiye ile ilgili hem olumlu hem de olumsuz gelişmeler olduğunu düşündüklerini” belirterek, bununla birlikte “olumlu yönde gelişmelerin teşvik edilmesi konusunda görüş birliği içinde olduklarını” kaydetmiştir.
AB yetkilisi, aynı zamanda “İçteki durum ciddi kaygı konusu olmaya devam ediyor. Ülkenin önde gelen muhalefet partilerinden biri olan HDP’nin kapatılması yolundaki tehditler ve Türkiye’nin Avrupa Konseyi’nin kadınlara ve aile içi şiddete karşı sözleşmesinden, İstanbul Sözleşmesi’den çekilmiş olması buna dahildir... Bu gibi gelişmeler Türkiye’yi AB yolundan uzaklaştırıyor” diye konuşmuştur.
Borrell, raporunda ve yaptığı açıklamalarda, hem Türkiye ile ilişkilerde olumlu yönde kontrollü bir hareketlenmenin başlatılmasını önerdiği hem de insan hakları ve yargı alanlarındaki çekinceleri kayda geçirdiği ikili bir yaklaşım ortaya koyuyor. Ancak, son tahlilde Borrell Avrupa Komisyonu’nun bir yetkilisidir. Nihai karar AB’nin siyasi liderlerine, yani zirveye aittir.
Borrell’in getirdiği bu yaklaşımın AB liderleri tarafından nasıl karşılanacağı ve alınacak kararlara yansıyıp yansımayacağı sorusu, bugün başlayacak zirvenin en kritik başlıklarından biridir.
Paylaş