Paylaş
Bu yaş kümesindeki insanların şikâyetlerinin her geçen gün artarak dalga dalga yayıldığını, bu kesimde ciddi bir rahatsızlığın dallanıp budaklanmakta olduğunu izliyorum.
“Bu kesim” diye kısa bir nitelemeyle ifade ettiğime bakmayın, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2019 yılı itibarıyla 7 milyon 550 bin insandan söz ediyorum. Yani, nüfusumuzun yüzde 9.1’inden...
Üstelik, bilgi, birikim, hayat tecrübeleri itibarıyla önemsenmesi gereken, Türkiye’nin beşeri sermayesinin kuvvetli bir harcı var bu kesimde.
‘80 YAŞINDAKİ ANTİKA ARACIN İSYANI’
Son günlerde okuduğum iki makale beni bu konu üzerinde daha da etraflı bir şekilde düşünmeye davet etti doğrusu. Bunlardan birincisi yazar Oya Baydar’ın T-24 haber sitesi için kaleme aldığı ve sosyal medyada da geniş bir şekilde paylaşılan ‘80 Yaşında Bir Antika Aracın İsyanı’ başlıklı yazısı oldu.
Evet, adından da anlaşılacağı gibi, bu bir isyan yazısı. Baydar, yazıda 65 yaş üstü yaş grubuna getirilen sınırlamanın panik günlerinde zorunlu bir önlem olarak kabullenildiğini, ancak normalleşmeye girilmesiyle birlikte anlamını kaybettiği tezini işliyor.
Yazar, tezini bir dizi gerekçeye dayandırıyor. Bunlardan biri, sınırlamanın 65 yaş üstü gruptaki vatandaşlardan işi, dükkânı, şirketi ve yazlığı olanlar için kaldırılmış olmasıdır. “Ya çoğunlukta olan diğerleri” diye soruyor Baydar ve ekliyor: “Yazlık evi olanlar otomobillerine atlayıp yazlığa gidebiliyor, olmayanların ev hapsi sürüyor”.
Keza, 65 yaş üstü olanların büyük çoğunluğunun çoluk çocukları ve torunlarıyla yaşadıklarını, 22 Mart’tan sonra geniş ailelerin çoğaldığını, kreşe giden torunlar ve 18 yaş üstündekilerin sokaktan evlere geldiklerini ve “virüs kapmışlarsa, pozitiflerse virüsü de eve getirdiklerini” belirtiyor.
Baydar, “Yaşlıların bir bölümünün ev hapsinde tutulması, mevcut koşullarda onları koruyucu önlem olmaktan çıkıp bedensel ve ruhsal sağlıklarını bozan bir uygulamaya, kişi hak ve özgürlüklerine saldırıya dönüşüyor” diyor ve sorun en yakın zamanda çözülmezse barışçı bir sivil itaatsizlik eyleminin gündeme gelebileceği uyarısını yapıyor.
SAĞLIK VE TEMEL HAKLAR DENKLEMİ
Bir diğer itiraz yazısı ise emekli büyükelçi ve Anayasa Mahkemesi’nin eski üyesi Osman Paksüt tarafından yine aynı haber sitesi için kaleme alınmış ve ‘65 Yaş Yasağı: Ölçü Kaçmadı mı?’ başlığını taşıyor.
Tabii, yaklaşık 13 yıl süreyle AYM üyeliği yapmış, bunun dört yılını ‘Başkanvekili’ olarak geçirmiş bir hukuk insanının kaleminden çıkan bu yazı, tahmin edileceği gibi, meseleyi doğrudan Anayasa, AİHM içtihatları, AYM kararları ve yasalar açısından değerlendiriyor.
Temel hak ve özgürlükler açısından savunulan tezin hukuki dayanaklarını, bunların gerekçelendirilmesini ve dayandığı temel mantığın akışını izlerken bir AYM kararı okuduğunuzu zannediyorsunuz.
Eski AYM üyesi, öncelikle temel hak ve özgürlüklerin Anayasa’nın 13. maddesine göre Anayasa’da gösterilen nedenlerle, demokratik düzenin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olarak kanunla sınırlanabileceğini hatırlatıyor.
‘Ölçülülük’ açısından değerlendirdiğinde, Paksüt, AİHM ve AYM’nin yerleşik içtihatları çerçevesinde alınan tedbirin ‘meşru bir amacı gerçekleştirmeye yönelik’, ‘amaca elverişli’ ve ‘amaçla orantılı olması’ gerektiğini vurguluyor. ‘Orantılı olma’ ilkesi açısından baktığında, Paksüt ‘amaç’ ile ‘kısıtlama’ arasında oransızlık olduğu kanaatini belirterek, temel haklar bakımından ciddi bir sorunun belirdiğini anlatıyor.
Paksüt, bu çerçevede A) 65 yaş üstündeki milyonlarca insanın aylarca kapalı kalma sonucu artan ruh ve beden sağlığı sorunları ile B) Virüse yakalanma ya da başkalarına bulaştırma konusunda yaratacakları riskleri karşılaştırıyor. Paksüt, bu karşılaştırmada anayasal açıdan ölçüsüz bir durumun ortaya çıktığını savunuyor.
Paksüt, güvenlik ve özgürlükler denkleminde olduğu gibi, sağlık ve temel haklar denkleminde de dengenin doğru ve ölçülü bir şekilde kurulmasını talep ediyor.
HÜKÜMET ESNEKLİĞE HAZIRLANIYOR, ANCAK...
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın önceki gün Bilim Kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklama 65 yaş üstü insanlar arasında yükselmekte olan şikâyetlerin Ankara’daki karar vericiler üzerinde de bir baskı yaratmaya başladığını gösteriyor.
Koca, sokağa çıkma serbestisi uygulamalarına atıf yaparak, “Büyüklerimizin hareket kısıtlılığı ve benzeri sorunları nedeniyle bunun arttırılmasının doğru olacağı şeklinde bir yaklaşım var” diye konuşuyor. Bakanın açıklamasından anlaşılan, 65 yaş üstü vatandaşlara haftada bir tanınan sokağa çıkma serbestisinin genişletileceğidir. Bunun ölçüsüne de muhtemelen önümüzdeki Bakanlar Kurulu’nda karar verilecektir.
Gelgelelim burada atılacak bir ek adımın -kısıtlama uygulaması devam ettiği sürece- rahatsızlığı gidermek açısından tek başına yeterli olacağı şüphelidir. Normalleşmeyle birlikte dışarıda hayatın olağan bir şekilde akmaya başlaması karşısında, evlerine sıkışıp kalan insanların giderek büyüyen ölçülerde bir toplumdan dışlanma hissini yaşadıkları olgusu ciddi bir sorun olarak görülmelidir. Ankara’nın galiba bu meseleye biraz daha yakından eğilmesi gerekiyor.
Paylaş