Paylaş
İYİ Parti, katıldığı ilk milletvekili seçiminde kendisini yüzde 10 bandına bitişik bir eşikte konumlandırırken, partinin genel başkanı Meral Akşener’in cumhurbaşkanı seçimi sandığındaki oyu yüzde 7.3 oranıyla bunun altında kaldı.
Her iki sandıktaki sonuca bakarak İYİ Parti’nin iddialı hedefleri ışığında ‘başarısız olduğuna’ hükmeden yorumlara rastlamak mümkün. Ancak bu partinin performansını değerlendirirken, kanaatimizce ‘adil’ bir bakış açısı geliştirmek ve öncelikle şu faktörlere değinmek gerekiyor:
*
Birinci faktör, ilk kez bir seçime katıldığı için bu partinin elde ettiği sonucu karşılaştırabileceğimiz geçmişe ilişkin bir referans veri yok. Bu durumda denkleme yüzde 10 bandından dahil olmak yine de anlamlı bir sonuçtur.
İkincisi, partinin geçen ekim ayında kurulduğunu unutmamak gerekiyor. Parti henüz örgütlenme, kadrolarını oluşturma çabası içindeyken baskın bir erken seçime yakalandı. Seçime en az hazırlıklı olan siyasi organizasyondu; kurumsal olarak bir seçim tecrübesi yoktu...
Üçüncüsü, diğer partilerle kıyaslandığında mali imkânlar bakımından en dezavantajlı partilerden biriydi. Bir kere, büyük partiler gibi hazine yardımı alması söz konusu değildi. Kendi yağıyla kavrularak seçime katıldı.
Dördüncüsü, kamuoyuna mesajını ulaştırabilmek açısından bu partinin rakiplerine kıyasla yarışı handikaplı bir durumda sürdürdüğü hususunda herhalde herkes hemfikirdir.
Elimizi vicdanımıza koyarsak, İYİ Parti’nin ciddi imkânsızlıklar ve sınırların hâkim olduğu bir rekabet ortamında yarışmış olduğunu kabul etmemiz gerekir.
*
Bu kısıtlara ek, önemli bir siyasi açmazı da vardı İYİ Parti’nin. ‘Millet ittifakı’ içinde yer alması baraj engelini aşmasını sağlayarak parlamentoya soktu bu partiyi. Ama ittifakın CHP kanadının HDP’ye dönük açılımları ve söylemi, partinin milliyetçi-muhafazakâr tabana istediği ölçüde nüfuz edebilmesini önledi. AK Parti içindeki tepkili seçmenlerin bir bölümü son aşamada adres olarak yine MHP seçeneğine yöneldi.
Önemli bir noktayı unutmayalım: Meral Akşener’in, CHP’nin aslında sıcak baktığı Abdullah Gül seçeneğine kapıyı kapatarak cumhurbaşkanlığı yarışının farklı bir yörüngeye girmesini engellemiş olması, İYİ Parti’yle ilgili değerlendirmeye muhakkak dahil edilmesi gereken bir konudur.
Sonuçta, toplam 4 milyon 955 bin seçmen, yani yaklaşık 5 milyon insan İYİ Parti’ye oy atmıştır geçen pazar günü. Bu, henüz bir yaşına bile girmemiş bir parti için az bir sonuç değildir.
*
İYİ Parti’nin performansının en çarpıcı yönü, hem AK Parti, hem MHP, hem de -daha az oranda olmakla beraber- CHP’den de oy alabilmiş olmasıdır. AKP ve MHP’den gelen oylarda geçmişte DYP ve ANAP seçmeni olan klasik merkez sağ kitlenin de bulunduğu anlaşılıyor. Bu yönüyle sağın bütün katmanlarından ve de soldan oy alabilen çoklu bir çekim merkezidir İYİ Parti. Yazıda yer alan ve Balıkesir ilindeki oy hareketlerini gösteren grafik bu durumu çok iyi yansıtıyor.
Seçmen desteği tahlil edilirken altı çizilmesi gereken bir nokta, İYİ Parti’nin en yüksek oy oranlarına aslında merkez sağın eski oy kaleleri Ege ve Akdeniz bölgelerinde ulaşmış olmasıdır. Bu bölgelerde genellikle yüzde 12-20 aralığı içinde seyretmiştir partinin oyları. En yüksek oyu yüzde 20.3 ile Burdur’da almıştır. Bunu Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in memleketi Isparta ve ardından Antalya izliyor.
*
Özellikle Antalya İYİ Parti’nin en önemli başarı öyküsüdür bu seçimde. Çünkü bu ilden üç milletvekili çıkarabilmiştir. Bu sonuçta DYP kökenli eski Antalya Belediye Başkanı Hasan Subaşı’nın listeye ikinci sıradan konulmasının yarattığı etkiyi kabul etmek gerekir.
Burada beliren tablo, MHP tuğrasının kuvvetli
bir şekilde hissedilmesine karşılık, merkez sağ çizginin ve bu geleneği temsil eden adayların İYİ Parti’nin aldığı sonuçta hiç de yabana atılmayacak bir etki yaptığını gösteriyor.
Bu durum, İYİ Parti’nin geleceği açısından bir dizi kritik soruyu gündeme sokuyor. MHP kökleri ile geleneksel merkez sağ çizgi arasında etkili bir sentez kurup kuramayacağı, İYİ Parti’nin kalıcı mı yoksa konjonktürel bir parti mi olacağını da belirleyecektir.
Paylaş