O akşam

Ne tiyatroydu ama?

Haberin Devamı

Roller müthişti.

- Hey sen!.. Devletin uçağını çalıp, meclise tepeden çiçek yağdıracaksın.

- Hey, öteki!.. Sen, helikopterden polis merkezlerine karanfiller güller saçacaksın. Hey, öbürü!.. Sen Külliye’yi yumurta yağmuruna tutacaksın.

- Hey, tankın tepesindeki!.. Sen, köprü üzerinde halk’a domates fırlatacaksın.

- Hey siz!.. 250 kişi!.. Siz rol icabı şehit olacaksınız. Siz, 2 bin kişi!.. Geliniz bu tarafa, siz mahsustan gazi olup sakat kalacaksınız.

Ne oynadılar ama?

***

Birisi soruyordu:

-Ben ne yapacağım?

- Sen, tarifeli uçakla gece 23.18’de İstanbul’a geleceksin.

-Gece yarısı İstanbul’da ne işim var? Hiçbir otel almaz beni.

- Saçmalama... Sen, bir arkadaşının evine gidip, koltuğa gömülüp, çayını kahveni içip, televizyonu açıp, tiyatroyu seyredeceksin.

.........

En mühimi de:

Haberin Devamı

- Hey sen!.. Hande Fırat!.. Rol icabı, sen kahraman bir gazeteci olacaksın... Bir mucize eseri, Hasan Doğan’a ulaşacaksın, sonra da Reis’le iletişim sağlayacaksın. Gerisi kolay. Halk’ın sokağa dökülmesinde kutsal bir rol üstleneceksin. Daha ne istersin? Hadi bakalım şimdi herkes görev başına. Perde!..

***

Sahi, neydi o akşam?

Koskoca paşalar bile rol icabı yerlerde sürünüyor, gözleri bağlanıyor, herbiri rehin alınıyor, Akıncı Karargâhı’nda “tarla bakmaya gelmiş” siviller de “misafir sanatçı” olarak oyuna renk katıyorlardı.

Seyirciler, bu oyunu pek beğenmiş olacak ki, tam 1 ay her gece nöbet tuttular.

Alkış, ıslık, kıyamet.

Neydi o akşam yahu?

“Rüya gibi, hülya gibi bir şeydi o akşam.”

Yazarın Tüm Yazıları