Paylaş
Fazladan kazandığınız o kalorilerin toplamı 7 bin-7 bin 500’ü bulduğunda otomatikman 1 kilo yağ depolarsınız. Bu basit matematiksel bilgiden hareket edilerek kilo sorununun çözümü de matematiksel yaklaşımla başarılmaya çalışılmış.
Kalori açığı yaratılarak (yani ya çok az gıda tüketilerek ya da aşırı egzersiz yapılarak) fazla yağlardan kurtulmak hedeflenmiş. Çözüm için ya yenilip içilenler azaltılmış (diyet) ya da yapılanlar artırılmış (egzersiz)! Bazen de ikisi birden devreye sokulmuş (ki doğrusu budur).
Ama yine de problem çoğu zaman maalesef çözümlenememiş. “Peki, neden?” diyorsanız buyurun...
Matematik tek başına yetmiyor
Kilo sorununa sadece matematiksel yaklaşmak yani giren ve çıkan kalorileri sayarak adeta bir trafik polisi gibi davranmak kalıcı çözüm için yeterli olmuyor.
Daha da mühimi süreci sadece matematiğe havale ettiğinizde bin bir zahmetle verilen onca kilo maalesef fazlasıyla geri alınıyor.
Peki, sorun ne? Sorun problemin yalnızca matematiksel boyutunu görmemizde. Problemin metabolik ve psikolojik yönlerini yok saymamızda.
İsterseniz biraz daha detaya girelim, aşağıdaki kutuya dikkatle bir göz atalım.
Kilo problemine üçlü çözüm şart
Kilo sorunu bazen matematikle ama çoğu zaman matematik kadar metabolik ve/veya psikolojik boyutu da dikkate almakla çözümlenebiliyor.
Çünkü herkesin metabolik profili yani “fabrika ayarı” farklı. Beslenme ve aktivite o profile göre ayarlanmazsa süreç maalesef yürümüyor.
Çünkü her beden aynı fabrikadan çıkan, kullanım şartnameleri birbirinin aynı olan, aynı model, aynı seri numaralarına sahip otomobillerden çok farklı.
Konu otomobil değil beden olduğunda yani devreye “insan” girdiğinde matematik kadar önemli iki ayrıntı daha var.
Birincisi metabolizma! Yani “metabolik şifre”!
İkincisi psikolojik durum! Yani “duygusal” mesele.
Bu iki şifreyi çözmeden ve süreci üçlü bir yaklaşım haline getirmeden ister matematik, ister metabolik, ister psikolojik alanda kendinizi geliştirin, hatta o konuların profesörü olun, netice fark etmiyor. Kilo problemi asla ve kat’a çözülemiyor.
Meseleye bu üçlü şifreyi dikkate alarak yaklaşmak en doğru olanı.
Kimler Q10 takviyesi almalı?
Bana göre,
◊ Statin (kolesterol hapı) yutanlar
◊ Yorgunlar
◊ Kalp yetmezliği olanlar
◊ Kronik baş ağrısı olanlar
◊ Parkinsonlular
◊ Anti-aging destek arayanlar CoQ10 takviyesinden yarar görebilirler.
Not: Koenzim seviyeleri ölçülebiliyor ama maalesef ucuz bir test değil, her yerde de yapılmıyor.
Probiyotik kullanırken şunlara dikkat edin
Eğer özel bir amaç için değil de genel bir fayda amacıyla probiyotik desteği almayı düşünüyorsanız;
◊ İçinde bifidobakterilerin ve laktobasilus asidofilusun bulunduğu,
◊ Ayrıca 8-10 farklı probiyotik tipinin yer aldığı,
◊ Kapsül veya saşe (poşet) başına en az 6-10 milyar probiyotik içeren bir takviyeyi tercih edin.
◊ Tedavi ya da desteği 3 ay sürdürün.
◊ Tedaviyi prebiyotik besinler (pırasa, bamya, elma, yer elması, soğan, sarımsak, lahanagiller) ile de destekleyiniz.
Zerdeçal harika bir glutation dostudur
Düzenli kurkumin (zerdeçal) kazanımı, mitokondri sağlığını destekliyor.
Kurkumin bu marifetini mitokondrileri korumakla görevli glutation üretimini artırarak başarıyor.
Günde bir tatlı kaşığı zerdeçal, 1/5 çay kaşığı karabiber, bir tatlı kaşığı sızma zeytinyağı, yoğurda ilave edip afiyetle yenildiğinde istenilen hedefe ulaşılabiliyor.
Altıntozu: Q10
◊ Q10/koenzim, yani ubiquinol bir “altın tozu” gibidir.
◊ Ömrü uzatır.
◊ Enerjiyi artırır.
◊ Etkili bir kırışıklık düşmanı, harika bir antioksidandır.
◊ Antikanser bir koruma kalkanıdır.
◊ Mitokondri gücünün vazgeçilmezidir.
Güzel bir tavsiye
Egzersizden en büyük faydayı koltuktan kalktığınız anda elde edersiniz.
Dr. Timothy Church
Paylaş