Paylaş
Sonra maske savaşlarıyla hız kazandı. Öyle ki her ikisinde de devreye devletlerin ‘gizli servisleri’ bile girmeye kalktı.
Neticede İtalya’yla İspanya’nın, İngiltere’yle Amerika’nın maske, Amerika’yla Hindistan’ın da Klorokin savaşları nedeniyle arası açıldı.
Şimdi de “Sırada aşı savaşları var” deniyor. Peki doğru mu?
COVID-19’a karşı bulunabilecek bir aşının kalıcı ve geçerli tek koruyucu çözüm olduğu düşünülürse böyle bir savaşın çıkması ihtimali her zaman var. Detaylar için buyurun...
ÖNEMLİ
AŞI DÜNYASI HİNDİSTAN’A ÇOKTAN ANGAJE OLDU
HİNDİSTAN’ın bu yüksek kapasiteli ve ucuz üretimi farklı ülkelerdeki aşı üreticilerinin üretimlerini Hindistan’a kaydırmalarının en önemli nedenleri. ABD merkezli aşı üreticisi Codagenix, Hindistan Serum Enstitüsü’yle anlaştı. Geliştirdiği aşının üretimine eylülde başlayabileceğini ileri süren Oxford Üniversitesi (İngiltere) Jenner Aşı Merkezi de yine aynı yolu izledi, aynı şirketle anlaşma imzaladı ve ilk aşamada en az ‘1 milyar doz’ aşı üretip piyasaya verebileceğini açıkladı. Bu arada ABD de hemen sıraya girdi. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ülkesinin de aşı geliştirmek üzere Hindistan’la ortak hareket edeceğini duyurdu. Sürpriz bir haber de şu: Aşı konusunda ortak çalışan Fransız Sanofi ile İngiliz GSK firmaları da etkili bir aşı bulabilirlerse üretimi Hindistanlı firmalara yaptıracaklarını ilan ettiler.
BANA GÖRE
AŞIDA KARARI HİNDİSTAN VERECEK
GÖRÜNEN o ki aşı savaşlarında stratejik ülke Hindistan olacak. Bunun iki nedeni var.
Birincisi Hindistan’ın dünyadaki en büyük aşı üreticisi ülke olması. Hindistan çok sayıda aşı şirketine sahip. Hele bunlardan bir tanesi var ki (Hindistan Serum Enstitüsü) tam bir aşı devi. Bu yapı, yılda neredeyse tek başına ‘1.5 milyar doz’ aşı üretebiliyor.
Hindistan’ın diğer irili ufaklı aşı üreticileri de hesaba katıldığında toplam üretim rakamı 4-5 milyar doza ulaşabiliyor. Üstelik Hindistan, ürettiği aşıları çok da ucuza mal ederek, dozunu ortalama 4-5 TL civarında satıyor. Hindistan’a güç veren ikinci faktöre gelince.... O faktör ilkinden çok daha güçlü ve önemli. Peki ne mi? Yanıtı yandaki kutuda bulacaksınız.
ÖZETİ ŞU
ETKİLİ BİR AŞI BULUNACAK AMA…
SALGINI durdurmanın da yeni bir pandemiye engel olmanın da biricik çaresi etkili, güvenli ve ucuz bir aşıdır. Kısacası aşı konusu ilaçtan bile önemli. Anlaşılan o ki gayretler boşa gitmeyecek, muhtemelen bir-bir buçuk yıl içinde, yani beklenenden çok daha kısa bir sürede etkili bir aşı uygulamaya girecek. İşte tam da bu noktada akla şu soru geliyor: Peki o aşıya herkes ulaşabilecek mi? İşte işin orası biraz karışık.
SORU ŞU
AŞIYA HERKES ULAŞABİLECEK Mİ
ETKİLİ, güvenli ve ucuz bir aşının bulunması kadar, o aşının herkese adilce ulaştırılabilmesi de önemli bir konu.
Aşının fiyatı ne olacak? Nasıl dağıtılacak? Dağıtım koşullarını kim veya kimler belirleyecek? Bazı ülkelere öncelik verilecek mi? Zengin ülkeler aşılanırken, fakir ülkelerin aşısız kalma ihtimali söz konusu olabilir mi? ‘Herkesin erişimine açık’ bir COVID-19 aşısı geliştirmenin ihtimali var mı? Sanırım bu aşamada da ister istemez ülkelerin gücü ve önceden yapılabilecek anlaşmalar gibi faktörler devreye girecektir.
Kanaatimce aşı bulunsa bile yeterli ve adil tedarik, paylaşım, uygulama meseleleri hâlâ net ve açık değildir.
(Not: Aşı konusundaki bilgileri hazırlarken özellikle BBC.com’dan yararlandım.)
BİR TAVSİYE
YENİ TEST STRATEJİSİ NASIL OLMALI
TEŞHİS ve tarama amacıyla uygulanan mevcut testlerin kimlere, ne zaman, ne şekilde, ne sıklıkta ve nasıl uygulanacağı meselesi önemlidir. Bu konudaki kararları Sağlık Bakanlığımız ve Bilim Kurulu’nun ortaklaşa vermesi en doğru olanıdır. Zaten de öyle yapılıyor.
Ama ilgililerin farkında olduğunu bildiğim şu değişkenlerin de dikkate alınmasında fayda var...
* Test sayısı asla azaltılmamalı. Günde 50 bin test hedefi ısrarla sürdürülmelidir.
* Erken ve hızlı sonuç veren testlere ağırlık verilmelidir.
* Stratejik yerlerde (şantiyeler, hastaneler, fabrikalar, huzurevleri) daha sık ve sayıca fazla test/tarama yapılmalıdır.
* Testler sadece hastalığı/hastaları belirlemek için değil, ortalıkta dolaşıp virüsü yayan sessiz taşıyıcıları tespit etmek için de uygulanmalıdır.
* Filyasyon sisteminde sadece izolasyonla yetinilmemeli, izolasyona alınanlar ve onlarla muhtemel teması olanlara da test yapılması gündeme getirilmelidir.
* Özellikle İstanbul’da ve gerekiyorsa diğer bazı şehirlerde antikor testleri ile hastalığın toplumdaki yaygınlığı konusunda fikir edinilmeli ve yeni önlem stratejilerinde bu verilerden yararlanılmalıdır.
BİR GÖRÜŞ
BU İLK BAŞARIDIR VE HEPİMİZİNDİR
TEKRARDA fayda var. Salgınla mücadelenin ilk döneminde başarılıyız. Bu başarıda birinci derecede pay sahibi Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Çok başarılı bir strateji izledi, ekibini çok iyi yönetti ve yönlendirdi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’ın açıkladığı ‘kademeli önlem azaltma programı’ güven vericidir.
Sağlık Bakanımızın başarısına gelince... Tek cümleyle alkışlanacak düzeydedir. Bilim Kurulu da doğru kararlar vererek sürece ciddi katkılar sunmuştur. Sahada
savaşan sağlık kahramanlarımızın hakları ise ödenmez, ödenemez. Hepsine şükran borçluyuz. Onların her biri bana göre birer ‘gönül madalyası’nı çoktan hak etmiştir. Halkımızın, özellikle 65 yaş üstü ve 20 yaş altı ‘sabır taşı’ canlarımızın da katkılarını bir kenara not edelim.
Kısacası dün de yazdığım gibi, eğer bu bir maç ise birinci devrenin/ilk yarının galibi biziz. Ama asla unutmayalım ki maç henüz bitmedi. Doğru strateji ve yoğun çabalarla ikinci yarıyı da kazanıp ipi tartışılmaz bir zaferle göğüslemek zorundayız.
Bunun önemli bir belirleyicisi ise doğru test protokolleridir.
Paylaş