Paylaş
Pancar son yılların en gözde, en favori besinlerinden biri. Bunu fazlasıyla da hak ediyor. Nedeni şu: Nitrat deposu olduğu için kaslara enerji yüklüyor. Antosiyanin zenginliği ile antioksidan gücümüzü patlatıyor.
Hafif tansiyon
yükselmelerinde ise 1 bardak pancar suyu tansiyonunuzu bile ayarlayabiliyor. Prebiyotik yeteneği bir başka özelliği ve bu güç onu “bağırsak dostu” ve “probiyotik sevgilisi” besinler arasında ilk 5’e yükseltiyor. Kısacası turşusunu, salatasını yemeniz veya suyunu içmeniz fark etmiyor, sofralarınızda onu daha sık ve çok misafir etmelisiniz.
Son bir bilgi daha: Damar duvarının bütünlüğünü ve elastikliğini koruyabilmesi için gereken nitrik oksit üretimi de pancar yenince maksimuma çıkıyor.
Ekosistem mi endüstri mi?
Yeni bin yılın endüstrileşmiş gıda üretim sistemi daha hızlı, daha çok gıda üretimini hedefliyor.
Bu yaparken de ekolojiyi dikkate almıyor, ekosistemi ıskalıyor.
Iskaladığı sadece doğadaki ekosistemle sınırlı olsa neyse.
Endüstriyel besinlerin pek çoğu, bedenimizdeki ekolojik dengeyi, ekosistemi, kısaca adına mikrobiyom veya mikrobiyata dediğimiz biyolojik ahengi de sabote ediyor.
Et, balık ve tavuk üretiyor ama içine hormon ve antibiyotik ekliyor.
Sebze üretiyor ama içine de dışına da kimyasallar dolduruyor.
Paketli besin üretmiyor
ama bunların da çoğu renklendirici, emülgatör, kıvam verici, koruyucu, tatlandırıcı, lezzet artırıcı kimyasal kaynıyor.
Beslenme hikayenin yarısıdır
Akdeniz mutfağı bir mucize. Bu kesin ve kanıtlanmış bir bilgi. Onun dünyanın en sağlıklı mutfağı kabul edilmesinin nedeni ise sadece “zeytinyağı efsanesi” ve/veya “makul miktarda kırmızı et, bol balık, yeşillik yani sebzeleri ve meyveler” ile sınırlı değil.
Beslenme “Akdeniz mutfağı” mucizesinin sadece yarısıdır! Peki kalan yarısında ne mi var? Sofralar! Büyük, keyifli, eğlenceli, bol kahkahalı, iyi kalpli insanların, birbirini yürekten seven, samimi insanların, aile, dost ve arkadaşların birlikte yiyip içtiği kalabalık sofralar...
Kısacası Akdeniz mutfağı mucizesinin yarısı besinler ise kalan yarısı da büyük, kocaman, keyifli Akdeniz sofralarıdır.
Şu kesin: Mutlu sofralarda yenip içilen besinler “beyin–bağırsak bağlantısı” üzerinde de adeta bir mutluluk köprüsü oluşturuyor. Bu köprü ile beyinden bağırsağa, bağırsaktan beyine daha çok “mutluluk sinyali” gidip geliyor.
İşte bu sinyaller bize daha az kilo aldırıyor, iltihabi süreçleri baskılıyor, Leptini, insülini, Ghrelini, kortizolü sakinleştirerek bedene de, ruha da sağlık veriyor.
Hayatınızı duman etmeyin
Beni öldüreceğini bildiğim halde devam ettim!
Sigara içtiği için akciğer kanseri olan ve 66 yaşında hayata veda eden bir Amerikalının, Geoffrey Turner’ın bizzat kaleme aldığı ölüm ilanındaki diğer cümleler de şunlar: “Aptalca kararlar alıp sigara içmeye devam ettim. Sigara içiyorsanız hemen bırakın. Çünkü hayatınız buna bağlı.”
Zararlı olduğunu bile bile sigara içmeye devam ettiğini “ölüm ilanı”nda itiraf eden Turner’ın şu cümleleri de önemli: “Hayat güzel. Onun duman olup, uçup gitmesine izim vermeyin...”
Lütfen unutmayın: Sigara sadece akciğer kanserinin birincil sebebi değildir. Ağız, yemek borusu, mesane başta olmak üzere daha pek çok kanserde de baş aktör yine odur! Ayrıca zifti ile solunum yollarını daraltıp amfizeme yol açarak, akut nikotin zehirlenmesi ile kalbi aritmi krizleri ile durdurarak, beyinde felçlere sebep olarak da hayatınızı sonlandırabiliyor.
Sarımsak bir mucizedir
Sarımsak sadece bir “lezzet” değil bir çeşit “seyyar eczane”dir. İlk nedeni de sahip olduğu “kükürt zenginliği”dir.
Unutmayın! Sarımsak, soğan, lahana, karnabahar, roka, turp fark etmiyor, bedenlerimiz kükürt zengini besinlerin tümüne bayılıyor.
Beden, kendine kükürt pompalayan her besine teşekkür ediyor. Kısacası sarımsak antioksidan, antibiyotik, antikanser, antimantar güçlere sahip müthiş bir güç. Daha sık ve bol tüketmeye çalışın.
Paylaş