Paylaş
Kahveden hoşlanmayan pek az insan var ve itiraf edeyim ben de “dozunda” olmak şartıyla kahveden vazgeçmeyi pek düşünmem ama belirttiğim gibi “dozunda” bırakmak koşuluyla.
Evet, pek çok besinde olduğu gibi kahvede ve kafeinde de doz meselesi çok mühim bir ayrıntı.
Eğer kahve veya çayla kazandığınız günlük kafein miktarı 300 mg’ın altındaysa korkmayın. 400 mg’ı da pek aşmamaya çalışın.
Peki hangi kahve?
Bu bence keyfinize kalmış bir durum. İçine ıvır zıvır kimyasal karıştırılmazsa her kahvenin ayrı bir aroması, kokusu, keyfi olduğu kesin.
Tıpkı üzüm gibi, zeytin gibi içtiğiniz kahvenin çekirdeklerini veren kahve ağacının da hangi ülkede, hangi toprakta, hangi iklimde yetiştiği, hangi usulle kurutulup saklandığı, nasıl, ne şekilde ve ne süreyle kavrulduğu, kahvenizin “hangi usta” tarafından ve hangi teknikle pişirildiği ve tabii ki daha pek çok faktör lezzetini (bu arada kafein oranını) belirleyebiliyor.
İster espresso, ister Türk kahvesini, isterseniz de Arap kahvesi mırrayı ya da Kolombiya, Brezilya kahvesini tercih edin fark etmiyor, onun “içiyle” (!) oynamayın, bu yetiyor.
Özellikle de onu hazır toz kahve veya kafeinsiz kahve haline getirmeye çalışmayın.
Çünkü kahveden kafeini çıkarırken kullanılan kimyasalların kahvenin içinde kalma ve size kafeinden daha fazla zarar verme ihtimalleri var.
Hazır toz kahvelere gelince...
Onların içindeki muhtemel bir kanserojenin varlığı veya yokluğu konusunda üreticilerden hâlâ net bir açıklama gelmemesi bence oldukça can sıkıcı bir durum. Yanıtı bekliyoruz.
Yemekten önce içilen su tokluk hissi verir mi?
Çoğumuzun özellikle de kilo sorunu olanların sık başvurduğu hilelerden biri, yemekten önce bir-iki bardak suyu mideye indirmektir.
Peki, doğru mu?
Yemekten önce içilen bir-iki bardak su bizi tok tutup sofrada fazlaca yiyip içmemizi engelleyebilir mi?
Konuyla ilgili bir bilimsel araştırma veya elimizde net ve açık bir bilgi olmasa da benim düşüncem şu:
Yemekten önce içtiğiniz o bir-iki bardak su iştahınızı frenlemede beklediğiniz faydayı vermez, veremez.
Çünkü herhangi bir içeceğin (ve tabii ki suyun) midede kalma/konaklama süresi oldukça kısadır, neredeyse dakikalarla sınırlıdır.
Siz gelin su içme ritüelinizi yemekten biraz daha önceye veya biraz daha sonraya bırakın.
Alkol kışın bedeninizi ısıtabilir mi?
Soğuk havalarda içilen az miktarda alkollü bir içkinin sizi soğuktan birazcık koruyabileceği düşüncesi çok yaygındır. Özellikle karlı havalarda soğuğun etkilerinden korunmak isteyenler az miktarda alkol kullanmayı akıllarından bir şekilde ve bu bahaneye sığınarak geçirirler.
Bunun ilk nedeni, alkolden sonra hissedilen sıcaklık hissidir. Gerçekten de alkol kullanımını takiben alkolün damar genişletici etkisi nedeniyle cildin üst tabakasındaki damarlar genişliyor, bu da deri yüzeyinde ısı artışına ve kızarmaya yol açıyor. Zaten hissedilen geçici ısınmanın nedeni de bu aslında.
Ne var ki aynı mekanizma ardından gelen damar spazmı nedeniyle vücudun beklenenden daha hızla ısı kaybetmesine de neden olabiliyor.
Kısacası ısınmak için alkol kullanmak iyi bir fikir değil. Onun yerine biraz daha kalın giyinmek hem daha “sıhhi” (!) hem de daha güvenli bir tedbir.
Aşırı alkol alıp, sızıp kalarak soğuktan donarak ölenleri de unutmayalım.
Gözaltı torbacıkları neden oluşur?
30’lu yaşları takiben oluşan bu tatsız görüntünün nedeni hakkında farklı fikirler var.
Kimi aşırı okumanın, kimi uykusuzluğun, kimi de uzun süreli ve ciddi yorgunlukların bu gibi torbalanmalara sebep olduğu düşüncesinde.
Aslında hiçbirisinin doğru olmadığını söylemek galiba en doğru ve kısa yanıt.
Gözaltı torbalarının esas sebebi genetiktir. Bazı kişilerde bu torbaların oluşma ihtimalindeki artış da öncelikle genetik eğilimden gelir.
Gözaltı bölgesindeki yağlar derinin altına toplanır. Oluşan şişlik de can sıkıcı bir “yorgunluk, yıpranmışlık, yaşlılık duygusu” yaratır.
Peki, çare ne? Hapı, çöpü, kremi var mı?
Şimdilik eldeki en etkili çözüm cerrahi bir girişimle torbalardan kurtulmak. Çok yakında torbaların içine yapılacak bir enjeksiyonla o torbalardan kurtulabileceğinizi duyarsanız da sakın şaşırmayın. Araştırmalar neredeyse tamamlanmak üzere.
Hiç rüya görmeyen biri var mı?
Bilim insanlarına göre yok. Herkes mutlaka ama mutlaka rüya görüyor, hem de her gece.
Ancak çoğu gördüğü rüyaları ertesi gün hatırlayamıyor.
Nedeni şu: Rüyaları hatırlayıp hatırlayamamak birincisi ne kadar derin uyuduğunuzla, ikincisi o rüyaları gecenin hangi saatinde gördüğünüzle ilgili bir durum.
Sabaha karşı görülen ve derin uykuyla birlikte olan rüyaların hatırlanma ihtimalleri çok daha yüksek.
Mikrodalga fırında pişen gıdalar sağlıklı mı?
Mikrodalga fırınlar gün geçtikçe daha yaygın kullanım alanı buluyor. Ama bazı ev hanımlarının kafaları hâlâ karışık.
Onlar pişirme yönteminin gıdaların yapısında bedene zarar verebilecek olumsuz değişiklikler yapabileceği endişesindeler. Peki, haklılar mı?
Aşırı ısıya maruz kalmanın, besinlerin içindeki bazı besleyici unsurları örneğin C vitamini gibi antioksidanları parçalayabileceği kesin.
Bununla birlikte mikrodalga fırınların diğer pişirme yöntemlerine göre sağlıksız neticeler verebileceğini gösteren bir kanıt yok. Hatta bazılarına göre avantajlarının olduğu bile söylenebilir.
Paylaş