Paylaş
İlaçlar şifa... İlaçlar deva... İlaçlar kimi zaman yangın söndüren itfaiye, kimi zaman da acil servis doktorları kadar merhametli moleküller.
Ne var ki her ilaç aynı zamanda iki ucu keskin bıçak. Her birinin hem gülü hem dikenli yanları var.
Peki çare ne? Çare belli. Çok lazım olmadıkça ilaç
yutmak yok.
Çünkü “hap yutmak” bazen gerçekten de “hapı yutmakla” neticelenebiliyor.
Bu nedenle doktorunuz reçeteye yazsa bile utanıp sıkılmadan, ayıp olur, yanlış anlar diye düşünmeden “Ben bu işi hiç ilaç kullanmadan da çözemez miyim?” diye sormalısınız.
Aspirin mi kimyon mu?
◊ Sadece 1 çay kaşığı kimyon ile bir bebe aspirini kadar salisilik asidi (doğal hali) bedeninize kazandırabilirsiniz.
◊ Yeşil yapraklı sebzelerin çoğunda, baharatlarında önemli bir kısmında (zerdeçal, kırmızıbiber, zencefil) salisilik asit bulunabiliyor.
◊ Kısacası doktorunuz bypass ameliyatı veya stent uygulaması sırasında reçetenize “her gün düşük doz Aspirin kullanma” talimatı eklemedi ise, sadece “hastalık önlemek” için düşük doz koruyucu bebe aspirini yutmak yerine “yeşil sebzeler” ve “kimyon, zerdeçal, kırmızıbiber”e yüklenebilirsiniz.
Tarçın notları
◊ Tarçın son dönemin gözde baharatlarından biri. Ama bilgi eksikliği nedeniyle riskli kullananların sayısı da oldukça fazla. Sorun şu: İki tür tarçın var; Seylan ve Çin tarçını. Kaliteli, faydalı ve yan etkisi az olanı Seylan tarçını. Ne var ki daha ucuz olduğundan Çin tarçını daha yaygın olarak satılıyor, alınıyor. Bir de “miktar” meselesi var. Seylan tarçını da olsa günde 1 çay kaşığından fazla tarçın kullanımı tavsiye edilmiyor.
◊ Tarçın kan şekerini dengelemede oldukça yetenekli bir baharat. 1 çay kaşığı tarçın kan şekerini ciddi ölçüde azaltabiliyor. Bu dozun daha çok diyabetlilerce tercih edilmesi lazım. Bizim dörtlü karışımda önerdiğimiz miktarın da yarım çay kaşığına düşürülmesinde fayda var.
◊ Doğru olan bir kullanım da tarçını toz halinde sütlü tatlılara eklemek. Tarçın eklemek hem lezzeti artırıyor hem de kan şekerindeki ani fırlamaları frenliyor.
Bademsiz olmaz!
Arginin kalp damar sağlığından cinsel performansa, kan şekeri ayarından insülin direncine, bellek sağlamlığından iltihabi süreçleri baskılamaya kadar pek çok alanda anahtar görevler üstlenen önemli bir madde. Badem, arginin zenginliği bakımından da yer fıstığından sonra ikinci sırada. Tabii ki başka marifetleri de var.
Örneğin mineral gücü çok fazla. Demiri, magnezyumu, kalsiyumu çok yüksek. Vitamin yapısı da önemsenecek düzeyde. Biotin (saçlara ve tırnaklara bayram yaptırır), riboflavin ve E vitamininden oldukça zengin. Önemli bir özelliği de şu: Badem aynı zamanda mükemmel bir bitkisel protein kaynağı.
Ağırlığının yüzde 20’si protein. Bu dörtte bir su bardağı bademde 7-8 gram bitkisel proteinin varlığı anlamına geliyor. Bir yumurtada 6 gram hayvansal protein olduğu düşünülürse bademin protein değeri biraz daha öne çıkıyor.
Her gün iki litre su içmek zorunda mıyız?
Yaşınız ne olursa olsun, bedeninizin yarıdan fazlasını su ve diğer sıvı yapıları oluşturuyor. Diğer taraftan sadece nefes alıp vermekle ya da dış ortam ısısına uymakla bile farkına varmadan sıvı kaybediyoruz.
Dolayısıyla bedenimize düzenli olarak su veya sıvı takviyesi yapmamız şart. Dikkat ederseniz “su takviyesi” demedim, “sıvı takviyesi” tavsiye ettim. “Günde iki litre su içme” şeklindeki tavsiye hep “sadece su içmek” şeklinde anlaşılıyor ama gerçekte durum farklı.
Bedenimize çayla, çorbayla, meyvelerle, sulu yemeklerle giren sıvılar da su ile aynı işi görüyor. Bu listeye meyve çaylarını da –hatta siyah ve yeşil çayı da- dâhil etmek lazım.
Keza eğer ayran içiyorsanız onu da listeye dâhil edebilirsiniz. Özeti şu: Sağlıklı bir yetişkinin günde 7-8 bardak kadar suyu ya da sıvıyı bedenine kazandırması lazım. Bunun bir bölümünü “kaliteli su” içerek karşılaması tabii ki daha doğru olanı.
Kaliteli su kavramının içinde daha fazla mineral, özellikle kalsiyum ve magnezyum içeren, dolayısıyla alkali gücü takviye eden sular olduğunun da altını çizelim.
Kulak çınlatan sorunlar
◊ Yüksek tansiyon
◊ Alerjik tepkiler
◊ Kansızlık
◊ Kulak kanalının kiri ya da yabancı bir nesneyle tıkanması
◊ Kulak, burun, boğaz bölgesinin enfeksiyonları
◊ İlaçlar (Aspirin, antibiyotikler, sakinleştiriciler)
◊ Damar sertliği
◊ Travmalar
◊ Aşırı ve yoğun yüksek sese maruz kalmak
Kilolar neden geri gelir?
Sorunuzun cevabı net ve açık: Kilo mücadelesine “neden kilo alıyorum?” sorusuna yanıt vermeden başlarsanız, verdiğiniz kiloları fazlası ile geri alacağınız kesindir.
Diyetleri fotokopi listeler veya herkese iyi gelen sağlıklı reçeteler şeklinde uygularsanız bu sonuç “değişmez bir kural” haline gelir.
Bir örnek: Başımızı ağrıtan pek çok sebep var. Sinüzitimiz de, tansiyonumuzun yükselmesi de, stresimiz de, uykusuzluk sorunumuz da, kan şekerimizin düşmesi de başımızın ağrımasına yol açabiliyor.
Eğer biz soruna değil de sonuca odaklanır, baş ağrımızı hemen ve hızla geçirmeye kalkarsak herhangi bir ağrı kesici hap, problemimizi anında çözüveriyor. Ama biz sorunun kendisini çözmediğimiz için o hapın etkisi geçince başımız yeniden ağrımaya başlıyor.
Kilo probleminde de aynı yanlışı yapıyoruz. “Neden kilo aldığımız” sorusunun yanıtını vermeden “nasıl kilo veririm” telaşıyla önümüze konan ilk diyet teklifini anında kabul ediveriyoruz.
Kısacası diyet önerilerine de geçici birer ilaç birer hap muamelesi yapıyoruz. Neticede diyetleri bırakınca da verdiğimiz kiloları –kilo almamıza yol açan problemi çözmediğimiz için- yeniden geri alıyoruz.
Paylaş