Hangi su?

Su hayattır ve her besin gibi suyun da iyisi kötüsü, kalitelisi kalitesizi vardır. Ayrıca iyi ve güvenli su her insanın değişmez, vazgeçilmez bir yaşam hakkıdır. Mühim pek çok ayrıntı daha var. Mesela her suyun yapısı H2O’dan ibarettir, yani aynıdır. Suya kalite katan ise içindeki minerallerin (kalsiyum, magnezyum) miktarıdır. Güvenliğini sağlayan da paketi yani ambalajıdır. Peki diğer detaylar neler? Buyurun...

Haberin Devamı

Plastik değil cam kaptaki su

◊ Su bedenimizin besinlerden daha çok ihtiyaç duyduğu, yokluğuna daha az tahammül ettiği bir besin.
◊ Temiz, doğal suyun yerini ne meyve suyu, konsantre meyveli içecekler, ne de bir başka içecek doldurabilir. Suyu “sadece su” olarak içmek en doğrusudur.
◊ Mesele “günde sekiz bardak su içmek” yaklaşımından çok daha mühimdir. Suyu gün boyu, kısa aralıklarla, düzenli olarak tüketmek gerekir.
◊ Basitçe her bir kilonuz için 30 cc su kazanımı yeterli, toplam su tüketiminin ortalama 1 litreden fazlasının “sadece su” olması iyidir.
◊ Plastik kaplardan, bunların özellikle çok ince plastik madde içerenlerinden, plastik damacanalardan, güneşte beklemiş plastik su şişe ve bidonlarından içmemek gerekir.

Mineral zengini su

◊ Su tüketiminin sadece bir ihtiyaç değil bir hastalık önleyici olduğunu da bilelim.
◊ Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada erkeklerde mesane kanseri riskinin fazladan içilen her bir bardak sıvı tüketimi ile yüzde 7 civarında azalabileceği gösterildi.
◊ Bir başka uzun süreli çalışmada da (Adventist Sağlık Çalışması), günde 5 bardaktan fazla su içenlerde kalp hastalığında ölüm oranının, günde 2 bardak ve daha az içenlerden çok daha az (yaklaşık yarısı kadar) olduğunu saptadı.
◊ Daima “mineral zengini” yani magnezyum ve kalsiyum içeriği daha zengin suları tercih edin.
◊ Mineral zengini suların alkali gücü artırıp kemik yoğunluğunu yükseltebileceğini de bir kenara not edin. Yumuşak değil sert suları ve prensip olarak plastik değil cam şişeleri (plastik ambalajlarda da sert ve kalın olanları) tercih edin.

Haberin Devamı

PSA testi neden önemli?

PSA taramalarının prostat kanserini daha erken yakalama bakımından önemli bir avantaj sağladığı doğru. PSA’nın açılımı “Prostat Spesifik Antijen”dir. Prostat hücreleri kanserleştiklerinde bu antijeni daha fazla üretmeye başlıyorlar. Neticede kandaki PSA seviyeleri artıyor.
Gel gelelim PSA sadece prostatın kanserleşmesi halinde değil, iltihaplandığı durumlarda da yükselebiliyor. Ayrıca parmakla yapılan prostat muayeneleri, prostat masajları, hatta prostat üzerine bası yapan oturma pozisyonları (bisiklete binme, ata binme) gibi durumlarda bile kana geçen PSA normalden daha fazla olabiliyor.
Özetle kanda tespit edilen her PSA yüksekliği o kişide mutlaka bir prostat kanserinin var olduğu anlamına gelmiyor. Sapasağlam insanlarda bile geçici PSA yükseklikleri olabiliyor.
Mühim bir nokta da şu: PSA normalken de prostatta kanser gelişebiliyor. PSA düzeyleri 4’ten yüksek olan erkeklerde prostat kanseri ihtimalinin daha yüksek olduğu da doğru. Ne var ki PSA’ları 1 ve 2 arasında olan erkeklerde de prostat kanseri tespit edilebilmiştir.
Hatta PSA düzeyleri birden küçük olan erkeklerin bile prostat biyopsilerinde prostat kanseri
saptanabiliyor.
(Prof. Dr. Mesut Çetinkaya/Prostat Gerçeği )

Haberin Devamı

PSA yüksekse ne yapılacak?

Laboratuvar analiz raporlarında toplam ya da serbest PSA değerleri yüksek çıkan erkekler ne PSA’m yüksek diye çok fazla korkmalı, ne de “bana bir şey olmaz” diye yan gelip yatmalılar.
PSA testlerinin de belirli bir güvenlik sınırı var. Tek başına PSA değerlendirmeleriyle prostat kanseri taramaları yapmak kesinlikle hatalı. Doğru olanı bir üroloji uzmanına teslim olmak.
Ürologlar prostat tetkikinde, özellikle prostat kanseri taramalarında işi asla sadece PSA’ya emanet etmiyor, altın standart kabul ettikleri parmakla muayene ve diğer görüntüleme yöntemlerini de (ultrasonografi, MRI) devreye soktuktan hatta “biyopsi” yapıp patolojik incelemelerden yararlandıktan sonra karar veriyorlar. (Prof. Dr. Mesut Çetinkaya/Prostat Gerçeği)

Haberin Devamı

Kanser kalkanı beslenmede 10 mühim öneri

◊ Daha az şeker ve beyaz un
◊ Daha çok sebze ve meyve
◊ Daha az kırmızı et ve hayvansal yağ
◊ Daha çok bakliyat ve zeytinyağı
◊ Daha az hazır besin ve fast food
◊ Daha çok tam besin ve geleneksel yemek
◊ Daha az kızartma ve füme besinle beslen
◊ Daha çok haşlama ve ızgara besin
◊ Daha fazla posalı gıda
◊ Daha çok fermente yiyecek ve içecek

Yazarın Tüm Yazıları