Paylaş
Haliyle filmi de hevesle bekledim.
Şunu da biliyordum: Kitaptaki İtalyan karakterler filmde yoktu.
Yeni karakterler eklenmişti ve başka olaylar, sürprizler...
Yani filmi bu beklentiyle izledim.
Sonuç? Film bittiğinde içimde koca bir sıkıntı, bir boşluk vardı...
Çünkü film, Halit Ergenç’in canlandırdığı Orhan’ın kitap yazmakta olan Deniz’e pat diye söylediği şu laf gibiydi:
“Kitabında bir sürü şey anlatmışsın ama anlam örgüsü yok.”
Filmde de çok şey var. Tüm karakterlerin bir acısı, bir yarası, bir tutkusu...
Ama film hepsine değinmeye çalıştığından olsa gerek hiçbirini tam olarak sana geçirmiyor, hissedemiyorsun.
‘Önce ben gördüm!’
Mesela filmde biri az da olsa yaşanmış diğeri hiç yaşanamayan iki aşk var.
O iki aşka da aşık olamıyorsun.
Çünkü film bile isteye uzak tutuyor seyirciyi o aşklardan. Şöyle bir bakıp çıkıyor, muhafazakâr davranıyor, derine inmiyor.
Hele Orhan karakterinin aşkını itiraf ettiği bir sahne var, “Nasıl yani?” oluyorsun.
“Önce ben gördüm” cümlesiyle biten o tuhaf, fantastik sahne (çünkü o durumda kalan bir Türk erkeği öyle bir cümle kurmaz).
Şimdi fazla ipucu vermeyeyim izlemeyene...
‘Kötü alışkanlıkları olmayana güvenmem’
İstanbul Kırmızısı bir yandan bir ‘gizem’in peşinde koşturup duruyor, ama o gizemi de fazla gizemli olma adına çok didaktik aktarıyor. Galiba sıkıntı burada.
Ayrıca film boyunca araya başka şeyler de giriyor.
Kürt hizmetçi üzerinden Kürt sorunu mesela. Çok zoraki, çok ‘motif’.
Hiç mi iyi şey yok filmden geri kalan? Var tabii.
1- David Lynch’in Kayıp Otoban filmindeki ‘Mystery Man’i anımsatan karikatürize kötü karakter Oğuz. Filmin iki kült cümlesini zaten o sarf ediyor:
“Kötü alışkanlıkları olmayanlara güvenmem.”
“İstanbul bir sürtüktür, kimseyi geri çevirmez.”
2- Gaye Su Akyol. Kısacık parti sahnesinde, nefis kostümüyle öyle bir parlıyor ki... Keşke daha çok filmde görünseymiş diyorsun.
3- İstanbul’un sesleri... Özellikle de insanı yiyip bitiren inşaat gürültüsü, yani fonda durmadan duyulan o ‘çıtonk’ sesi. Karaköy-Kabataş hattındaki denize kazık çakma sesi o. Gerçi bu sesi de bilenler, aşina olanlar ayırt etmiş.
Bir arkadaşıma söyledim mesela, “Ben hiç öyle bir ses duymadım” dedi.
Devrim Erbil’in bu sergiden haberi var mı
Kabataş Martı İskelesi inşaatı tam gaz sürüyor. Pazar günü de dahil olmak üzere. Yani denize kazık çakma sesi pazar günü bile inletiyor ortamı. İnşaatın etrafını örten duvarın dış cephesine ise geçenlerde Devrim Erbil’in İstanbul tabloları asıldı. Bazısında tablonun bir kesiti bazısında tamamı yer alıyor. Az buz değil, yaklaşık 30 tane eser. Ama üzerlerinde eserlerin kime ait olduğu yazmıyor!Dahası, arkadaki inşaatın kendisiyle beraber bakınca Erbil’in eserleri kendiliğinden bir güncel sanat eserine dönüşüyor. Bayağı trajikomik.
Paylaş