Paylaş
“İnsanlar neden takım tutarlar?” diye soruyor bazıları.
“Boş işler bunlar, 11 kişi bir top peşinde koşuyor, milyon dolarlar dönüyor, size ne oluyor” diyorlar.
Bilmiyorlar ki asıl mesele bir olmak, beraber olmak.
Yağan yağmurda beraber yürümek.
Buz gibi soğukta beraber üşümek.
Bir arkadaşımın da dediği gibi; bu tam bir sevgili ilişkisi gibi.
Tutulan takım âşık olunan ve çok sevilen sevgili gibi, sevindiriyor, kimi zaman üzüyor ama asla vazgeçilmiyor, hep peşinde koşturuyor.
Akıl değil gönül ilişkisi
Spor, antik Yunan’da başlayıp Roma İmparatorluğu döneminde iyice şekillenerek tarih boyu stres atmak için yapılan ve izlenen bir aktivite olagelmiş.
Asıl amaç bir tarafı tutmak, ait hissetmek ve o tarafın en doğru taraf olduğunu, yani kazanan olduğunu düşünmek, istemek.
Kazanan olunduğu zamanlarda yaşanan toplu ve ortak coşku, haz, mutluluk başka hiçbir şeyle değişilmez oluyor. Kaybedildiği zaman yaşanan toplu üzüntü de tuhaf bir birliktelik hissi veriyor.
Zaten taraftarlık akılla değil daha çok gönülle olan bir şey.
Bir takımı tutan, yaşayan anlar ancak.
Fayton atları
Faytonların kaldırılmasıyla ilgili şu soruyu çok duyuyorum: “Hani kültürümüzde var ya, birkaç tane fayton sembolik de olsa kalamaz mıydı?”
Hayır efendim kalamazdı.
Sembolik olarak kalmak demek yargıda delik açmak gibi bir şey.
Bir bakmışsınız gün gelmiş, 3 sembolik fayton olmuş 30, sonra 300.
Olmayacak şey değil.
Ayrıca bunun biri de bir, bini de.
Ben küçükken sokaklarda ayı oynatırlardı, o zamanın kültürü de oydu.
Sembolik olarak devam etmiş olsa, sokaklarımızda burunlarında halka, oraya buraya çekiştirilen, işkence gören ayılar olacaktı hâlâ.
Bu devirde, bu yüzyılda!
Ne sokaklarda ayı oynatma kabul edilebilir ne de faytonlar.
Bu arada bir dip not:
Eğlendirme amaçlı kullanılan ayılar toplanmış, Bursa’da doğal ortamlarında rehabilite edilmişti.
Yıllarca çalıştırılan fayton atlarının da kalan ömürlerini özgür ve refah içinde geçirmeleri gerekir.
Bu konuda gerek İzmir, gerekse de İstanbul’da adalardan alınan fayton atlarının takipçisi olmak boynumuzun borcu.
Bu köşeyi ve HAÇİKO derneğinin sosyal medya hesaplarını takipte kalın.
Herkes “1917” diyor
Oscarlara az kala gözler birer birer “1917”ye doğru çevriliyor.Oscarlara az kala gözler birer birer “1917”ye doğru çevriliyor.Altın Küre’de ‘en iyi film’ ve ‘en iyi yönetmen’ ödüllerini alan film, Amerikan Yapımcılar Birliği’nin de ödülünü kazanarak Oscar’ın en büyük favorisi haline geldi.Yapımcılar Birliği ödülleri Oscar’la çoğu zaman bire bir gidiyor zaten.Son 30 yılda Yapımcılar Birliği ödülünü alan 21 film, Oscar’ın da sahibi oldu.Ki buna geçen yılın kazananı “Green Book” da dahil.“1917”ye gelecek olursam, adından da anlaşılacağı gibi 1. Dünya Savaşı’nda geçen bir filmle karşı karşıyayız.Sam Mendes imzalı “1917”yi izlemek için ise iki hafta daha beklememiz gerekiyor.Özellikle teknik seviyesi, görüntüleri ve çekim stili ile çok konuşulan ve merak ettiren filmin Türkiye vizyon tarihi 7 Şubat.
Paylaş