Paylaş
Bir; ABD’nin geçen hafta Han Şeyhun’da yaşanan kimyasal silah saldırısı sonrası Esad yönetimine yönelik ilk askeri müdahalesi bir siyasi değişiklik anlamına geliyor mu?
İki; Rusya, Esad’ın gitmesi gerektiğine dair Batı’nın artan baskıları karşısında pes eder mi?
TOMAHAWK SALDIRISI NE ANLAMA GELİYOR
TRUMP yönetimi, 86 kişinin öldüğü Han Şeyhun saldırısından 72 saat sonra doğrudan Suriye rejimini hedef alarak Akdeniz’deki savaş gemilerinden Tomahawk füzelerini ateşledi. Tomahawk füzeleri, ABD açısından askeri ve siyasi olarak en risksiz seçenekti. Askerlerini tehlikeye atmamış olduğu gibi, uluslararası toplumdan Rusya ve İran hariç tepkiden çok destek buldu.
Peki bu Trump yönetiminin Suriye’de bir politika değişikliği yaptığı anlamına mı geliyor? ABD yönetimi aslında Esad yönetimine ‘Eğer kimyasal ya da varil bombalarıyla sivilleri katletmeye devam edersen biz de misillemeye devam edeceğiz’ mesajı veriyor. Ayrıca Kuzey Kore, İran gibi ABD ile gerilim yaşayan ülkelere de gözdağı anlamı taşıyor.
Ancak Şayrat Hava Üssü operasyonu sonrasında ABD yönetiminden gelen görüntü her ne kadar karıncalı olsa da giderek netleşiyor. ABD, Suriye’de rejime karşı topyekûn bir müdahale öngörmüyor. Terör örgütü DEAŞ ile mücadele yine öncelik. Zengin yedi ülkenin (G-7) dışişleri bakanlarının verdiği mesaj da açık. Beşar Esad artık koltukta son dönemde olduğu gibi rahat oturamayacak. Özellikle de Esad’ın hamisi Rusya üzerinde Batı’nın baskısı artabilir. Trump yönetimi, Esad’ın görevden nasıl uzaklaştırılacağını ise diplomasi ve ortak bir zemin bulma suretiyle çözülebileceğini umuyor.
MOSKOVA’DA BUZ GİBİ KARŞILAMA
ESAD krizi nedeniyle bir anda Trump ile Putin yönetimi kendilerini yeni bir soğuk savaşın içinde buldu. Bu gerilim, tam da ABD’de Trump’ın kazandığı seçimlere Rusya’nın Trump lehine siber müdahalede bulunduğu iddialarının yaşandığı döneme denk geldi. Salı günü İtalya’nın Lucca kentinde yapılan G-7 zirvesi sonrasında “Esad hanedanının sonunun yaklaştığı” mesajı verildi. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Rusya’nın Esad ile mi, Batı ile mi devam edeceği konusunda karar vermesi gerektiğini söyledikten bir gün sonra Moskova’ya gitti.
Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, “Bize ültimatomlarla gelmeyin” derken Rusya Devlet Başkanı Putin, önceden randevu vermedi. Ancak Tillerson, Moskova’ya ayak bastıktan sonra Putin ile bir görüşme olabileceği belirtildi ve ABD’li bakanın programı saatlerce netleşmedi.
ABD Başkanı Trump, iki ülke ilişkilerinin belki de en kötü dönemlerinden birinden geçtiğini söylerken, benzer açıklamalar Putin’den de geldi. ABD ve Rusya ilişkileri bir kez daha dibe vurmuş durumda.
ESAD’I NİYE DESTEKLİYORLAR
TILLERSON’ın limoni geçen ziyareti ve Rusya’nın BM Güvenlik Konseyi’nde önceki akşam sekizinci kez Suriye aleyhindeki bir karar tasarısını veto etmesi Putin yönetiminin Şam rejimine desteğinin devam edeceğini gösteriyor. Rusya’nın Esad rejimini desteklemek için askeri, siyasi, stratejik gerekçeleri var.
Rusya, 2011’de Muammer Kaddafi’nin devrilmesiyle sonuçlanan Batı’nın Libya müdahalesini kendisine yönelik bir ihanet olarak değerlendiriyor. Çünkü BM Güvenlik Konseyi’nden insani amaçlı uçuşa yasaklı bölge ilanı Kaddafi’nin devrilmesinin yolunu açmıştı. Putin yönetimi, Kaddafi’nin devrilmesini Rusya’nın Arap dünyasındaki nüfuzuna yönelik bir müdahale olarak görmeye devam ediyor.
Benzer bir hataya Esad ile de düşmek istemiyor. Çünkü Esad yönetimi, Moskova’nın Ortadoğu satranç tahtasında en önemli piyonu olmayı sürdürüyor. Moskova, Esad rejimiyle işbirliği sayesinde Tartus Deniz Üssü’ndeki askeri varlığını güçlendirirken, Lazkiye yakınlarındaki Hmeymin Hava Üssü’ne de konuşlandı.
Ayrıca Ortadoğu, kritik bir dönemden geçiyor. Rusya’nın aleyhine gelişebilecek Ortadoğu doğalgazının Avrupa’ya taşınması pazarlıkları söz konusu. Rusya’nın Suriye’deki varlığı, bu pazarlıkları yakından takip edebilmesi açısından da önemli.
Özetle, ‘Rusya, Esad’ı gözden çıkarır mı’ sorusunun yanıtı, aslında ‘Batı ne kadar taviz vermeye hazır’ sorusunun içinde saklı.
Paylaş