Paylaş
Dedem dindar bir adam değildi ama “hakkı” bilirdi. Çocukken, hiç kimsenin hakkını yememem ve “mal hakkı” diyerek hayvanlarımıza kötü davranmamam konusunda uyarırdı.
İki yaşımdan itibaren yanında büyürken en çok hatırladığım bir başka sözü de ülkede ne zaman işler karışsa, “Merak etme sen, bak bu memleket şehitler, gaziler ve evliyalar yüzü suyu hürmetine ayakta kalıyor” cümlesiydi. Fahri dayımın Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle “sefer görev emrine” çıktığı günlerdi.
Benim için abide olan dedemin bu sözleri sekiz-on yaşında iken belleğime çakıldı. 1980 öncesiydi; her gün “anarşi”, zaman zaman “depremler”, “kuyruklar” vesaire, ne olsa sonunu bu sözle bağlardı.
Akşamları siyah-beyaz televizyonun karşısında haberleri izlerken, “Bu gidişle ihtilal olacak” sözlerini hiç unutmam. Ne demek istediğini anlamazdım. Ama 13 yaşıma geldiğimde, 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleşince dedemin her sözü artık benim için tartışmasız doğru haline geldi.
Çocukluğumdan beri “Bak bu memleket şehitler, gaziler ve evliyalar yüzü suyu hürmetine ayakta kalıyor” sözü de ayrı bir anlam taşıdı hep.
Dedem, anneannem ve Nuriye ninemizin bir araya gelip Mengen’in karlı gecelerinde anlattıkları ve “göz tanığı” olduklarını söyledikleri yoksul kıyafetler içinde dolaşan evliyalar, bir görünen bir kaybolan adamlar, mezarlıklara inen yeşil ışıklı hikâyeler içimdeki bu mitolojiyi perçinlendi.
Onun bu sözleri yalnızca yaşadığımız topraklara kutsiyet atfetmiyor, bir vücut gibi benim hakikatimi taşıyan iki bacağı oluşturuyordu: Kul hakkı, mal hakkı ve vatan sevgisi...
Ne zaman elim bir şeye uzansa “Anadolu bilgesi” dedemden kalan, “kul hakkı”, ne zaman bir hayvanı görsem, “mal hakkı” öğüdü aklıma gelir. Yaralı bir kediye “evliya” olabilir diye sahip çıkmadıysanız ne demek istediğimi anlamayabilirsiniz. Ama bu insana ve hayvana sevginin bir başka biçimi.
Şöyle anlatayım: “Hiçbir hayvana kötü davranma, belki de o evliyadır, belki de seni sınamak için Allah, ‘Bakalım iyilik mi yapacaksın, kötülük mü?’ diye sana onu o surette gösteriyordur” derdi.
Gel de ondan sonra bir hayvana kötü davran, mümkün mü?
Ne zaman bir şehit, ne zaman bir gazi haberi gelse, “Bu memleket onların yüzü suyu hürmetine ayakta” sözü aklıma gelir.
O yüzden her imkânda minnet ve dua ile anarım şehitlerimiz ve gazilerimizi.
ANADOLU ÖĞRETİSİ: KUL HAKKI, MAL HAKKI, VATAN SEVGİSİ
19 Eylül, Mustafa Kemal Atatürk’e, “Gazilik” unvanı verilişinin 99’uncu yıldönümü. Şehitlerimiz ve Mustafa Kemal Atatürk ile aynı unvanı taşıyan tüm gazilerimizin “Gaziler Günü” gururla anılıyor. Şehitlerimize, hayatta olmayan tüm gazilerimize ve hayattaki gazilerimize minnet duygularımızı anlatmaya kelimeler yetmez.
18 Eylül akşamı kahraman bir “gazi” bana bir mesaj gönderdi. Ertesi gün, yani 19 Eylül günü “Gaziler Günü” idi. Yazdığı mesajı bu köşede yayınlayıp yayınlamayacağımı soruyordu. Daha mesajı gelmeden, “Elbette, bekliyorum” diye cevapladım. Zaman zaman yaşayanlardan umudunu kesen ama hep şehit ve gazilerle yaşayan biri için bundan büyük emir olamazdı. Derken mesaj geldi ama cumartesi yazı günüm olmadığı için onun da izni ile bugün köşemi onun mesajına ayıracağımı söyledim, kabul etti.
O kahraman gazi, 15 Temmuz’da Fetullahçı terör örgütü üyeleri darbeye kalkıştığında ekibiyle birlikte hemen Jandarma Genel Komutanlığı’na giden Terörle Mücadele Dairesi Başkanı Turgut Aslan’dı.
Aslan, o gece koruması Hasan Gülhan ile alıkonuldu. Sabaha karşı darbe girişiminin başarısız olduğu anlaşılınca FETÖ’cü bir alçak, Turgut Aslan’ın başına tabancayla ateş etti. Koruması Hasan Gülhan şehit olurken Turgut Aslan, kafasına saplanan kurşunlarla ağır yaralandı. Kurmay Albay Güven Şağban ise tabancanın tutukluk yapması sayesinde hayatta kaldı.
Turgut Arslan’a sıkılan kurşunlardan bir tanesi hâlâ kafasının içinde. Turgut Aslan dimdik ayakta, başında kalan tek kurşun ise o ihaneti yapan FETÖ’cüleri, o alçakları unutmamamız için sanki orada duruyor. Turgut Aslan’ın gönderdiği mesaj şöyle:
“Vatan sevgisinin canlı timsali olan gazilerimiz, kadim gaza ruhuyla, vatanın bölünmez bütünlüğü ve bu topraklarda yaşayan tüm insanların huzur ve refahı için varlıklarını siper etmişlerdir.
Gazilik salt bir unvan olmaktan öte onurlu bir duruş ve karşı konulmaz bir iradedir.
Bu irade Çanakkale’de ‘Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum’ diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerinde ve 15 Temmuz gecesinde şer odaklarının bombaları altında dimdik duran TBMM’nin maneviyatında vücut bulmuştur.
Bu duygu ve düşüncelerle Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, canlarını bu vatan için feda eden aziz şehitlerimizi ve ebediyete intikal etmiş kahraman gazilerimizi minnet ve şükranla anıyorum.
Gazilik mertebesi ile şereflenmiş tüm gazilerimizin 19 Eylül Gaziler Günü kutlu olsun.”
Çanakkale’dekiler, Kurtuluş Savaşı’ndakiler, Kore’dekiler, Kıbrıs’takiler gibi, terörle mücadele eden, ülke sınırları içinde ve dışında canını siper edenler gibi, 15 Temmuz gecesi şehit olan 251 vatan evladı, Turgut Aslan ve onunla birlikte gazi olan 2 bin 193 kahraman gazimiz, dedemin bana yıllar önce söylediği sözlerin değerli birer örnekleridir.
Kimileri onları görünce yaralı bir insan görüyor olabilir ama onlar, vatan sevgisinin canlı örnekleridir. Ve unutmayın, bu vatan onların fedakârlıklarıyla ayakta duruyor.
Paylaş