Paylaş
Bu tespitimin “Batı düşmanlığından” değil bizzat onların söylem ve tutumlarından kaynaklandığını, olgulara dayandığını belirtmek isterim.
Çünkü Batı “hak” kavramından bihaber, “çıkar” kavramı ile olaylara yaklaşıyor.
Türkiye’nin herhangi bir konuda “hak sahibi”, “haklı” olması onlar için bir şey ifade etmiyor. Onlar için sadece “çıkarları” var.
“Hukuk, insan hakları, demokrasi” kelimeleri de “çıkarlarını” en üst seviyede tutmak için kullandıkları birer araç.
PKK VE FETÖ DESTEKÇİSİ BATI
Hemen bir örnek vereyim:
Binlerce insanı katleden PKK, 1990’lı yılların başından beri hem Amerika hem de Avrupa Birliği tarafından bir terör örgütü olarak tanınıyor.
Buna rağmen Amerika, PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’ye silah ve para yardımı yapıyor. Avrupa ülkeleri de bu hukuksuzluğa hatta teröre yardıma sessiz kalıyor. Çünkü kendileri de PKK’yı koruyup kolluyor. PKK’nın Avrupa’da uyuşturucu kaçakçılığı, insan kaçakçılığı yapmasına, eleman sağlamasına, para toplamasına göz yumuyorlar.
Amerika ve Avrupa’nın “terör örgütüne yardım ve yataklık” yaparken kullandığı argüman “hukuk, insan hakları” gibi kelimeler. Bu kelimelerle teröre yaptıkları desteği örtmeye çalışıyorlar. Temel hedefleri ise “çıkarlarını” korumak, emperyalist tutumlarını evrensel kavramlar ile makyajlama ise teröre verdikleri desteği gizleyemiyor.
Avrupa ve Amerika bu ikiyüzlülüğünü Fetullahçı Terör Örgütü’ne verdikleri destek ve korumayla da gösteriyor.
AB’NİN HAVUÇ-SOPA POLİTİKASI
Şimdilerde aynı ikiyüzlülüğü “yaptırım tehdidi” ile tekrar sergiliyorlar. Türkiye ile NATO’da “müttefik” ilişkisi olan Avrupa ve Amerika, eşzamanlı olarak Türkiye’yi yaptırımlarla tehdit ediyor.
AB Konseyi Başkanı Charles Michel, eylül ayında yaptığı açıklamada, Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasında askeri çatışmaya neden olacağından korkulan gerilimi düşürmek için çok taraflı konferans düzenlenmesi önerisinde bulunurken, “Dış politika araçlarımızı, havuç-sopa yaklaşımımızı, ilişkiyi düzeltmek için hangi araçların kullanılacağını, saygı görmezsek hangi araçlarla tepki gösterileceğini belirleyeceğiz” demişti.
Ekim ayındaki AB liderler zirvesinde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğalgaz arama faaliyetleri görüşüldü, ancak Fransa, Yunanistan ve Kıbrıs’ın Türkiye’ye yaptırım uygulanması talebi kabul edilmedi. Türkiye, zirve sonrası Doğu Akdeniz’deki arama faaliyetlerine devam etti. AB’nin tepki gösterdiği konulardan birisi de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kapalı Maraş’ı açması kararı oldu. AB ayrıca, Türkiye’nin Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ politikasına karşı çıkıyor. Avrupa Parlamentosu da bir karar tasarısı kabul ederek AB ülkelerinden kapalı Maraş’ın açılması ve Ankara’nın Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri nedeniyle Türkiye’ye karşı yaptırım uygulanması talebinde bulundu.
Peki, AB ile Türkiye arasında bu gerilim konularının “üyelik” konusuyla bir ilgisi var mı? Elbette hayır, hiçbiri Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin temelini oluşturmuyor. Dolayısıyla bu konuların Türkiye’ye bir türlü tanınmayan “üyelik statüsü” ile ilgisi yok, Türkiye’nin haklarını aramasıyla ilgisi var.
AB’nin teklifi açık: Türkiye haklarından vazgeçerse “havuç” yani para, vazgeçmezse “sopa” yani yaptırım devreye girecek.
AB’NİN KEDİ-FARE OYUNU
TÜrkiye’nin haklarından vazgeçmeyeceğini anlamış olacaklar ki Türkiye’nin tüm diyalog çabalarına rağmen Yunanistan’ın haksız taleplerinin arkasında duran AB, sonunda “havuçtan”, “sopa” aşamasına geçti ve 10 Aralık’ta AB liderler zirvesinde “yaptırımları” gündeme getirmeyi planlıyor.
Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, bu kez “Bence artık kedi-fare oyunu sona ermeli. 10 Aralık’ta Avrupa zirvesinde bu konuyu tartışacağız ve buna karşı elimizdeki imkanları kullanmaya hazırız” dedi.
Bu, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki haklarını tanımayacaklarının en açık göstergesi. Belli ki ortak çıkarları için Yunanistan’ın haksız taleplerinin arkasında duracaklar. Türkiye’nin “hakkının, haklı olmasının” onların gözünde hiçbir değeri yok.
PATRIOT/S-400
AB gibi bir diğer “müttefikimiz” Amerika da yaptırımlara hazırlanıyor. Türkiye’nin kendi hava savunmasını güçlendirmek için talep ettiği Patriot füzelerini satmayı reddeden Amerika, bu ihtiyacın Rusya’dan S-400 satın alınarak karşılanmasına şiddetle karşı çıkıyor.
Türkiye her fırsatta, her koşulda ABD’den Patriot almak istediğini söylese de her seferinde olumsuz karşılık buldu. ABD, “müttefik” dediği Türkiye’ye kendini savunma imkânını engelledi. Türkiye ise Rusya’dan S-400 alarak ve deneme yaparak tavrını açıkça ortaya koyuyor. Bunun üzerine Amerika, tıpkı Avrupa gibi “yaptırım” silahını devreye sokuyor.
Geçen hafta, ABD Kongresi’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alan Türkiye’ye yaptırımları da içeren Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa Tasarısı’na (NDAA) son şeklini verdiği haberleri geldi.
Senato ve Temsilciler Meclisi’nin kendi versiyonlarını tek metinde birleştiren yasa tasarısı, gelecek hafta Kongre’nin iki kanadında da oylanması bekleniyor. Tasarıda, Başkan’ın Türkiye’ye 30 gün içinde ABD’nin Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası’nda (CAATSA) yer alan 12 yaptırımdan en az beşini uygulaması talep ediliyor.
YAPTIRIM TEHDİDİ
TÜrkiye’yi “hasım” olarak gören Amerika, ABD’nin Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) kapsamında, yaptırım uygulanan kişi ve kurumlara ihracat-ithalat bankası desteğinin kesilmesi, ABD ve uluslararası mali kuruluşlarından kredi verilmemesi, mali kurumlara ABD Merkez Bankası ile doğrudan alışveriş yapma izni verilmemesi, döviz üzerinden işlem yapılmasının yasaklanmasını öngörüyor.
Yalnız bu değil, kendi hukukuna da aykırı biçimde, Türkiye’yi yüzde 7’sine ortak olduğu F-35 projesinden de çıkarma yönünde karar aldı.
Türkiye tamamen haklı olduğu konularda “müttefik” adı verilen Amerika ve Avrupa’dan “yaptırımlarla” tehdit ediliyor.
Türkiye böylesine tehdidi düşmanlarından bile görmüyor. “Müttefik Amerika” Türkiye’ye “hasım” yani düşman muamelesi yapıyor.
O yüzden diyorum ki: “Amerika ve Avrupa gibi müttefikiniz varsa düşmana ihtiyacınız yoktur.”
Paylaş