Paylaş
Bir önceki gün Enis Berberoğlu’nun 25 yıla mahkûm edilip Maltepe cezaevine konmasına CHP’nin öfkesine de, ne AK Parti saflarından, ne de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan sert bir tepki gelmişti.
Erdoğan 15 Haziran akşamı devlet protokolüne verdiği iftarda “Kimse konumunu kullanıp yargı kararlarını etkilemesin” dedi gerçi ama doğrudan ne Berberoğlu’nun mahkûmiyetine, ne de CHP’nin yürüyüşüne değindi.
Dün sabaha kadar en dişe dokunur tepki, MHP lideri Devlet Bahçeli’den gelmişti. Bahçeli, Kılıçdaroğlu’nu anarşiye göz kırpmakla suçluyor ayrıca milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasına kendilerinin de oy verdiğini hatırlatıyordu.
Kılıçdaroğlu bu sözlere sabah ikinci yürüyüş gününün başlangıcında “Biz Bahçeli için de yürüyoruz” yanıtını verdi; “adalet bir gün Bahçeli’ye de lazım” olacaktı.
Hükümet kanadından ilk tepkiyi dün Adalet Bakanı Bekir Bozdağ verdi. Bozdağ Kılıçdaroğlu’nun bağımsız ve tarafsız Türk yargısına iftira atmakla, hâkim ve savcıları hedef yapmakla suçluyordu.
CHP sözcüleri15 Temmuz askeri darbe girişiminden bu yana 4 bin kadar hâkim ve savcının işten çıkarıldığı yargı sisteminin acaba artık temiz ve hakkıyla çalışır durumda mı olduğunu sormadı. Ya da Türk yargısının durumumun “hatta emniyetten daha kötü” olduğu yolunda Bozdağ’ın daha önceki sözlerini hatırlatmadı. Söylediklerini tartışmadan reddettiler.
Öğle saatlerinde, Cuma namazı çıkışında Başbakan Binali Yıldırım sözü aldı. Önce Kılıçdaroğlu ile –avam tabirle- dalgasını geçti: eğer niyeti Enis Berberoğlu’nu hapishanede ziyaret etmek idiyse, neden şu sıcakta hızlı trene binmiyordu?
Sonra ciddi konuştu: Adalet sokakta aranmazdı. Meclis’te aranırdı. Kılıçdaroğlu ve Berberoğlu dahil CHP’liler Meclis’te HDP dışında her parti gibi, dosyası olan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına oy verirken, sonucu yargı olacağını bilmiyorlar mıydı? Gerçi İçişleri Bakanı [Süleyman Soylu] her türlü önlemi almıştı ama sokağa indiğiniz zaman, provokasyon da beklenirdi.
Başbakan, “Bu yol, yol değil” diyerek Kılıçdaroğlu’na eylemi bir an önce bırakmasını “tavsiye etti”.
Kılıçdaroğlu o sırada yürümeye devam ediyordu, gazeteciler sordu. O da “Adaleti her yerde aramaya devam edeceğiz” dedi, başbakanı da yürüyüşçülere yönelik saldırılara, provokasyonlara zemin hazırlamakla suçladı.
Dün itibarıyla ortaya çıkan durum şu: CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “Adalet yürüyüşü” adını verdiği Ankara-İstanbul yürüyüşü AK Parti hükümetinin de, onun “stratejik konulardaki” ortağı MHP’yi de rahatsız etmiş durumda.
Bu rahatsızlığın birkaç nedeni var.
Bunların başında, yargının şu anda Türkiye’de en çok şikayet edilen kurum ve işleyişler arasında olması gerekiyor.
Enis Berberoğlu’nun 25 yıl alması ve milletvekili olduğu ve yeri yurdu gayet belli olduğu halde itiraz süreci beklenmeden hapse atılması, AK Parti’nin etkili isimlerinin damatlarının sabit adresleri var diye tahliye edilmesi tartışmalarının üstüne geldi.
O tartışmalar AK Parti içinde, dışarı fazla yansımasa da epey yankılanmıştı zaten. (Nitekim dün akşam saatlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın Fethullahçıların iş örgütü TUSKON’un yönetim kurulu üyesi damadı Ömer Faruk Kavurmacı hakkında yeniden tutuklama kararı çıktı.)
Bir başka neden, yargıda –belki yıpratıcı bir iç rekabetin de etkisiyle- ciddi bir “doz aşımı” sorununun yaşanıyor olduğu görüntüsü. Berberoğlu’nun mahkemeye sunulmuş ciddi bir kanıt olmadan, beraat beklenirken 25 yıl hapse mahkûm edilmesi AK Parti saflarında dahi ciddi bir “doz aşımı” olarak algılanmış olabilir.
Hatırlayalım Ergenekon ve Balyoz davalarında rüzgârın tersine dönmesine, Erdoğan2ın Cemaatin asıl hedefinin kendisi olduğunu görmesine neden olan gelişme, 2012 başında Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması olmuştu. Erdoğan iki defa üst üste Başbuğ’un yargılanmasını değil, tutuklu yargılanmasını yanlış bulduğunu söylemiş, onun hemen üstüne Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın sorguya alınması talebiyle nehir artık farklı bir yatakta akmaya başlamıştı. Doz aşımı derken bu tür bir durumdan söz ediyoruz.
Nihayet, Kılıçdaroğlu’nun kalkıştığı eylem, evet bir sokak eylemi, ama olabilecek en pasifist şekilde ve belki de bu yönüyle belli kesimde sempati toplamaya başladı. Düşünün ki 69 yaşındaki bir kişi, her türlü sağlık riskini göze alarak, 23 gün boyunca günde 18-20 kilometreyi, her türlü saldırıya açık halde yürümeye başladı. Çoğu zaman tek başına elinde partisinin bayrağını değil, sadece “Adalet” yazılı bir döviz taşıyor. Erdoğan’ın halk içinde sempati toplaması bir şiir nedeniyle uydurma bir kararla hapse atılmasıyla olmuştu, unutmamak lazım.
Dün itibarıyla yalnızca İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde değil, Anadolu’nun daha küçük şehirlerinde de yerel ölçekte yürüyüşler, mitingler düzenlendiği haberleri gelmeye başladı. Üstelik bunlara Saadet Partililerden Özgürlük ve Dayanışma Partililere kadar geniş bir yelpazede destek verenler görülüyor.
İşin bir boyutu daha var. Erdoğan ve AK Partili yetkilerin son çıkışları ve üzerine Berberoğlu mahkûmiyeti CHP’de bir sonraki hedefin Kılıçdaroğlu’nun kendisi olduğu algısına yol açmış olabilir. Bu yürüyüş eylemi bir yerde Kılıçdaroğlu’nun “öyleyse buyurun ben kendimi hedef yapıyorum” hamlesi anlamına da geliyor.
Bütün bu tablo hükümetin rahatsızlığına yol açmış olabilir.
Paylaş