Paylaş
O baş başa görüşmede muhtemelen “tamam değil devam, nokta değil virgül” niyetinde görüşmeler yapıldı.
Zaten heyetler günlerdir, haftalardır konular üzerinde çalışıyorlardı. Her iki liderin de o ilk görüşme ardından ne söyleyeceği az çok belliydi: ilişki “derinleşerek” sürecek, terörle ortak mücadele edilecek.
O akışın dışına çıkan belki tek şey, Erdoğan’ın PYD/YPG ile ilişkinin mutabakata uygun olmadığı sözü oldu; tercüman Erdoğan’ın kullandığı “terörist” sözünü kullanmadı sanki ama o dahi Trump’ın yüzünü ekşitmeye yetti.
Zorlu görüşme yemek yerken yapılacaktı. Yemeğe Erdoğan’dan başka altı Türk yetkili katıldı. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanlığı Savunma ve Güvenlik baş danışmanı İbrahim Kalın zaten daha geçen hafta oradaydı, muhatapları masanın karşısındaydı.
Erdoğan sağına Akar’ı soluna Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nu almıştı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da geçtiğimiz hafta Fethullah Gülen ve biraz da Reza Zarrab için ABD’de idi.
Berat Albayrak’ın masadaki varlığı ise sanki Enerji Bakanlığından daha fazla bir ağırlığa, yükselen bir ağırlığa işaret ediyor gibiydi.
Peki, masanın her iki tarafında bu kadar kalabalık heyetlerin bulunduğu bir ortamda, bir çalışma yemeği süresinde “zorlu ve uzun”, ayrıntılı müzakerelerin yapılma imkânı var mıdır?
Yoksa ana hatları zaten az çok belli olmuş bir yol haritasının siyasi karar gerektiren bazı önemli ayrıntılarının üzerinden geçilmesi mi amaçlanmıştır.
Unutmamak lazım ki Trump önce FBI başkanını işten atma biçimiyle, ardından IŞİD konusunda kendisine verilen istihbaratı Rusya ile paylaşması biçimiyle, kendi devlet yapısıyla ciddi sorunlar yaşamakta olan, gafları kendi ekibi tarafından basına sızdırılan bir lider durumunda.
Erdoğan ise, Pekin’de görüşüp yola çıktıktan sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından Trump ile YPG pazarlığı kozu elinden alınmış halde Washington’a inmiş durumdadır. Zaten Trump’un YPG’ye silah yardımını onaylamasıyla İncirlik’i kapatma kozu da elden çıkmış sayılırdı. Putin, YPG ile irtibatımız sürecek diyerek, Erdoğan havadayken Trump’a “Türkiye’nin benim üzerinden pazarlık yapmasına izin vermedim” mesajı göndermiştir aslında.
Dolayısıyla Pekin yolundayken “Virgül değil, nokta koymaya gidiyorum” kozunu oynama pozisyonu alan Erdoğan Washington’a indiğinde önündeki seçeneğin, virgül koyup alabildiğini alma olduğunu da görmüş ayılır; zaten Trump ile görüşmesindeki vücut dili de bunu gösteriyordu.
Trump’ın ise aklı masanın karşı tarafında, Türk tarafındakilerle değil, kendi tarafında oturanlarla ne yapacağındaydı sanki. Şimdi üç dinin başkentleri kalıbına uydurup İsrail, Suudi Arabistan ve Vatikan gezisine çıkacak ama aklı geride kalacak. Yaptığı ve yapacağı her şeye kuşkuyla bakan bir kadroyla çalışmak zorunda bir ABD Başkanı Trump, hem de daha yolun başındayken.
Bu ortamdan zaten nokta değil, virgül çıkacağı belliydi.
Neticede ne Türkiye nokta koydu, ne ABD Türkiye’yle buraya kadar dedi.
Ve iyi ki de öyle oldu.
Erdoğan’a, “ABD ile ilişkiler kesilsin” akılları verenler böyle bir durumdan en çok Fethullah Gülen ve PKK’nın Kandil’deki lider kadrosunun memnun olacağını da düşünüyor olmalılar.
Kaldı ki Türkiye-ABD ilişkileri YPG/PKK veya Gülen’in geleceğinden ibaret değil; evet bunlar önemli güncel sorunlar, ilişkileri duraklatan konular ama başka pek çok alan var birlikte çalışılan. Örneğin aradan Türkiye’nin ABD’den uzun süredir talep ettiği silah sistemlerinden bazılarının onayı çıkarsa şaşmamak lazım; YPG’ye silah vermenin ABD yönetimi açısından başka sonuçları da olacaktır.
Madem yola devam ediliyor, şimdi sırada 25 Mayıs’taki NATO zirvesi var. NATO zirvesinde Suriye’ye, Irak’a dair kararlar çıkabilir mi?
Trump İran’dan söz edip duruyor? İran’a karşı Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyabilir mi?
Bunlar önümüzdeki birkaç günün soruları olacak.
Ve NATO zirvesi sırasında Erdoğan’ın AB yönetiminden Jean-Claude Juncker ve Donald Tusk ile görüşmesi de bekleniyor. Uzun bir aradan sonra AB yetkilileriyle ilk temas olacak bu ve Trump ile olanın aksine 15 Temmuz 2016 darbesinden bu yana Olağanüstü Hal koşullarına bağlı olarak hak ve özgürlükler ortamındaki gerilemeler gündeme gelecek ister istemez.
Ama orada da iplerin kopmasını, köprülerin yakılmasını beklemek gerçekçi değil.
Virgüllerle bölünmüş uzun ve zorlu cümleler bizi bekliyor.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş