Paylaş
Dün geceden itibaren bölgemizdeki çetrefil sorulara bir yenisi daha eklendi: Katar emiri koltuğunu ne pahasına koruyacak?
Ve devam sorusu: Emir’in koltuğunu korumak için ödeyeceği bedelden sonra Türkiye Katar’la yine bu kadar iç içe kalabilecek mi?
Tabii bir de Emri Thamim el-Thani’nin ABD Başkanı Donald Trump karşısında dik durup, hadi Suriye’de El Kaide bağlantılı grupları bir kenara bırakalım, diyelim Müslüman Kardeşler ve Hamas’ın aslında iyi insanlar olduğunu söylediğini var sayalım. O durumda Katar ne olur, Türkiye nasıl davranır?
Bu sorular Türkiye’ye gelen Katar ve Kuveyt kaynaklı sıcak paradan tutun da Suriye savaşından bu yana kurulan yeni dış politika eksenlerine dek yakın geleceğimizi, güvenlik ve refahımızı etkileyecek cevaplar bekliyor.
Evet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 6 Haziran iftar konuşmasında, bir gün önce Suudi Arabistan’ın başını çektiği Katar’a yaptırım uygulanması hamlesini yanlış bulduğunu açıklamıştı. Henüz Ankara’nın resmi tam olarak göremediğini açık yüreklilikle kabul eden Cumhurbaşkanı, bununla birlikte Katar’ın yalnız bırakılmayacağını söylemişti.
Yiyecek yardımı bir yana, o konuda kimsenin bir şey söylediği yok. Onu Ramazan günü Katar’daki din kardeşlerine gıda sevkiyatını engelleyen Suudlar, Arap emirlikleri düşünsün.
Ancak Erdoğan’ın bu sözü üzerine AK Parti 7 Haziran’da Katar ile imzalanmış iki askeri anlaşmanın Meclis onayını öne alması ciddi tartışmaya yol açtı. CHP, MHP ve HDP grupları, anlaşmaların içeriğine değil, zamanlamasına karşı çıktılar: Türkiye bir kez daha Arap ülkeleri arasındaki ihtilafa taraf oluyor görünecekti. Suriye’den ders çıkarılmamış mıydı?
O arada İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif de atlayıp Ankara’ya gelmişti. (Zarif havadayken IŞİD Tahran’da Meclis binasını ve Humeyni’nin türbesini basmış, 12 kişi öldürmüştü.)
Erdoğan bir yandan İslam İşbirliği Örgütü dönem başkanı sıfatıyla diplomasi yürütüyor, arabuluculuk teklif ediyordu ama diğer yandan İran ile birlikte Katar Emirliğine sahip çıkan yegane ülke konumunda görünüyordu.
Suudi Arabistan’ın “Dışarıdan arabulucuya ihtiyaç yok” açıklaması, Almanya’yı ziyaret eden Dışişleri bakanı Adil el-Cübeyir’den geldi; Ankara gibi Berlin de yardım teklif etmişti çünkü. (Almanya’nın sanayi devlerine Katarlıların açık ve gi,zli ortaklıklarının ortaya dökülmesi an meselesi deniyor diplomatik kuliste.) Suudi bakan ise Katar ile ilişkilerin düzelmesinin koşullarının belli olduğunu söyledi: İran’la flört etmeyi bırakacak, terör örgütlerine desteği kesecekti.
Bu teklifte Ankara’yı rahatsız edecek yan, Suudi Arabistan’ın Müslüman Kardeşler (İhvanı Müslimin) ve onun Filistin’deki uzantısı olan Hamas’ı da terörist örgüt saymasıydı.
Oysa ABD Başkanı Trump’ın iş başına geldikten sonra Müslüman Kardeşleri de IŞİD ve el-Kaide gibi terör örgütleriyle bir tutmasına Cumhurbaşkanı Erdoğan itiraz etmiş, İhvanı bir ideolojik hareket saydığını söylemişti.
Üstelik Kardeşlik Cübeyir’in basın toplantısından sonra bir açıklama yayınlamış, kendileri gibi bir “ılmlı İslamcı hareketi” teröristlikle suçlayan Suud Krallığının yanlış yaptığını söylemişti.
Trump’ın aslında Suudi bakanın açıklamasına da “Sen karışma” dercesine yaptığı hamle, Meclis’te Katar ile askeri yardım anlaşmalarının onaylanmasından kısa süre sonra geldi.
Trump, Katar Emiri el-Thani’yi aramış, tarafların sorunu kendi aralarında çözmesine yardımcı olabileceğini, hatta istiyorlarsa onları Beyaz Saray’da bir araya getirebileceğini söylemişti.
Yani Amerikan Başkanı El-Thani’ye 5 Haziran’da ona yaptırım ilan eden Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleriyle Beyaz Saray’da buluşturmayı, kabul ederse bu toplantıya ev sahipliği, abilik yapacağını söylüyordu.
Oysa aynı Trump daha 21 Mayıs’da Katar’ı radikal İslamcı hareketlere destek verip İran’la yakınlaşmakla suçlamış, 6 Haziran’da attığı twit mesajında Katar’ın başına gelenlere “Ben söylemiştim” diye dolaylı destek vermişti.
Durum açık aslında: ABD Suudi Arabistan’la imzaladığı 110 milyar dolarlık dev silah anlaşması sonrasında, Arap yarımadasında sadece onun borusunun ötmesi ve İran’a karşı Araplar içinden çatlak ses çıkmaması için ağırlığını koymuş görünüyor.
İşte o yüzden dün geceki o telefon konuşmasından sonraki can alıcı soru, zaten dört yıl önce babasının yerine Suud destekli kansız bir saray darbesiyle geçirilmiş olan Katar emirinin ne yapacağı.
El Thani, ola ki Trump’a rest çekerse, o koltuğu korumasının güç olduğunu görebiliyor. Bu durumda yerine gelecek yeni emir ABD-Suud çizgisinde siyaset izleyecektir.
Yok, rest çekmez de Trump’ın abiliğini kabul ederse, koltuğunu korumak için bedel ödeyeceği, şimdiye dek izlediği siyasi çizgiyi değiştirmek zorunda kalacağı ortada.
El Thani’nin Suriye’de bugüne dek desteklediği gruplara desteğini kesmesi onun için en kolayı. Ancak ona yaptırım uygulayan dört ülkenin de üzerinde anlaştığı bir başka koşul da Müslüman Kardeşler konusu.
Görünen o ki, El Thani kalsa da gitse de, Katar’ın bundan böyle Müslüman Kardeşler, Hamas konularında izlediği siyaset değişecek. Muhtemelen İhvan yöneticileri, en azından belli başlı isimleri artık Katar’da barınamayacak, gidecek yer arayacaklar. Geçmişte bazı isimlerin Türkiye’de yerleşme taleplerine yine AK Parti hükümetleri sıcak bakmamıştı, ama bu tür talepler tekrarlanırsa sıkıntı da yaşanabilir. Yani o netameli konu şimdilik belirsiz.
Peki, Katar’ın son dönemde AK Parti hükümetlerini memnun eden Türkiye’ye yatırım politikası, sıcak para girişi bundan böyle de devam edecek mi?
O konuda belirsizlik var.
Kesin olan tek şey varsa, o da Katar’ın artık 5 Haziran öncesi Katar olmadığı ve olamayacağı.
Dolayısıyla ilişkileri geliştirmek istediğimiz Katar artık eski Katar olmayacak.
Türkiye’nin de mevcut Katar yönetimi ve temsil ettiklerini korumak uğruna diğer Arap ve Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerini daha fazla zayıflatmasında çıkarı bulunmuyor.
O nedenle dünden, 7 Haziran öğle saatlerinden bu yana olan gelişmelere hızla bakmamızda fayda var.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş