Fethullahçılarla mücadelede zaaflar

Sadece hükümet değil, muhalefet de 15 Temmuz’un arkasında Fethullah Gülen ve örgütünü görüyor.

Haberin Devamı

Muhalefet partileri de darbe girişimi sorumlularının yargılanması, gerekse devlet kademelerine haksızlıkla girmiş olanların temizlenmesini istiyor.

 

Ancak hükümetin Olağanüstü Hal altında izlediği mücadele yöntemi Fethullahçılarla mücadelenin ne kadar ciddiyetle, ne kadar “üzüm yemek” amacıyla yapıldığı konusuna gölge düşürüyor.

 

Mesela bu gölge, Gülen’in ABD’den istenmesi, AB ülkelerinde dışlanması gibi girişimleri de etkiliyor.

 

Birkaç başlık altında toplamak mümkün:

 

1- KOMİSYON: Meclis’te 15 Temmuz darbe girişimini araştırmayı amaçlayan komisyon, kuruluşundan üç ay kadar sonra, 4 Ekim’de yaptı ilk toplantısını. AK Parti’nin bu komisyona geçmişte Gülen’e toz kondurmamış, her fırsatta savunmuş, Gülen’i tehdit görüp eleştirenleri “ceviz kadar beyinleri” türünden hakaretlerle kınamış Reşat Petek ve Hüseyin Kocabıyık gibi isimleri ataması eleştirilmişti. Komisyonun CHP’li üyelerinden Aytun Çıray, Petek’in AK Parti çoğunluk oylarıyla komisyon başkanı seçilmesini eleştirdi.

 

Haberin Devamı

2- SORUŞTURMA: 15 Temmuz soruşturmaları Gülen çerçevesinde kalmadı. PKK zaten sürekli gündemde olduğu için terörle mücadele kapsamında anlaşılabilir bir konu. Ancak kapsam CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na “bütün muhalif sesleri kısılmaya çalışılıyor” eleştirisi yaptıracak kadar genişlemiş durumda. Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) yoluyla görevden alma ve işten çıkarmalara CHP ve MHP’den gelen tepkiler, hükümeti HDP’nin de katılımıyla KHK komisyonu teklif etmeye, yani soruşturmalarda kantarın topuzunun kaçmış olabileceğini kabul etmeye itti.

 

3- BASIN: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne göre, 2016’da zirveye çıkan kapatma vakalarıyla basın-yayın sektöründe çalışanların neredeyse üçte biri işsiz kalmış bulunuyor. Bu gerçekten ürkütücü bir rakam… En son IMC televizyonunun canlı yayında kapatılmasına tanık olduk. Halen 125 gazeteci, yazar, editör, yayıncı cezaevinde. Bunların 18’i 15 Temmuz’dan önce hüküm giymiş bulunuyor. Gözaltına alınıp bir süre sonra serbest bırakılanları, ifadeye çağırılanları, pasaportlarına el konulanlar var. Medyada çeşitlilik azaldıkça, haber çeşitliliği de azalıyor; bu demokratik işleyiş için iyi değil ve soruşturmaların amacına dair de sorulara yol açıyor.

 

Haberin Devamı

4- AK PARTİ: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Yanılmışız, Rabbim ve halkım affetsin” demesi aslında Fethullahçıların devlet kademelerinde kırkı yılı bulan varlığında üst makamlara, etkin görevlere gelmesinin AK Parti iktidarında olduğu gerçeğinin özeleştirisiydi. Sadece devlet makamları da değil, mesela zenginleşmelerinin de. Fethullahçılar gerçeğinin siyasi bağlantıları olmadığına kimse inanmıyor; orada bir ilçe başkanı, burada bir belediye başkanından değil, milletvekilleri, bakanlardan söz ediyoruz. Başbakan Binali Yıldırım ise 4 Ekim’deki konuşmasında AK Parti grubunda “FETÖ bağlantısı” arayanların başka maksatları olduğunu söyledi ve çattı. Ama Fethullahçıların bürokraside (daha 4 Ekim’de 13 bin polis daha açığa alındı), yargıda, muhalefet partilerde yer ettiği öne sürülen Fethullahçıların, oyların yarısını alan AK Parti’de alT kademede birkaç isme kanca atabildiğini söylemek inandırıcı değil. Bu korumacılık muhalefetin “Ev temizliğini önce sen başlat” eleştirisine yol açıyor ve mücadeleyi zayıflatıyor.

 

Haberin Devamı

5- DİPLOMASİ: Türk diplomatları daha iki yıl öncesine dek hükümet talimatıyla bulundukları ülkelerde Gülen okullarına kolaylık sağlanması, geliştirilmesine çalışıyorlardı. Bakan ziyaretlerine Gülen okullarını koymayı ihmal eden büyükelçiler zılgıt yiyor, kariyeri tehlikeye düşüyordu. Türkiye’nin yeni büyükelçiliklerinin açılması için izlenecek ölçüler arasına Gülen okullarının bulunması konulmuştu. Şimdi aynı Türk diplomatları yine aynı hükümetlere bunların birer terörist yuvası olduğunu anlatmak, kapattırmaya çalışmak talimatı almış durumda. Bu durum Türkiye’nin saygınlığına gölge düşürüyor. Zaten şu ana dek Azerbaycan ve KKTC dışında işbirliği yapan olmadı.

 

Haberin Devamı

Bu alandaki bir başka sorun da ABD ile yaşanıyor. Hükümet 15 Temmuz konusunda Türkiye’nin ABD ve AB’deki müttefiklerinden yeterince anlayış görmediğinden yakınmakta haklı; adeta darbenin yenildiğine üzülenler oldu. Keza ABD ile aradaki anlaşmaya göre hakkında tutuklama kararı verilmiş bir kişinin gözaltına alınması gereği de ortada. Ancak başka ülkelerinin yargısının bizim siyasi irademize göre hareket etmeyeceğini anlamak da gerekiyor. Bu konuda verilen demeçlerin (hele Rıza Zarrab’ı savunup savcısının –yapılmamış- Türkiye ziyaretini Fethullahçıların ödediğini söylemek türü maddi hataların) ters tepme ihtimali yüksek.

 

6- FETÖ: Burada bir hukuki sorun var. Çünkü Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ), onların kendilerine koyduğu bir isim değil; zaten hangi terör örgütü kendisine terör örgütü diye isim koyar? Bu bizim savcıların koyduğu, Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) benimsediği, siyasetçilerin de (belki de eskiden laikler ve solcuların Fethullahçılara taktığı Feto ismini çağrıştırdığı için) pek sevdiği bir kısaltma. Oysa mesela PKK, örgütün kendisine koyduğu isim. DHKP-C de öyle. IŞİD (ya da DEAŞ) ya da El Kaide de öyle; o isimlerle yasaklanıyorlar. Fethullahçılar ise kendilerinden FETÖ diye bahsetmiyor, o isim takılmış bir isim. (Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kaçırmak ya da öldürmek kastıyla Marmaris’e giden Fethullahçı özel kuvvet üyelerinin helikopterde birbirlerine “Herkes Hizmet’ten değil mi?” gibi sorular sorduğunu ifadelerden öğrendik.) Fethullahçılar kendilerini barışçı bir eğitim ve kültürel diyalog hareketi gibi göstermek üzere çeşitli isimler altında örgütlendi. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan ABD’deki Rumi Vakfına, ticaret ağını oluşturan TUSKON’a dek; buna da Hizmet Hareketi adını taktılar. Kısaca, kendisine FETÖ demeyen bir örgütü o isimle terör örgütü saydırıp yasaklatmaya çalışmak da hiç kolay değil.

 

Haberin Devamı

Bu mücadeleyi samimi ve etkili bir şekilde yürütmek için önce sorunla ve sorunun bütün boyutlarıyla yüzleşmek gerekiyor. Yüzleştikten sonra da gerek iç kamuoyuna, gerek dış muhataplara “Ben öyle diyorsam öyledir” anlayışıyla değil, sabırla hitap etmek gerekiyor ki bir daha bu işler tekrarlanmasın, halk arasında söylendiği şekilde “Fethullahçılar gidip yerine mettullahçılar gelmesin”.

 

Bu yapılmadan sonuç almak ne yazık ki zor görünüyor.

Yazarın Tüm Yazıları