Paylaş
Biraz sonra, 25 Nisan saat 02.00'de başlayacak harekât kendilerine bildirildi ve bölgede askerleri varsa, zarar görmemesi için çekmeleri istendi.
Ama bu girişim, hem Türkiye'nin NATO müttefiki ABD'nin, hem de NATO hasmı Rusya'nın Sincar harekâtını kınamalarını engellemedi.
Hatta PKK'nın Sincar'a yerleşimine karşı olduğu bilinen Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi dahi kınadı; Ankara 4 Peşmerge'nin hava harekâtında 'yanlışlıkla' öldürülmesi nedeniyle üzüntülerini Mesud Barzani'ye iletti.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Sincar'ı vurabileceği haftalardır konuşuluyordu oysa. Hatta bir askeri harekâtın bu kadar önceden ilan edilerek mi yapılacağı, rakibin önlem alıp oraları boşaltacağı eleştirileri dahi yapılıyordu.
O zaman bu kadar tepki ne anlama geliyordu?
Özellikle de ABD'nin tepkisi...
Diplomatik kuliste bu soruya cevap olabilecek bazı yanıtlar bulmak mümkün. Şöyle ki:
* ABD, IŞİD'e karşı Rakka harekâtını aylarca geciktirdi. Bunda Türkiye'deki referandum sürecinin de payı oldu. Amerikalılar böylelikle, Türkiye tarafından referandum sonucunu etkilemeye çalıştıkları suçlamasına muhatap olmak istemediler.
* Artık referandum geçti ve Amerikan Merkezi Komutanlık (CENTCOM) yaz sıcakları bastırıp çöl harekâtı koşullarına dönmeden Rakka harekâtını başlatmak istiyor.
* Milli Savunma Bakanı Fikri Işık'ın geçtiğimiz hafta ABD'de yeni bir "YPG'siz Rakka" teklifi sunmasına, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın CNN International'de bunu tekrarlamasına karşın, henüz ABD'den Türkiye'siz plandan vaz geçildiğine dair bir açıklama gelmedi.
İşte Sincar harekâtı böyle bir zamanlama ile icra edildi.
Harekâtın hemen ardından PYD lideri Salih Müslim, ABD önderliğinde (ne tuhaftır ki Türkiye'nin de parçası olduğu) koalisyonu Türkiye'nin saldırılarına dur demeye çağırdı.
CENTCOM bunun üzerine vurulan PKK mevzilerini yerinde görmek için bir subayını olay yerine gönderdi, hem de aranan bir PKK militanının rehberliğinde.
Dahası, CENTCOM Twitter hesabı üzerinden Türkiye'nin IŞİD'e karşı fedakârlıklar gösteren ortaklarını vurmuş olmasını kınadı.
Peki, nasıl oluyor da PKK'yı terörist sayan, 1999'da Abdullah Öcalan'ı CIA aracılığıyla paketleyip MİT'e teslim eden ABD şimdi PKK'ya destek oluyor?
İşin kökünde önceki ABD Başkanı Barack Obama'nın kararsız Suriye politikası ve I dönem Türkiye'nin izlediği bugünkünden farklı Suriye çizgisi var.
Obama kendi askerini Suriye bataklığına sokmamak için PKK'nın Suriye kolu PYD ve onun askeri kanadı YPG'yi piyade olarak kullanmaya karar verdi.
PKK da bu karardan bir Kürdistan çıkarma fırsatı gördü. Türkiye'ye kağıt üzerinde söz fırsatı tanımamak için de bazı Arap aşiretlerini işe katarak Suriye Demokratik Güçleri (SDG) diye bir proje örgüt oluşturdular.
İşte Amerikalı subaya rehberlik eden PKK yöneticisi o yüzden SDG üniforması taşıyordu.
O yüzden artık PKK askeri kamplarını sırf Türkiye'ye karşı ABD koruması almak için SDG adı altında kuruyor.
İşin aslı, ABD Suriye'de IŞİD'e karşı mücadelesinde PYD/PKK'ya o kadar bağımlı hale geldi ki, her türlü şantaja da açık durumda.
Yani Salih Müslim aslında ABD'ye 'Türkler bizi vurmaya devam ederse, Rakka'ya yoğunlaşmayız, istediğiniz gibi savaşamayız' demek istiyor.
Rusya'nın SDG'ye, PKK'ya böyle bir bağımlılığı yok; zaten Suriye rejim güçleriyle işbirliğinde.
Ancak IŞİD'e karşı savaştıkları için PYD/PKK varlığını Türkiye'nin harekâtına karşı korumaya alıyor.
Bir de sanırım Vladimir Putin, iki NATO üyesi ülke lideri Tayyip Erdoğan ve Donald Trump'ın PKK nedeniyle yaşadıkları gerilime körükle gitmekten zevk alıyor.
Erdoğan, 16-17 Mayıs'ta ABD seyahati sırasında Trump ile görüşeceğini açıkladı.
O tarihe dek ABD Rakka harekâtına SDG ile planladığı gibi başlar mı?
Bu önemli bir soru.
Ya da başlar ve hayır cevabı almak için 'gel sen de katıl' diyerek Ankara'nın daha da nasırına basar mı?
Her halükârda Erdoğan-Trump görüşmesi öncesi, Fethullah Gülen'den Reza Zarrab'a, oradan genel olarak Suriye çelişkilerine ek olarak bir de Sincar-Rakka sorunu çıkmış durumda.
Üstelik bu süreç 16 Nisan referandumunu soru işaretleriyle geride bırakan Erdoğan'ın 21 Mayıs'taki AK Parti kongresiyle gücünü daha da artırma süreciyle çakışıyor.
Avrupa Birliği (AB) ile idam cezası ayrımına yaklaşan yolu hiç saymıyoruz bile.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi dün İstanbul'daki Atlantik Konseyi konferansında 'güçlü, müreffeh ve demokratik' Türkiye'yi desteklemeye devam edeceklerini söyledi.
Satır arası mesajlarla dolu bir konuşmaydı.
Sıcak günlerden geçiyoruz ve hararet daha da artacak gibi görünüyor.
Paylaş