Paylaş
Haberi bu çarpıtma açısıyla verirlerse HDP tabanındaki Kürt seçmende, “Evet çıkarsa PKK ile diyalog yeniden başlayabilir” işmarı verilmiş olacağı düşünülüyordu belki de.
Oysa Cumhurbaşkanı şöyle konuşmuştu:
- “(FETÖ-PKK ilişkisini vurgulayarak) Temizlemeye devam ediyoruz. Artık devletin içinde sizi örgütün kucağına atacak kimse kalmayacak. Bizim muhatabımız sizsiniz.
- “Biz söyleyecek sözü olan, projesi olan, derdi olan herkesle konuşmaya, görüşmeye, birlikte yol yürümeye hazırız. Tek bir şartımız var; kimsenin elinde silah olmayacak”.
Görüldüğü üzere Erdoğan 2015’te 7 Haziran seçimlerinden sonra kesilen PKK ile MİT üzerinden diyalogun yeniden başlamasına dair bir şey söylemiyor. Belli ki AK Parti Diyarbakır teşkilatı kitlede bu yönde bir beklenti olduğu bilgisini iletmiş. Belli ki bu yöndeki beklenti 16 Nisan Anayasa referandumundan çıkacak “Evet” oyuyla ilişkilendirilmek isteniyor.
O kadar ki, HDP kendi “Hayır” oyuyla bağ kurulmasın diye kendince hamlelerde bulunuyor. Mesela HDP eş-başkanı Selahattin Demirtaş, hapishane koşularını protesto nedeniyle başlattığı açlık grevini Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın 3 Nisan’da HDP’nin İmralı heyetinden Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan ile görüşmeyi kabul etmesi sonrası bitirdi. Tam da Erdoğan’ın Diyarbakır mitinginden bir gün önce... Bu görüşme uzun aradan sonra AK Parti hükümetiyle HDP arasında kamuya açık ilk görüşme olacak.
Algıların gerçeklerin ötesine geçtiği günleri yaşıyoruz.
Ama Erdoğan, “aracıyı aradan çıkartma” yaklaşımıyla adeta “örgütle konuşmam, halkın taleplerini dinlerim” demek istiyor. Derdi olan Erdoğan’a gidecek yani, örgüt bir yana, diğer kademelere de ihtiyaç bırakmayan bir yaklaşım bu. Meclis zaten bu işlerle uğraşmayacak “Evet” çıkarsa, aynı zamanda çoğunluk partisinin başkanı olacak cumhurbaşkanının istediği yasaları fazla da oyalanmadan çıkarması beklenecek.
Öte yandan Erdoğan’ın kendisine –görünürde- “Devlet bölücülerin eline geçmesin, müzakere değil mücadele” şartıyla destek veren MHP lideri Devlet Bahçeli’yi 16 Nisan öncesi bu tür beklentilerle gücendirmek istemeyeceği de düşünülmeli.
Yani başlıktaki sorunun cevabı “Hayır”; Erdoğan Diyarbakır’da “Evet çıkarsa PKK ile yeniden diyalog başlayabilir” mesajı vermiş değil.
Üstelik Erdoğan’ın Diyarbakır mesajı, mesela 2012’de diyalog başlamadan önce, PKK saldırıları ve güvenlik operasyonları yine zirvedeyken verilen “Silah bırakmadan konuşacak bir şey olmaz” mesajlarından da farklı. PKK o zaman da silah bırakmamıştı, ama “çatışmasızlık” zemininde İmralı’da Abdullah Öcalan ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve HDP’liler kanalıyla görüşmeler başlamıştı. Bu defa Erdoğan Diyarbakır meydanında halka “Örgüt yok, muhatap sizsiniz” diyor. Ve bu mesajla “Hezar caran ere” diye Kürtçe söyleyerek “Binlerce kere evet” oyu istiyor.
Alır mı? Tek derdi yol, köprü, doğal gaz filan olmayan Diyarbakır verir mi? Diyarbakır’dan başka, mesela PKK’nın barikat-hendek kalkışmasıyla güvenlik güçlerinin misliyle mukabelesi arasında kalıp felaketi yaşamış, kısmen yerle bir edilmiş Şırnak verir mi? Başbakan Binali Yıldırım’ın yine 1 Nisan’da konuşma yaptığı Van verir mi? Belki de verir… Görmek için şurada 13 günümüz kaldı.
Peki, Diyarbakır Erdoğan’ın istediği gibi “Ere” dese de demese de, Türkiye “Evet” dese de demese de 16 Nisan sonrasında PKK ile yeni bir diyalog sürecine girer mi?
Bu soruyu sonuç ne olursa olsun 16 Nisan sonrasında MHP lideri Bahçeli’nin bu konudaki itirazlarının önceki kadar etkisi kalmayacağını, hatta karşı çıkarsa yeniden ırkçılık suçlamalarına muhatap olabileceği ihtimalini aklımda tutarak soruyorum.
Bu soruyu sorarken aklımda tuttuğum konulardan birisi de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Mart sonu-Nisan başı PKK’nin bitirileceğine dair beyanları; PKK Mart’ta bitmedi ama Nisan da daha yeni başladı. Yeni Türk medyasının “usta kalemleri” Kandil’e yapılacak bir yıldırım baskından Kandil’in de yer aldığı Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin desteğinden söz ediyorlardı birkaç hafta öncesine dek. Barzani “Evet”e destek beklentileri arasında geldi, döndü ama döndüğünde Kerkük’te bayrak krizi çıktı ve Barzani bağımsızlık referandumu açıkladı.
Şimdi yeniden soruyorum: 16 Nisan sonrası yeni bir diyalog süreci başlar mı? Başlar mı, başlamaz mı? Başlamalı mı, başlamamalı mı?
Peki, bu soruya cevap verenler Suriye ve Irak’ta neler oluyor, dönüp bakıyorlar mı bu üstümüze çöken “Vururuz kırarız, kim karışır” hamasetini bir kenara bırakıp?
İster PKK, ister PYD, ister KDP olsun, Kürt örgütlerinin ABD-Rusya etki alanlı arasında bir o yana bir bu yana savrulduklarını, bunun Türkiye’nin yararına olmadığını, bunun bölgede yaşayan halklar yararında, oradan oraya savrulan, hayatını süper güçlerin çıkarlarına feda eden insanların yararına olmadığını görüyorlar mı?
Diyalog doğru adımdı, 2012-2015 arası kan durmuştu, barış umudu vardı ve bu sürecin adı bizzat Erdoğan tarafından Meclis kürsüsünden böyle telaffuz edilmişti.
Yöntem doğru değildi; bir aşamada Meclis devreye girmeli, siyasi partiler devreye girmeliydi.
Diyalogun bitmesinde bu yöntem yanlışlığının da bir payı oldu. Çok kan döküldü, şehitler verildi. IŞİD barbarlığının ortaya çıkması Türkiye’nin elinde değildi ama başka vahim hatalar da yapıldı; onlar ayrı bir yazının konusu olacak.
Suriye’deki durum sürdürülebilir değildir. Er geç Türkiye’ye şimdi göremediğimiz, belki görmek istemediğimiz olumsuz yansımaları devam edecektir; Irak da öyle.
Oysa o diyalog döneminde Kürt kartı Türkiye’nin eline geçmiş görünüyordu.
Türkiye Kürt sorununda çözümün bir parçası olma şansını, kendi inisiyatifiye çözüm bulma şansını yakalamıştı.
Yine yakalar mı? Sormamız gereken önemli bir soru bu?
Paylaş