Paylaş
Altı ay bizi Kasım’a getiriyor doğru… Kasım’a kadar veya Kasım’dan sonra neler göreceğimiz ise o kadar açık değil.
Erdoğan’a göre bu yol haritası 16 Nisan halkoylaması ardından Türkiye’nin siyasi ve idari sistemindeki dönüşüm için gerekli.
Erdoğan neden başka her şeyi uzun uzun izah etti de bu önemli dönüşüm programını “ayrıntılar sonra” diyerek geçiştirdi.
Siyasi kulisteki bilgilere göre bunun nedeni, bu yol haritasının henüz ince ayar aşamasına gelmemiş, tamamlanmamış olması.
Bunun nedeni de, Erdoğan’ın bu yol haritasına ince ayar yaparken içeride ve dışarıda biz dizi etkenin nasıl gelişeceğini görmek istemesi.
İçeride en önemli konu, Erdoğan’ın gerçekleştirmek istediği kadro değişikliğinin hızı ve şiddeti… Erdoğan’ın tercihi bu işi bir an önce ama sancısız, sessiz sedasız halledebilmek. Ancak bu iş o kadar kolay olmayabilir.
Çünkü önümüzde Başbakanlık kurumunun kaldırılmasından 600 kişilik Meclis’e uygun seçim yasasına dek Meclis’ten geçmesi gereken bir dizi uyum yasası var; bunların da Meclis’ten geçmesi zorunluluğu. Ve onları oylayacak olan AK Parti grubu hala Erdoğan’ın yenilemek istediği milletvekillerinden oluşacak, onlar da bunu biliyor olacak.
Erdoğan’ınsa şu sıra gönlünü hoş tutmaya çalışacağı bir ekibe değil, söylediğini sorgulamadan hızla uygulayacak bir ekibe ihtiyacı var.
Ama tek mesele de AK Parti içi meseleler değil.
Biz baktığımızda yalnızca Türkiye’de bir rayına oturma sancısı görüyoruz ama bir adım geriye çekildiğinizde dünyanın her yerinde benzeri sancıların çekilmekte olduğunu, ülkelerin, kuruluşların yeni bir denge arayışında olduğunu görebiliyorsunuz.
Kendi ülkesini yönetmekte ciddi sıkıntılarla karşı karşıya olan ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan’daki halini gördünüz, fazla ayrıntıya gerek yok. Kılıç dansı bir yana, Mısır’da darbeyle işbaşına gelen Abdülfettah Sisi ve Suud Kralı Salman ile ışıklı küreye el basmaları sahnesi var ki, insan gülsün mü, ağlasın mı bilemiyor.
Erdoğan 16 Nisan’dan bu yana Hindistan, Rusya, Çin ve ABD’de bulundu. Neticede dünyanın dört bir yanındaki güçlü ülkelerden bir nabız aldı.
Şimdi önünde 25 Mayıs var. Brüksel’de yapılacak NATO zirvesinde terörle mücadele ile Suriye ve muhtemelen Irak konuları ele alınacak. (Erdoğan bir ihtimal Brüksel’de Trump ile on gün içinde ikinci görüşmesini yapabilir.)
Suriye’de Rakka, Irak’ta Musul’un IŞİD’den alınması için harekât önümüzdeki haftalarda, belki günlerde hızlanmış olacak. ABD “YPG ile ilişkimiz taktik, kalıcı değil” diyerek Ankara’yı teskin etmeye çalışıyor.
Ama Brüksel temaslarının belki daha önemli maddesi Erdoğan’ın uzun aradan sonra Avrupa Birliği (AB) yetkilileriyle bir araya gelecek olması. Erdoğan’ın Jean-Claude Juncker ve Donald Tusk ile görüşmelerinde mutlaka 15 Temmuz askeri darbe girişimi ardından ilan edilen Olağanüstü Hal uygulamaları, yargı ve basının durumu ve idam cezası tartışmaları gündeme gelebilir.
Dün başlayan 15 Temmuz çatı davasında, mahkeme önüne tek sıra çıkarılan eski generallerin önüne idam cezasını simgeleyen urgan parçaları atıldığını gördük.
Ahalide böyle bir talep var ama bu talebin kontrolü de hükümetin elinde.
Erdoğan ise ölüm cezası konusunu yeni bir sandığın ülke gündemine gelmesi ihtimaline karşı elinde tutmak istiyor gibi; yoksa MHP lideri Devlet Bahçeli sürekli olarak “Getirin onaylayalım” diyor Meclis’te.
Oysa bu AB ile ilişkileri koparacak belki tek konu.
Erdoğan ise 21 Mayıs konuşmasında AB ile devam etmek istediğini ancak bu ilişkinin eşit ve adil olması gerektiğini söyledi. AB de istiyorsa, göçmen anlaşmasındaki şartları yerine getirmeliydi; vize serbestisi, yeni müzakere faslı açılması gibi. Erdoğan bunu dün Karadeniz Ekonomik İşbirliği teşkilatının 25’inci yılı dolayısıyla düzenlenen toplantıda da tekrarladı.
Oysa Avrupa kamuoyundaki hava, bırakalım müzakere faslını, Türkiye ile ilişkilerin kesilmesine doğru kayıyor. Bu havanın da AB hükümetleri tarafından (tıpkı Türkiye’deki idam cezası konusu gibi) kolaylıkla kontrol altına alınabileceğini söylenebilir.
Bu arada CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nın AB’ye 23 ve 24’üncü fasılları açma çağrısından da söz etmek lazım. Bu fasıllar, Olağanüstü Hal altındaki Türkiye’nin dışarıda en çok başını ağrıtan yargı ve özgürlükler konularında. Bu maddeler ise Kıbrıs Rum vetosu altında.
Özetle, eğer Erdoğan Brüksel’den AB-Türkiye ilişkilerinin geleceği konusunda ümitli dönerse, bu Erdoğan’ın iç siyasette izleyeceği hattı etkileyecek, tabii yol haritasına yapacağı ince ayarı da.
Erdoğan’ın yine de çok sert değişiklikler olmadıkça içeride ve dışarıda yol haritasını kesinleştirmek için Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in 24 Eylül’deki seçimde ne yapacağını görmek isteyeceği düşünülebilir.
Bir de CHP’nin referandumu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürme kararı ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü’nün aynı konudaki raporu var bekleyen.
Yani Suriye ve Irak’taki savaştan, AK Parti içi değişikliklere, oradan AB-Türkiye ilişkilerine dek bir dizi iç ve dış gelişme sanki bugünden Ekim-Kasım’a dek olan süreçte oluşacak gibi duruyor.
Bizi Kasım’da neyi beklediğini soruyoruz, ama bakarsanız işler sertleşirse, Kasım’a kalmadan da kestirmeden gidip masayı yeniden kurmayı düşünebilir Erdoğan.
Bütün ihtimaller masada aslında.
Paylaş