Paylaş
Dün, 25 Ekim’de Ankara’yı ziyaret eden Irak Başbakanı Haydar el-Abadi iki ülkenin işbirliği geleceğine övgüler düzerken, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yüzü gülüyordu: Ortak mücadele ve ekonomik işbirliğine vardık.
Oysa çok değil, daha bir yıl kadar önce, 11 Ekim’de Erdoğan, Abadi’ye hitaben “Haddini bil” diye çıkışıyordu; “Zaten benim muhatabım değilsin, kalitemde değilsin. Irak’ta senin bağırman, çağırman hiç de önemli değil, bildiğimizi okuyacağız.” Erdoğan Abadi2nin bir gün önce Başika kampındaki Türk askeri varlığından dolayı kendisini Irak’ın egemenliğini ihlal etmekle suçlayan ve derhal askeri çekilmesini isteyen demecine tepki gösteriyordu.
Erdoğan Türk askerinin Başika kampında IŞİD’e karşı savaşmak üzere Mesud Barzani liderliğindeki Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) peşmergelerine eğitim vermesini, Türk varlığının gerekçesi olarak gösteriyordu. O zamanlar Erdoğan ve Barzani’yi IŞİD’e karşı mücadele yanında birleştiren bir başka “düşman” vardı. PKK, Barzani bölgesindeki Kandil Dağları ile Suriye’de ABD Merkezi Kuvvetler (CENTCOM) desteğiyle kontrol altında tuttuğu “Rojava” arasında coğrafi devamlılığı sağlamak için Sincar ve civarını tam kontrol altına almak istiyor, Türkiye ve KRG de bunu istemiyordu.
Bağdat’ın ise Türkiye-KRG işbirliğine karşı durması için bir nedeni daha vardı: petrol ticareti. Barzani, IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinden birkaç gün sonra, otorite boşluğundan yararlanarak, aslında Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları dışında olan Kerkük’ü ele geçirmişti. Tabii Kerkük ve çevresindeki petrol kuyuları ve Kerkük-Ceyhan petrol boru hattının kontrolü de… Bağdat, Türkiye’nin bu hattan petrol nakliyatına izin vermesini de egemenlik ihlali sayarak uluslararası tahkime başvurmuştu; bu başvuru halen geri alınmış değil.
Bunların yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti hükümetleri Abadi (ve ondan önce de Nuri el-Maliki) başkanlığında Şii ağırlıktaki hükümetleri İran’ın etkisi altında sayıyordu; İran ise Irak ve Suriye’de Türkiye’nin karşı safındaydı.
Bir yıl önceki bu düşmanca tablonun yerini dün Ankara’da kameralara gülümseyip birbiriyle tokalaşan liderlerin fotoğrafları almıştı.
Bu dönüşümü Barzani’nin tek taraflı ilan ettiği 25 Eylül referandumu yoluyla Kürdistan bölgesinin Irak’tan bağımsızlığını alması girişimine borçluyuz. Barzani bu referandumu hemen bütün ülkelerin ama en çok da denize çıkışı olmayan bölgeyi çevreleyen Türk, İran ve Irak hükümetlerinin uyarılarına karşın yaparak üç ülkeyi aleyhine birleştirdi.
Erdoğan, Abadi ve İran lideri Hasan Ruhani, Barzani’nin, üstelik K BY dışında kalan Kerkük gibi şehirleri de içerecek şekilde bağımsızlık girişimine karşı ortak adımlar atma kararı verdi. Bu karar ardından üç ülke hava sahalarını kapattı, Irak hükümeti Kerkük’ü geri aldı, İran Şii milislerin onlardan korkulanı yapmamalarını sağladı.
Bu arada ilginç bazı gelişmeler de oldu. Örneğin Başbakan Yıldırım’ın Bağdat ziyaretini ertelemesi bazı kaynaklarca Başika kampı üzerine devam etmekte olan görüş ayrılığına bağlandı. Oysa Kerkük operasyonu başlamak üzereydi, iki başkent “güvenlik gerekçesi” üzerinde ağız birliği yaptı. İşin aslında Bağdat Ankara’nın Kerkük operasyonunda payı olduğu algısına yol açabilecek bir izlenim vermek istemiyordu. Yıldırım’ın Bağdat’ta olması beklenen gün Kerkük’ü geri alma operasyonu başladı. Ama aynı günlerde Türkiye dokuz yıl aradan sonra Irak’taki PKK kamplarına yöneli,k ilk kara operasyonunu hava desteğiyle başlattı ve Irak hükümeti topraklarında yürütülen bu askeri harekata herhangi bir tepki vermedi.
Neticede Abadi’nin Ankara’ya geldiği gün, Barzani referandum kararlarını dondurduğunu açıkladı. Bu durum, Barzani’nin ABD’nin –hiç açıkça söz vermemiş olduğu halde- bağımsızlığını destekleyeceği yolundaki var sayımından, hesap hatasından başka planı olmadığını da ortaya koydu.
Evet, Barzani’nin cebinde artık halkının bağımsızlık talebinin sandıktan çıkmış hali var ama bu zaten bilinmeyen bir şey değildi. Barzani’nin siyasi hayatının 25 Eylül öncesine göre daha kolay olduğunu söylemek mümkün değil.
Ama Barzani’nin Kürt bağımsızlık girişiminin Türkiye, Irak ve İran’a komşuluk ve işbirliğinin önemini bir kez daha hatırlattığını söylemek mümkün…
Paylaş