Paylaş
Dün Meclis’te bütün muhalefet partileri bu konuyu açtı.
Onların deyişiyle “çaycıyı, çorbacıyı”, “teyzeyi ablayı” mahkeme önüne çıkaran, tutuklatan savcılar, en küçük şüphede toplu işten çıkarmalara giden hükümet, nedense henüz büyük balıklara, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin deyişiyle “yılanlara, çıyanlara” gelemedi.
Sadece muhalefet partileri değil, vatandaş da konuşuyor bunları.
Konunun yenden alevlenmesinin birkaç nedeni var.
Bunların başında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, Fethullahçı olduğunu kendisinin de söylediği damadı Ömer Faruk Kavurmacı’nın tahliyesi geliyor.
Tahliye sağlık gerekçesine dayandırılıyor, epilepsi krizlerine. Kötüdür, bilen bilir. Ama son on yıla dönüp bakarsanız çok daha vahim durumdaki kaç tutuklunun, kaç mahkûmun içeride acımasızca ölüme terk edildiğini görebilirsiniz. Ergenekon’un finansörü suçlamasıyla içeri alınan küçük işletme sahibi Kuddusi Okkır’ın gözler önünde eriyip gidişini hatırladınız mı?
Başkanlık sistemine geçiş için 16 Nisan halkoylamasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yanında yer alan, hatta daha dünkü grup konuşmasında dahi ABD’deki duruşunu öven Bahçeli bu konuda bu kadar sert sözler söylüyorsa, Erdoğan’ın ciddiye alması gerekiyor.
Çünkü “siyasi bağlantı” sorgulayanlar aslında AK Parti’deki siyasi bağlantıları demek istiyor.
Çünkü Erdoğan 21 Mayıs itibarıyla aynı zamanda ve yeniden AK Parti Genel Başkanı.
Çünkü 2002-2012 arasında Fethullah Gülen ve (Deniz Baykal’ın deyişiyle) devlet içindeki F-tipi yapılanma ittifak içindeydi.
Fethullahçılar daha önceki iktidarlar devrinde yargıda, güvenlik, idare ve eğitim bürokrasisinde tuttukları köşe başlarını olduğu gibi AK Parti hizmetine sundular ve onlar da bunu sevinerek kabul etti. Yargı, polis ve eğitimi neredeyse tamamen Fethullahçıların taşeronluğuna veren AK Parti hükümetleriydi.
Şimdi “Fethullahçı Terör Örgütü- FETÖ yöneticiliği” suçlamasıyla hakkında arama emri olan, yıllar içinde elde ettiği bütün devlet bilgilerini şimdi muhtemelen Almanya, İsveç, İngiltere ya da her neredeyse orada isteyenin hizmetine sunma konumunda olan Zekeriya Öz’e zırhlı başbakanlık aracını tahsis eden, lütfen kusura bakmasın ama dönemin başbakanı Erdoğan idi.
Erdoğan’ın Fethullahçıların aslında kendisi ve iktidarını hedeflediğini ilk defa olanca açıklığıyla anlaması 2012 başında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın sorgulanmak istemesiyle oldu. Gerçi Erdoğan o zaman da hala kapıları açık tutuyor, “Ne istediler de vermedik?” diyordu.
İpler 17-25 Aralık 2013 soruşturmalarıyla koptu. 2014’de devlet içindeki paralel yapılanma PKK kadar tehlikeli bir terör örgütü olarak ilan edildi. 15 Temmuz darbe girişimi ise açık savaş ilanı oldu.
Çünkü darbe girişiminin hükümet, muhalefet, askerin geri kalanı ve sokağa dökülen halkın gayretiyle yenilmesi ardından “Aldatıldık. Rabbim ve milletim bizi affetsin” diyen ve bu samimiyetle takdir toplayan Erdoğan’ın kendisiydi.
Şimdi onu uygulamada da göstermek gerekiyor.
Çünkü daha alt düzeydeki AK Parti yetkililerinin “Biz zaten 17-25’ten sonra ev temizliği yapmıştık” demeleri anlaşılan ikna edici bulunmuyor.
Darbe girişimini Gülen’in talimatıyla planlayıp uygulamakla suçlanan koca koca generaller, albaylar 22 Mayıs’tan itibaren hâkim karşısına çıkmaya başladı. Sanki o uçakları uçurup Meclis’i bombalatanlar, tankları yürütüp, halka ateş açtırıp 249 kişiyi bir gecede katlettirenler inlerle cinlermiş gibi hepsi olaydan hiçbir haberleri olmadığını söylüyor.
Suçu olan cezasını çeksin, adalet bunu gerektirir.
Ama adalet aynı suçu işleyen herkesin aynı cezayı çekmesini ve suçu olmayanın da peşinen suçlu gibi cezalandırılmamasını da gerektirir.
Bakın dün işten atılmalarını protesto için sürdürdükleri açlık grevlerinin 72’inci gününde içeri atılan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın durumuna “Açlık grevi dinimizce uygun değildir” yorumunu yapan TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Said Yüce’ye Özakça gözaltına alınmadan önce ne karşılık vermiş: “Adaletsizlik dine uygun mu?”
Gözler Erdoğan’da çünkü Anayasaya göre “bağımsız ve tarafsız yargımızın savcı ve hâkimleri, solcu öğretmen sendikalarına varana dek her köşedeki Fethullahçıları bulabiliyorlar, ama nasıl oluyorsa, bu kadar zaman süren ortak mesaiye, bütün o atamalara, ‘hocaefendinin elini öptüm, selamını getirdim’ müjdelerine filan karşın AK Parti’nin yakınından dahi geçemiyorlar.
Sadece Hakan Şükür mü vardı Türkiye’nin yarısının oyunu alan partide Fethullahçı olarak yani?
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş