Paylaş
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 22 Eylül değil, daha önceki görüşmelerinde Başbakan Binali Yıldırım’a “Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) soruşturmalarında yaşanabilecek mağduriyetlere” ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerdeki hatalara dair görüşlerini yazılı olarak sunmuştu.
Yıldırım, bu görüşlerin dikkate alınacağını söylemişti.
Bunlar arasında ne vardı? Mesela askeri hastanelerin kaldırılmasının getireceği sorunlar vardı. Uluslararası uygulamalar açısından da soruna, yine 15 Temmuz sonrası hükümetin kararları içinde çözüm bulunabilir, örneğin Milli Güvenlik Üniversitesi’nin Tıp Fakültesi olarak yeniden yapılandırılabilirdi.
Mesela KHK’lar Olağanüstü Hal sonrasında da geçerli olacak şekilde kanuni düzenlemeler yerine geçmemeli, darbe girişimi sonrasında normalleşme ve terörle mücadele amaçlarıyla kullanılmalıydı.
Bunu gidermenin bir yolu var mıydı?
Evet vardı.
Mesela Başbakan Yıldırım yeni bir KHK ile öncekilerdeki bazı maddeleri (mutlaka CHP’nin her istediğini olmasa dahi uzlaşılabilecek olanları) değiştirebilir bunun onayını ABD seyahatini yapıyor olsa da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan alabilirdi.
Olmadı. Dün başvuru için son gündü. CHP kendisini bağlamıştı. Bunu varoluş nedeni gibi gören CHP’li yöneticiler vardı. Başvuru yapıldı.
Gerçi Yıldırım-Kılıçdaroğlu toplantısından dışarı yansıyan iki uzlaşma başlığının sonucu dün alındı.
Yıldırım’ın Kılıçdaroğlu ile görüşmesinden sonra telefonda konuştuğu MHP lideri Devlet Bahçeli ile de Anayasa çalışmasını ele almıştı. Dün üç parti yetkilileri 7 maddelik bir değişiklik paketi üzerinde uzlaştıklarını ilan ettiler.
Başbakan Yıldırım da Kılıçdaroğlu’nun önerisi üzerine, imzasız ihbar mektuplarının dikkate alınmamasını öngören bir genelgeyi yürürlüğe koydu.
CHP mesela AK Parti’den gazeteci ve yazarların –kriminal bir durum olmadıkça- tutuklu yargılanmasına son vermesini de istiyor. Darbe girişimine karşı yurt dışında da hükümete destek verirken gazeteci-yazar tutuklamalarının ülke adına savunulması neredeyse imkânsız bir mesele olduğunu görüyor.
CHP’nin başvurusunu yapan Levent Gök, Fethullahçılarla mücadelede sonuna kadar var olduklarını, ama bunun mağduriyetlere yol açmaması, Anayasal sınırlar içinde kalmasını istediklerini söyledi.
Ona tepki gösteren AK Partili İbrahim Turan ise, bu başvuruyla CHP’nin tıpkı daha önce PKK’yı desteklediği gibi şimdi de FETÖ’yü desteklediği, FETÖ ayarlarına “döndüğü” suçlamasını yapıştırıverdi.
Diyebilirsiniz ki “siyaset bu, söyler”.
Diyebilirsiniz ki, güç Erdoğan’da, AK Parti’de, Meclis çoğunluğu da öyle, muhalefet buna uymazsa keyfi bilir.
Ama bu doğru olmaz; 15 Temmuz sonrasının Türkiye gerçeği o değil.
Türkiye’nin dışarıdaki siyaset ve ekonomi çevrelerindeki görünümü, Erdoğan ve AK Parti hükümetinin görmek istediğinden hayli farklı.
Bunun nedeni, Erdoğan ve AK Parti’nin özellikle son birkaç yılda (evet, Türk seçmeninin yarısının oyunu alıyor olsa da) siyaset yapma yol ve yordamı.
O kadar ki, bu görünüm, Türk halkının ve Meclis’inin kanlı bir askeri darbe girişimine girişiminin dahi Batı demokrasilerinde doğru algılanmasına, değerinin bilinmesine, anlaşılmasına engel oldu.
Yoksa tabii Erdoğan da, AK Parti’de muhalefet istediğini desin, kendi bildiğini yapacak güce sahip.
Ancak mevcut koşullar altında, hem iç, hem de dış siyaset ve ekonomi nezdinde, muhalefet ile özellikle de (MHP gibi tabanlarının benzeşmediği) CHP muhalefeti ile uzlaşmayla adımlar atmasında hem Türkiye’nin, hem de iktidarlarının görünümünün düzelmesi bakımından fayda var.
Türkiye 15 Temmuz’da bir uçurumun eşiğinden döndü ve bu dönüş siyasetin önüne eşsiz bir fırsat çıkardı. Bu fırsat bu gidişle kaçırılmak üzere… Kaçırılmasa hepimiz için daha iyi, hepimiz aynı gemideyiz çünkü.
Paylaş