Paylaş
Erdoğan’ın BM Genel Kurulu çerçevesinde yaptığı temaslardan çıkan en olumlu sonucun, ABD ile ilişkilerdeki gerilimin tırmanışının durması olduğunu söylemek mümkün.
Gerilim ortadan kalkmış değil: Fethullah Gülen hala orada, ABD hala YPG’ye malzeme vermeye devam ediyor, Erdoğan ve Trump bir birlerine Reza Zarrab ve Türkiye’de tutuklu Amerikalı rahip konusunda “bağımsız yargının işi” demeye devam ediyorlar. Trump’ın görüşmeden bir gün önce yemek sırasında “üzüntü duyduğunu” söylemesine, ertesi gün PKK taraftarlarının Erdoğan’ın konuşmasını protestosunu bu defa Amerikan polisinin engelleyip korumalara iş bırakmamış olmasına rağmen “bağımsız mahkemenin” tutukluluk emri devam ediyor.
Ama doğrusu gerilimdeki tırmanış durdu.
Neyse ki Erdoğan ve Trump, üzerinde anlaşacak bir konu buldular ve ona sıkı sıkı sarıldılar: Her ikisi de Irak’ın bölünmesine, Irak’taki bir Kürt devleti çıkmasına ve Mesud Barzani’nin 25 Eylül referandumunda ısrarına karşıydı.
Aslında Barzani belki hiç istemeden yalnızca Türkiye ve ABD’yi değil, o kadar çok ülkeyi birleştirdi ki referandumda ısrarıyla… Fransa’dan Almanya’ya, İngiltere’den Rusya’ya kadar konuyla ilgili kim varsa, bir tek İsrail dışında Irak’ın bir Kürt devletiyle bölünmesine karşı olduklarını duyurdu.
Örneğin Türk, Irak ve İran dışişleri bakanları New York’ta buluşarak bu konuda ortak tavır almaya karar verdiklerini açıkladı. Öyle ya, bugün Irak’tan istenen toprak yarın İran’dan Türkiye’den, Suriye’den de istenebilirdi.
Zaten Fikret Bila’nın haberinden okuyoruz ki, söylenmese olmayacak az önce saydığımız konular dışında “tatsızlık çıkartacak” mevzulara değinilmemiş; mesela Rusya’dan alınacak S-400 füzelerini sormamış bile Trump. Zaten Vladimir Putin de bekleniyor Ankara’ya; herhalde ABD de artık “Türkiye NATO uyumu olmayan bir sisteme parasını yatırmak istiyorsa, bırakalım yatırsın” diye düşünüyor ki üstelemiyor.
Özetle, Erdoğan da Trump da nihayet üzerinde anlaşacak konu bulmuş ve bu sayede ilişkilerdeki gerilimin tırmanışını durdurmuş olmaktan memnun görünüyor.
Erdoğan zaten Trump ile görüşmeye gitmeden 27 Eylül’de yapılması planlanan MGK’yı 22 Eylül’e aldığını ilan etmişti. Dönüşünde buna bir de 23 Eylül’de Meclis’i olağanüstü toplantıya çağırma hamlesini ekledi.
Meclis’in Suriye ve Irak’a asker gönderme izninin süresinin dolmasına daha vardı gerçi, ama muhtemelen bu izni tam bu sırada yenilemenin Barzani üzerinde biraz daha caydırıcı etki oluşturması istendi; bu da bir psikolojik savaş taktiği.
Barzani ise dün akşamüzeri, Türkiye’nin dikkati İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın istifasına çevrilmeden az önce yaptığı açıklamada “Artık çok geç” dedi.
Yine de ABD’nin “Bağdat’la şimdi konuşmazsan sonra pazarlık gücün olmaz” uyarısı üzerine Bağdat’a bir heyet göndermeyi kabul etti.
Tabii Barzani’nin şu aşamada referandumu iptal etmesi yarım asırlık siyasi hayatını bitirmesi demek olacak. Ama Bağdat’tan halkına bir “erteleme” satabileceği şekilde eli dolu dönerse, bir ihtimal var.
Barzani referandumda ısrar eder ve yaparsa ne mi olur? Yani yapar ve bağımsızlık kararı çıkarsa.
Evet, o kararı cebine koyup bundan sonra pazarlıklara o kartla devam etmek istiyor ama acaba evdeki hesabı çarşıya ne kadar uyacak?
Orta Doğu’da siyasi sınırlar en son yüz yıl önce değiştiğinde epey kan dökülmüş, epey acı çekilmişti. Şimdi zaten dökülen kan, çekilen acıların üzerine daha ne kadar eklenecek? Bunun cevabı verilemiyor işte.
Top gerçekten Barzani’nin elinde, karar da, sorumluluk da artık Barzani’nin.
Paylaş