Paylaş
İlk tepki İran’dan geldi; Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) uçuşlarına hava sahasını kapadı, referandumun yapılması halinde kara sınırlarını da kapayacağını ilan etti.
O saatlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile bir telefon görüşmesi yapıyordu. Malum, Türkiye gibi İran da Irak sınırında, KBY’nin burnunun dibinde askeri tatbikat yapıyor, Erdoğan’ın da 4 Ekim’de Tahran’a gideceği duyuruldu.
İkinci adım Irak Başbakanı Haydar Abadi’den geldi. Bağdat, Erbil’den bütün havalimanları ve gümrük kapılarını teslim etmesini istedi. Hemen her federalizm anlaşması gibi 2005 Irak anayasası da Kürt özerkliği tanırken dış ilişkiler ve savunma konularını merkezi hükümette tutmuştu. Zaten Irak bundan böyle bütün petrol ve doğal gaz anlaşmaları için kendisinin muhatap alınmasını istedi ki, bu çağrının muhataplarından birisi de Türkiye.
Barzani, Irak’tan Kürdistan koparmak istemekle akla gelmeyecek bir şeyi gerçekleştirdi ve Türkiye, Irak, İran hükümetleri uzun yıllardan sonra bir konu üzerinde anlaşmış oldular: o da bağımsız Kürt devletine karşı ortak mücadele konusu idi.
Barzani’nin referandum kararı olmasaydı, belki Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump da 21 Eylül buluşmasında üzerinde mutabık kalacakları bir şey bulmakta zorlanacaklardı.
Barzani referandum kararı alırken muhtemelen şu tahlili yaptı:
- Irak devleti çökme emareleri gösteriyor –ki bunda çok haksız sayılmaz. Benimle uğraşamaz, uğraşsa da ABD izin vermez.
- Suriye devleti çöküyor –bunda da haksız sayılmaz. Ama orada ABD desteğinde PKK elini çabuk tutabilir, bayrağı ona kaptırmamak gerekiyor.
- Türkiye kendi PKK/Suriye derdiyle uğraşıyor, ordusu sorunlar yaşıyor, ayrıca NATO müttefiki ABD ile ciddi sorunları var, benimle uğraşmak istemez.
- İran Barack Obama ile nispeten rahat bir dönem geçirdiği ABD ile Trump döneminde eskisinden de çok gerildi. Bunun başlıca sebebi olan İsrail ise Kürdistan referandumunu destekliyor.
Bir de bunun zerine Barzani’nin KDP’si ile PKK’nın yaşadığı müthiş siyasi rekabeti eklemek lazım.
Barzani’nin dedesi Abdüsselam Barzani 1900’lerde, 1910’lar, 1920’lerde bağımsız Kürt devletini İngilizlere güvenerek kurmak istedi, olmadı.
Babası Molla Mustafa Barzani, 1940’larda, 50’lerde, 60’larda ve 70’lerde dönem dönem Ruslara, İranlılara, İsraillilere ve Amerikalılara güvenip bağımsızlık hamlesi yaptı, olmadı.
Kendisi, 1980’lerde, 90’larda, 2000’lerde hep ve sadece Amerikalılara güvenip bağımsızlık istedi. Daha öncekilerde olmadı.
Ama üstelik de 2003’te Irak’ın işgalinde yerli işbirlikçilik yapmış olmasına rağmen, düne kadar tepeden tırnağa Amerikan aleyhtarı PKK, Suriye iç savaşında IŞİD’e karşı Amerikan piyadesinin üstlenmeyeceği kara gücü rolünü üstlendi, anti-Amerikan söylemi bıraktı diye öne çıkıyordu.
Bütün bunlara bakarak, “Demek ki” diye düşünmüş olabilir Barzani, “Gün bu gün, saat bu saattir.”
Kendi açısından haklı olabilir, her siyasi liderin kendi haklının geleceği üzerinde söz söyleme hakkı da vardır, ama o hak bu durumda başka ülkelerin ve halkların durumuyla çatışıyor ve bunun güle oynaya karşılanmasını beklemek de safdillik olur.
Tabii burada cevaplanmayı bekleyen birkaç ateşten alınmış kestane gibi soru var:
- ABD ne yapacak? Daha önce defalarca kullanıp ortada bıraktığı Irak Kürtlerinin bu defa delikanlı gibi arkasında duracak, bunun Suriye, İran ve Türkiye’de şiddetli sonuçları olacağını göze alarak Kürdistan’ı savunacak mı? Yoksa Irak resmen parçalanıp Kürdistan kurulursa, Irak’ın zengin petrol, gaz ve tarım alanlarıyla merkezi ve güney bölgelerinin İran etkisine geçeceğini düşünüp Barzani’yi bir “erteleme” oyalamasına ikna eder mi?
- Barzani referandumu yapsa ve oradan da bağımsızlık kararı çıksa dahi, bunu uygulama yönünde bir adım daha atacak mı? Barzani’nin referandum kararını cebine koyup pazarlık olarak kullanma planı, ABD’den gelen “Bağdat ile şimdi uzlaşmazsan pazarlık şansını kaybedersin” uyarısıyla yara aldı. Bu durumda Barzani ısrar ederse Irak ordusu, Türkiye ve İran sınırlarının tutulmuş olmasına da güvenerek Barzani’ye karşı harekete geçer mi?
- Karşısında –İsrail dışında- bu kadar katı bir duvar örüleceğini belki aklına getirmeyen Barzani –düşünün ki Almanya ve Fransa dahi karşı çıktı- rekabeti bir yana bırakıp PKK’ya ittifak elini uzatır mı? Zaten merkez karargâhı Barzani yönetimi altındaki Kandil’de olan PKK bu teklifi kabul edip Kürt bağımsızlığı için Barzani’nin KDP’si ile yeni bir cephe oluşturmaya yanaşır mı?
- Türkiye ve İran’ın sınır boylarında askeri tatbikatlarla güç gösterisi yapmalarına rağmen, kapsamlı ve derinlemesine Irak topraklarına girmesi beklenmemeli. Zaten bunun mağdur konumuna geçmek için Barzani’nin bir kışkırtması olduğunu anlamak için strateji uzmanı olmak gerekmez; görmemek için siyaseten miyop olmak gerekir. O zaman Barzani’ye karşı alınacak siyasi ve ekonomik önlemler ne kapsamda, hangi askeri eylemlerle desteklenecek? Bu önlemler aynı zamanda Irak’taki PKK varlığını hedef alacak mı? Alırsa, bu durum PKK’nın Irak’a güç çekmesi nedeniyle ABD’nin Suriye planlarını nasıl etkiler?
- Eğer –Suriye’ye kendi askerini göndermeyip yerine PKK’yı kullanan- ABD bu defa Irak Kürtlerini ortada bırakmamaya karar verip risk alırsa, bölgede ABD’nin sponsorluğunda, İsrail’in desteklediği bir Kürt devletinin, üstelik bir Arap ülkesini (Irak) bölerek kurulmasına Rusya ne diyecektir? Ya da şöyle soralım: bir sonraki adımın Suriye olacağını bilen Rusya ne diyecektir?
Yok, ABD Barzani’yi yine ortada bırakırsa, PKK bundan ne tür bir ders çıkarabilir? Rusya’nın Suriye’yi bölecek bir Kürt devletine olmasa da federalizme yatkın olduğu bilindiğine göre, PKK, ya da PYD’nin bir günde ABD saflarını bırakıp Suriye-Rusya safına geçme ihtimali yok mudur? PKK’nın uzun yıllar Beşar Esad’ın babası Hafız Esad’ın himayesinde Suriye’de üs kurduğunu, serpilip büyüdüğünü hepimiz mi unuttuk?
Paylaş