Paylaş
Erdoğan’ın AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ve AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ile yaptığı görüşme sonrası ilişkilerin tamiri ve geliştirilmesi için 12-aylık bir yol haritası kararlaştırılmıştı.
Nitekim bu sürecin ilk toplantısı geçen hafta yapıldı ve ilk önemli karar da alındı. Buna göre Haziran sonu, Temmuz başı ilk defa bu kapsamda bir AB-Türkiye terörle mücadele toplantısı yapılacak.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi yarın Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesi görüşmelerine başlamak üzere Brüksel’e gidiyor.
Bayramın hemen sonrasında Cenevre’de Kıbrıs görüşmeleri yapılacak. Bunlar hep olumlu gelişmeler ama durum henüz öyle “Kötü günler geride kaldı, haydi müzakere faslı açılsın” denecek durumda görünmüyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bir an önce fasılların açılmasını isterken tarihsel süreç bakımından haklı, ama güncek koşullar açısından zorluklar ortada ve bu zorlukların 25 Mayıs toplantısında dile getirdiği anlaşılıyor.
Diplomatik kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, 25 Mayıs toplantısında Juncker Erdoğan’a Avrupa Konseyi’nin Türkiye’deki demokrasiyi izlemeye aldığını, AB katılım süreci bakımından bunun bir eşik sayıldığını ve Konsey’in izleme süreci devam ettiği müddetçe fasıl açamayacaklarını söylemiş.
Yani Avrupa Birliği, Türkiye Avrupa Konseyi’nin izleme listesinden çıkmadıkça yeni fasıl açılamayacağını Türkiye’ye bildirmiş durumda.
Erdoğan’ın buna tepki göstermemesi ve “durumun normale dönmesi” için gerekli adımları atmak üzere Konsey’le işbirliğine gidileceğini söylemesi ise AB tarafında Olağanüstü Halin kaldırılabileceğine dair bir “ipucu” olarak okunmuş.
Bunun ne kadar doğru bir okuma olduğu tartışılır. AB yetkilileri belli ki Konsey’in Türkiye’yi izlemeye almasının 15 Temmuz kanlı askeri darbe girişimi ardından 20 Temmuz’da ilan edilen olağanüstü hal gerekçesi taşıdığına atıfta bulunuyorlar. Toplu tutuklama, işten çıkarma ve siyasetçilerle (özel öncelik verilen) medya mensuplarının terörist suçlamasıyla tutuklanmasının olağanüstü hal altında olduğu saptamasından yola çıkarak, Erdoğan’ın “işbirliği yaparız” sözünü olağanüstü halin kaldırılabileceği olarak yorumluyorlar. Cumhurbaşkanı ise henüz olağanüstü halin kaldırılacağına dair bir beyanda bulunmadı, hatta “ne kadar gerekiyorsa” diyerek ucu açık bir süreci tanımlıyor.
Erdoğan’ın görüşmede “Hepimiz aynı gemideyiz” diyerek PKK ve FETÖ konusunda eleştirilerde bulunup işbirliği istemiş. Daha sonra kararlaştırılan ve önümüzdeki günlerde yapılacak terör toplantısı biraz da bu sayede. Ancak AB yetkililerinin bu eleştirilere yanıt vermek yerine göç kontrolüyle bağlantısını da kurarak terörle mücadele kanununun “elden geçirilmesi” üzerinde durdukları anlaşılıyor.
Bu çerçevede Tusk’un “terörle mücadele kanununun elden geçirilip yenilenmesi” durumunda, 24 Eylül’deki Alman seçimlerinin sonrasında uygulamaya girecek şekilde vize rejiminin rahatlatılmasına kapı araladığı söyleniyor.
Tabii terörle mücadele kanunun hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yönünde değişecekse, bu da bir şekilde olağanüstü hal ile bağlantı kurulması demek olacak.
Juncker’in Kıbrıs konusunu da (Gümrük Birliği bağlantısı üzerinden) gündeme getirmesine ise Erdoğan “Her şeyi istiyorlar” diye itiraz etmiş; “Böyle müzakere olmaz”.
Yine Juncker’in, özellikle 16 Nisan referandumu öncesi yaşanan gerginlikte Erdoğan ve diğer hükümet yetkililerinin Avrupalı siyasetçileri Nazi, faşist olmakla suçlamasından duydukları rahatsızlığı dile getirdiği ve bu hitapları kabul edemeyeceklerini söylediği anlaşılıyor. Erdoğan bu eleştiriye itiraz etmemiş. Nitekim artık bu tür hitaplar da kullanılmıyor.
Özetle, AB ile işler eski geriliminde değil, ama yarın müzakere faslı açılıp katılım süreci yeniden başlayacak gibi bir hava da sanki yok.
Üst düzey bir Avrupalı kaynak bunu “Açık kapı politikası izliyoruz” diye tanımlıyor; “Kapıyı kapayan taraf biz olmayacağız, ama Türkiye geçmek isterse geçebilir. Geçmek için ne yapması gerektiğini de zaten biliyor Ankara.”
Paylaş