Paylaş
Oysa iklim değişikliği şimdi burada.
Karadan ayağı kesilen sadece kutuptaki ayı değil. Son selde otobüs duraklarının tepesine çıkan ayı değil, biz İstanbullulardık.
İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu başkanlığındaki ekibin, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayisi Dernekleri Federasyonu (TGDF) için hazırladığı ‘Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik’ raporunu anlatmaya bu örnekle başladı.
İklim değişikliğinin etkileri açısından Türkiye, Avrasya’daki en kırılgan 3’üncü ülke. “Bize bir şey olmaz abi” değil yani.
“İklim değişikliğine bir kalkınma sorunu, yoksulluk tuzağı olarak bakmamız gerek” diyor Kadıoğlu. Malum gelişmiş ülkeler iklim değişikliğine adapte olup gelişmesini sürdürürken, kalkınmakta olan ülkeler toplumun refahına harcayacakları parayı afet nedenli yıkımlara harcadığından bir türlü kalkınamıyor. Biz de iklim değişikliğini bir kalkınma sorunu olarak ele almazsak önümüzdeki yıllarda özellikle gıda sektöründe büyük sıkıntı yaşayacağız.
SUSUZ KONYA’DA AŞIRI SU İSTEYEN BİTKİ EKİLİYOR
Türkiye’de Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sıcaklık 4-7 derece artacak. Bu da bize afet olarak geri dönecek. Sigorta şirketlerinin artık meteoroloji mühendisi çalıştırmaya başlamasından anlayın vaziyeti.
“ ‘Tropik iklime giriyoruz’ diyorlar. Keşke tropik iklim olsa! Biz güneydeki ülkelere benzeyeceğiz, çölleşeceğiz” diyor Kadıoğlu.
Çocuklukta ezberlediğimiz “Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı” tekerlememiz bile bozuluyor, Türkiye çölleşiyor.
Konya’da bugün aşırı su isteyen yonca ve şekerpancarı bile ekiliyor. Oysa burada su yok. 2070’te Konya’da baharda hiç yağmur yağmayacak. Yani bırakın yoncayı, kuru buğday tarımı bile sıkıntılı olacak. Şekerpancarı yatırımlarına ne olacak?
Mısırın çokça yetiştiği Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yağışlar çok azalacak ve sulama öne geçecek. Su olmayan yerde çok su kullanan ürün yetiştirilir mi?
Tarım üretim havzalarını iklim değişikliğinin etkilerini de hesaba katıp belirlememiz gerek ki doğru tarım politikaları geliştirelim, doğru hedefler ve rakamlar koyalım.
Mesela Uganda, gelecekte kahve üretilebilecek yerleri şimdiden korumaya aldı; buralara bina, tesis yapmak yasak. Bizim de ileride tarım yapılabilecek bölgelerimizi sanayi veya yerleşim için kullanmamamız gerekiyor. Uganda yapıyorsa biz de yaparız.
İKLİM DEĞİŞİYOR AMA BİZ DEĞİŞMİYORUZ
Esas, su havzalarımızı korumalıyız. Türkiye’nin kullanılabilir su miktarı 112 milyar metreküp. Şu anda 44 milyar tüketiyoruz, ama suyu toplamadığımız için su stresi yaşıyoruz. 2023’te tüketeceğimiz su miktarı ise 112 milyar metreküp, yani tamamı. Kadıoğlu, “Su fakiri olacağız. Davranış değişikliğine gitmemiz şart. İklim değişirken biz değişmiyoruz. Su havzalarını ve tarım alanlarını çakıltaşına kadar korumalıyız” diyor ve azalan suyu nasıl toplayacağımıza kafa yormamız gerektiğine vurgu yapıyor. Sarnıç gibi geleneksel yöntemlere dönmekten söz ediyor.
Kalkınmak istiyorsak da suyumuzu katma değeri yüksek ürünlere harcamalıyız.
1 kg pamuk üretmek için 11 ton su tüketiliyor. Pamukla elde ettiğimiz ürünlerin katma değeri çok düşük. 1 gömlek 3 ton suyla üretiliyor. Eloğlu suyunu mikroçip üretmeye harcarken, bizim aşırı su tüketerek katma değeri düşük ürün üreten dev bir tekstil sektörümüz var. Tekstille suyumuzu bedava veriyoruz. Sadece 1 litre su kullanarak üretilen mikroçipten 312 dolar kazanacakken, kilosundan ancak 40-50 cent kazandığımız ama tonlarca su tüketen ürünleri yetiştirmek mantıklı mı? Türkiye 2008’de Avrupa’ya ihraç ettiği pamukla 803 milyar metreküp suyu da bedava vermiş oldu. Yani, bizim dış ticarette su açığımız var.
Tarımla kalkınamayacak bölgelerde suya ihtiyaç duymayan katma değeri yüksek ürünlere kaymalıyız. Başka seçeneğimiz yok.
Paylaş