Paylaş
Toplantının adada yapılmasının etrafında bir şüphe bulutu yükselse de aslına bakarsanız adalarda toplantı yapmak alelade bir şey. Bir keresinde ben de Heybeliada’da bir çalıştaya katılmıştım; akademisyenler, gazeteciler ve hukukçulardan oluşan bir grup, medyanın ahvalini konuşmuştuk. Toplantıların adalarda yapılmasının nedeni, iki gün boyunca İstanbul’da bir otelin salonuna tıkılı kalmamak, huzurlu bir ortamda temiz kafayla çalışabilmektir.
Zaten Büyükada’daki de iddia edildiği gibi ‘gizli ve tehlikeli’ bir toplantı olsaydı, toplantı salonunun kapıları açık mı olurdu?
Kapı açıkmış, tutanakta yazıyor.
AKRABASI YOK, GÖRÜŞ GÜNÜNÜ YALNIZ GEÇİRİYOR
Bugün size, bu toplantıya katıldığı için ‘silahlı terör örgütüne yardım’ suçlamasıyla tutuklanan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser’den söz edeceğim. Onu tanıyanların gözünden size onu anlatacağım.
İdil, 1963’te İstanbul’da doğdu; Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi’nde işletme okudu; Columbia Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisansını yaptı. Chicago Üniversitesi Rus Tarihi Bölümü’nde doktora derslerini bitirip uzun yıllar serbest çevirmen olarak çalıştı.
1980’lerin başında, ülkenin tüm üniversitelerindeki sosyal faaliyetler engellenmiş, öğrencilere hilkat garibesi muamelesi yapılmış, 5 kişi bir meydanda buluşamaz iken İdil, ölüm sessizliğine bürünmüş bir fakültede ısrarla uğraşıp tiyatro kolunu kurdu ve Edip Cansever’in “Ben Ruhi Bey Nasılım?” isimli şiir kitabından bir tiyatro oyunu çıkarılmasını sağladı. Oyun o yıl hem şehir hem de Devlet Tiyatroları sahnesinde seyircisiyle buluştu.
Gerçek bir kitap kurdu İdil. Kitaplara ve haberlere fazla gömüldüğü zamanlarda ise ara verip kafasını dağıtmak için –inanmazsınız ama- kuantum fiziği okuyan biri.
İdil ailesini çok erken yaşta kaybetti. Hiç evlenmedi, çocuk sahibi olmadı. Hiç aile, akraba olmayınca, dostlarının ziyaretine de izin verilmediği için, İdil şimdi cezaevinde görüş gününü kimseyle görüşemeden geçiriyor.
YANGINLARI SÖNDÜREN GİZLİ KAHRAMAN
Tüketimin hoyrat stratejilerine inat üretmenin, paylaşmanın ve insan olmanın bilincini tüm sorumluluklarıyla taşıyacak bir yaşam tarzı seçmiş, birikimini hep sivil toplum kuruluşlarının çatısı altında sunmayı şiar edinmiş bir kadın İdil.
Tüm canlılar için özgürlük, huzur ve barış dolu bir yaşam olabileceğine inanan, buna dair umudunu hep ayakta tutan bir kadın.
“Bir meşe ağacının, bir mülteci annenin, hakkı gasp edilen bir babanın, yakılan bir Caretta’nın, sokaklarda kaybolmaya mahkûm bir çocuğun derdiyle hemhal olmak kaç kişinin üstlenebileceği bir yüktür?” diye soruyor arkadaşları ve ekliyorlar: “‘İnsan hakları savunucuları’ diye geçiyor haberlerde; oysaki canlı ve yaşam haklarıdır o insanların dert edindikleri.”
İdil, ona isnat edilen suçun aksine, yıllardır daha güzel, daha yaşanası bir dünya için çabalıyor. Çoğumuzu teğet geçtiği için dumanını, isini, alevini hissedemediğimiz yangınların sönmesi ve benzerlerinin çıkmaması için uğraşan gizli kahramanlardan biri o.
“Artık onun adı biliniyor. Ama duyulma şekli böyle olmamalıydı” diyor arkadaşları.
Yine de inançları tam...
Hiç şüpheleri yok; İdil çıkacak ve yine özlemi duyulan bir dünya için var gücüyle çalışacak.
Paylaş