Paylaş
Aradan geçen 200 yılda insanoğlu havaya, suya, toprağa yaptığı müdahalelerle dünyayı gelecek nesiller için yaşanmaz bir yer haline dönüştürme yolunda hiç olmadığı kadar hızlı ilerledi.
İklim değişiyor, sular yükseliyor; fırtınalar, seller, hortumlar sertleşiyor, toprak eski bereketini yitiriyor.
Kimi ülkeler kömürden yüz çevirerek güneş ve rüzgâr enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklara var gücüyle yöneliyor...
Türkiye ise ‘kömür’ diye tutturuyor.
*
Heinrich Böll Vakfı’nın yayımladığı, bir yıllık emeğin ürünü Kömür Atlası kömür gerçeğini tartışmaya açıyor.
Kömür Atlası’nın yazarlarından Özgür Gürbüz, Türkiye’nin kömürsüz yapabileceğini rakamlarla anlatıyor:
“2016’da Türkiye 278 milyar kilowatt saat (kWh) elektrik tüketti. Türkiye’de güneş enerjisi potansiyeli 380 milyar kWh. Rüzgâr enerjisi potansiyeli 100-120 milyar kWh. Bunun üstüne 15 milyar kWh jeotermali, 60 milyar kWh biyogazı ekleyin, Türkiye’nin elektrik tüketiminin 2-3 katı kadar yenilenebilir enerji potansiyeli olduğunu göreceksiniz. Daha da önemlisi, ülkemizin yüzde 20-25 oranında (DTP rakamı) enerji tasarrufu ve verimliliği potansiyeli var.”
Yüzde 20 tasarruf ne demek biliyor musunuz?
Akkuyu nükleer santralına ihtiyaç yok demek.
*
Peki o zaman niye kömüre takılı kaldık?
Enerji Bakanlığı’nın 2015-2019 stratejik planında, yerli kömürden elektrik üretimini 4 yıl içinde yüzde 50 oranında artırma gibi bir hedef neden var?
Türkiye neden dünyadaki eğilimin tersine kulaç atarak daha çok kömür kullanmak istiyor?
Peki, enerjide dışa bağımlılığı böyle azaltabilir mi?
Hayır.
Zira, 2001’de Türkiye enerjide yüzde 61 dışa bağımlıyken bugün bu oran yüzde 75’lere çıktı. Hemen her nehre kurulan HES’ler dışa bağımlılığı azaltmadı.
Enerji dönüşümünden kaçtıkça Türkiye bir batağa sürükleniyor. Zira dünya bambaşka bir yere giderken, biz olmayacak bir işin peşinde koşuyoruz. HES’lere yapılan şimdi kömüre yapılıyor. Kömür santralları yapılıyor, kömüre teşvikler veriliyor.
“Kömür ucuz” dendi ama sonra kömürün yenilenebilir enerjinin karşısında dayanabilmesi için teşvik verilmeye başlandı; hazine garantisi, alım garantisi vs.
“Daha da önemlisi” diyor Gürbüz, “Mali teşvik dışında, kömüre tavizler veriliyor.”
Ve bu çevre üzerinden yapılıyor.
Nasıl mı?
Zeytinliklerle ilgili yasa çıkarılmaya çalışıldı mesela; böylece istenilen yere kömür santralı kurulacak bir zemin hazırlanacaktı.
Tarım arazileri kömür santrallarına feda ediliyor.
Ama yine de bakıyoruz, enerjide dışa bağımlılığımız azalmıyor.
*
O zaman çözüm ne?
150 bin megawatt (MW) kömür kurduğunuz bir zaman diliminde 3 bin MW’lık güneş enerjisi hedefi koymanın anlamı yok.
Çözüm, yenilenebilir enerji ve enerji tasarrufu için ‘yüzdesel hedef’ koymak.
Şu soruların yanıtının verilmesi lazım:
Elektriğin ne kadarı rüzgârdan, güneşten, jeotermalden vs elde edilecek?
Enerji tasarrufu hangi oranlarda hayata geçirilecek?
Dev sanayisi olan Almanya daha az enerjiyle büyümeye devam ediyorsa demek ki bu mümkün. Peki Türkiye hangi atıl enerji yoğun sektörlerden kurtulacak ve hangileriyle atılım yapacak?
Güney Kore enerjide Türkiye’ye kıyasla daha fazla dışa bağımlı olmasına rağmen ülkede kimse bunu konuşmuyor. Çünkü Güney Kore aldığı petrolle katma değeri çok yüksek ürünler üretip satıyor. Ya biz?
Dışarıdan aldığımız doğalgazla katma değeri çok düşük sanayi tesislerini çalıştırmaya, kömürle çimento fabrikalarını yürütmeye çalışıyoruz.
*
Türkiye’nin enerji dönüşümü için çok büyük bir potansiyeli var. Kendilerine yüzde 100’e kadar yenilebilir enerji hedefi koyan Kuzey Avrupa ülkelerini katlayacak miktarda güneşimiz, rüzgârlı uzun kumsallarımız var.
Bunun önünde ne teknik bir engel var ne de insanımız bundan imtina ediyor. Anketlerde halkın yenilenebilir enerjiye desteği çok yüksek.
Neden yapmayalım?
Bunun için ihtiyacımız olan tek bir şey var: Siyasi irade.
Siyasi irade “He” dese, bu iş olur.
Paylaş