Paylaş
Çünkü biliyorsunuz bağımsız olmayan bir yargı düzenimiz var ne yazık ki.
Elbette usulüne uysun diye mahkeme salonları, yargıçlar, avukatlar, savcılar, dinleyici sıraları filan da var tabii ama buralarda yapılan “zahiri” bir yargılama.
“Zahiri yargılamada” iddianameyi öğrendik, iddiaların ne kadar kof olduğunu da savunmalardan öğrendik.
Pideciler, parkeciler, turistik acentelerden oluşan bir suç örgütü bağlantısının varlığından haberdar olduk.
Gülümsememize de neden oldular ama aslına bakarsanız ağlamalıydık, yargının düşürüldüğü duruma çıplak bir şekilde tanık olduğumuz için!
Ama dedim ya bu “zahiri” (görünürdeki) bir yargılamaydı.
Ve bir tuhaflığa daha tanık olduk, Ahmet Şık, savunmasını öyle yaptığı için de bir kez daha yargılanacak.
Sanırım dünyada eşi benzeri olmayan bir durum bu.
Duruşma salonunda hakkındaki iddiaları yanıtlayan sanık, bu yanıtları nedeniyle bir kez daha yargılanacak!
Fıkra gibi, ama gülemiyoruz.
Ve taaa Roma’dan beri bilinen temel bir kuralın buharlaşmasına da tanık olduk: İddiada bulunanın, iddiasını ispat yükümlülüğü! Ei incumbit probatio qui dicit non qui negat!
İddia makamı iddialarda bulundu, savunmadakiler iddiaların yanlışlığını anlatmaya çabalayıp durdular, iddiaları kanıtlamak yükümlülüğü iddia makamında değilmiş gibi!
Şimdi gelecek duruşmayı bekleyeceğiz, bakalım olaylar nasıl gelişecek.
Ama şunu söyleyebilirim ki AİHM kararları ile ilgili azıcık bir fikri olan birisi bile bu yargılama neticesindeki hak ihlallerinin cezalandırıldığını, Türkiye’nin mahkûm edileceğini anlar.
Bekleyerek göreceğimiz nihai sonuç bu olacak.
SİVİLLEŞME KAMYON ALTINDA KALDI
ŞULE İdil Dere, İstanbul’da Yoğurtçu Parkı’nda, gerekli ve yeterli önlemleri almadan yapılan inşaatta çalışan bir hafriyat kamyonunun altında kalarak hayatını kaybetmişti.
Savcılık, olayda ihmalleri ya da sorumlulukları bulunan belediye görevlileri için valilikten izin istemiş, valilik de 11 memurun yargılanmasına izin vermemişti.
Valiliğin kararıyla ilgili olarak İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’ne yapılan itirazda da 8 üst düzey görevlinin yargılanmasına izin vermeyen valilik kararı onaylandı. Sadece daha alt düzeydeki üç görevlinin yargılanmasına izin verildi.
Tipik bir Türkiye Cumhuriyeti uygulaması bu.
Devlet, hata yapan memurunu sonuna kadar koruyor. Sorumlulukların ortaya mahkemelerde konulmasını engelliyor.
Ve bağımsız yargı da vatandaşın haklarını değil, devletin memurunu koruma refleksi ile hareket ediyor.
Eski Türkiye’de de böyleydi, şimdi yere göğe konulamayan Yeni Türkiye’de de böyle.
Bir de bize Yeni Türkiye’nin “sivilleştiğini” söylüyorlar.
Sivilleşme, her şeyden önce şeffaflık ve hesap verebilirlikle ilgilidir.
Devlet şeffaf olmalı, devletin memurları devlet adına iş yaparken hatalı işlem ve eylem içinde olurlarsa hesap verebilmeli.
Eğer devlet bu hesabın verilmesini çeşitli organları aracılığıyla engelliyor, yasalar söz konusu memurlara bir tür dokunulmazlık zırhı sağlıyorsa orada sivil bir yönetimden söz edemeyiz.
Rejim üzerindeki askeri vesayet belki kalkmıştır ama devlet sivilleşmemiş, sadece güç el değiştirmiştir.
Vatandaşlarının devlete karşı haklarını kullanmalarını engelleyen rejimler, sivil rejim sayılmaz.
AÇIKLAMA VE ÖZÜR
GEÇEN gün bu köşede Marmara Üniversitesi’nde yaşandığı iddia edilen bir olayla ilgili yorum yapmıştım.
İddia, bir bilimsel makalenin üniversitenin hakemli dergisinde yayınlanmamasının gerekçesinin “makalenin evrim teorisi ile ilişkisi” olduğuyla ilgiliydi.
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ömer Günal, söz konusu haberin tümüyle yalan olduğunu açıkladı.
Haberde sözü edilen Dr. Mert Mercan, fakültede hiç çalışmamış, böyle bir makale de fakültenin dergisine hiç gönderilmemiş.
Bu haberi değişik internet sitelerinde okumuştum. Yorum yapmak için bir süre bekledim, herhangi bir yalanlama yapılmadığını görünce de haberi doğru kabul ederek yorum yaptım.
Ancak ortaya çıktı ki üniversite bu haberi yalanlamış fakat haberi veren siteler, bu yalanlamayı görmezden gelmişler.
Burada hata internet sitelerindeymiş gibi görünüyor ama ben de kendi payıma düşen hatanın sorumluluğunu üstleniyorum. Daha dikkatli olmalı ve haberi araştırmalıydım.
Bu nedenle siz okuyucularımdan ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden özür diliyorum.
Bir daha böyle bir hataya düşmemek için azami çabayı göstereceğimi bilmenizi isterim.
Paylaş