Paylaş
Bir yuvarlak masada, eşi ve dostlarıyla birlikte herkes gibi yemek yiyordu.
Durumu “olağanüstü” kılan şey ise masanın etrafını çevirmiş “özel korumalar” idi.
Ben 24 koruma sayabildim, belki kendisini ortalığa göstermeden koruma görevi yapanlar da vardı, bilemiyorum.
Bir insanın 24 koruma ile gezmesi bana pek normal gelmiyor.
İki olasılık var: Ya bu bey, ciddi bir güvenlik sorunu yaşıyor ve devletin kendisini koruyabileceğinden ümidini kesmiş.
Ya da böyle bir gövde gösterisiyle bazı yüreklere korku salma, güç gösterme çabası içinde.
Bu tekil bir örnek değil.
Geçenlerde Bodrum’da da bir gece kulübüne gözdağı saldırısı oldu ve 17 yaşında bir komi çocuk hayatını kaybetti.
Yakalanan kimse yok tabii. Oysa en karmaşık cinayetler bile kısa sürede çözülebiliyor, ülkenin dört bir yanını donatmış MOBESE kameraları sayesinde elle konulmuş gibi yakalanıyor. Ama bu katil, izini kaybettirmeyi nasılsa başardı.
AKP iktidarının ilk günlerinde “mafyaya” yönelik temizlik hareketleri başarılı olmuş, birçok organize suç çetesinin lideri hapse tıkılmıştı.
Şimdi görüyoruz ki önce Fetullahçı çetenin düzgün polisleri teşkilattan uzaklaştırmak için Emniyet teşkilatında yarattığı tahribat, sonra Fetullahçı çete ile mücadelenin her şeyin önüne geçmesi, bazılarının sokakların boşluğundan yararlanmaları sonucunu doğuruyor.
Bir de bu dönemin kendine özgü bir “ruhu” da var tabii.
Bu “ruh”, her şeyde olduğu gibi organize suç örgütleri, kabadayılar, mafyatik yapılanmalar arasında da “bizden–onlardan” ayrımını yapıyor.
“Bizden” denen, mafya babası bile olsa muteber oluyor.
Bu kişiler Müslümanlık ile suç örgütü yönetmeyi kendi kafalarında nasıl bağdaştırabiliyorlar bilemiyorum.
Ama bir gerçek var ki bu tipler fütursuzca, uluorta mesailerine devam ediyorlar, bu durum hiçbir polis müdürünün, valinin ya da İçişleri Bakanı’nın kanına dokunmuyor!
Demek ki bu tiplerin anlayacağı dilden konuşacak polis de kalmamış, o polisi harekete geçirecek savcı da.
“Yeni Türkiye”, mafyozoların serbestçe faaliyet gösterebildikleri bir ülke olmuş bile: Bir tek şart aranıyor bunun için; yerli ve milli olsun.
‘YANDAŞ’ ULUSLARARASI HÂKİM ARAYIŞI
TÜRKİYE adına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görev yapan Işıl Karakaş’ın görev süresi, 30 Nisan’da doldu.
Türkiye, Karakaş’ın yerine atanmak üzere üç aday önerdi ve üç aday da “gerekli niteliklere sahip olmadıkları” için Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından görüşmeye dahi çağırılmadan geri çevrildi. Bunun üzerine ikinci bir liste verildi. Listede Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı ve Hollanda’da yaşayan bir avukat vardı.
AKPM listeyi yine aynı gerekçeyle geri çevirdi.
Aslında AKMP’nin aradığı şey atla deve değil.
İngilizce ve Fransızcayı çok iyi bilmek, yüksek ahlaki kriterlere sahip olmak, hukuk fakültesi mezunu veya hukuk bilgisinin yeterince verildiği siyasal bilgiler, iktisadi idari ilimler fakültelerinden birini bitirmiş olmak yeterli.
Ama AKP iktidarının verdiği liste tatmin edici bulunmuyor çünkü her seferinde hükümete bağlı üst düzey bürokratların isimleri listeye alınıyor.
AKPM de böyle bir yargıcın “bağımsız ve tarafsız” olamayacağını düşündüğü için listeyi geri çeviriyor.
AKP hükümetinin, AİHM’ye muhafazakâr bir yargıç atanmasını sağlamaya çalışması normal, bunda bir gariplik yok.
Garip olan uluslararası saygınlığı olan, kitapları, çalışmalarıyla uluslararası hukuki çevrelerde tanınan ama aynı zamanda muhafazakâr değerlere de sahip birisini bulamıyor olmaları.
Böyle birisi “Muhafazakâr Yeni Türkiye”de gerçekten yok mu?
BİR ENGELLİ ANNESİNİN MEKTUBU
GEÇEN gün kamu görevlilerinin işlerini düzgün yapmamaları ile ilgili sorunlardan söz etmiştim.
Bir okuyucumdan bir e-posta aldım, tam da bu konuyla ilgili. O mektubu sizinle paylaşmak istiyorum. Okuyucumun adı, tahmin edebileceğiniz nedenlerle bende.
*
“Ben, oğlu Maltepe Belediyesi Bahadır Erdoğdu Rehabilitasyon Merkezi’nde tam gün öğrenci olan bir engelli annesiyim.
Merkezimizde işler pek de yolunda gitmediğini gördüğümde, şu bahsettiğiniz kamu görevlilerine gitmeye ve dert anlatmaya çalıştım. Baktım olmuyor, Belediye Başkanı’na ulaşayım dedim.
Görmezden gelindim, oyalandım, sahtekrâlıkla suçlandım, oğlumun okuduğu bölümü kapatmakla tehdit ettiler. En sonunda özel kalem müdürü beni başkanla görüştürmeye söz verdi ama yine telefonlara bile çıkmıyor. Seçtiğimin atadığı beni yok sayıyor. Tüm söylediğim şu: Sorun var ama çözümleri de var. Hadi hep beraber çözelim idi.
Ben bir kişiyim. Üstelik de azınlıktayım. Bunu biliyorum. Yine de ben ve merkezdeki tüm engellilere bir ses olur musunuz?
O çok övündükleri Anadolu’nun en büyük engelli merkezindeki var olan imkânlardan engelli çocuklarımızın faydalanması için bir ses olur musunuz?
Mini golf sahası var ama topu yok.
Bir piyano vardı müzik öğretmeni gelecek mi dedim, artık piyano da yok.
Özel eğitim aileler olmadan olmaz, veli toplantısı yapın diyorum tık yok.
Örnekler çok. Sanırım derdimi anlatabildim.
Ben bilinçli bir vatandaşım ama sesimi duyan yok.”
Paylaş